29 Aralık 2015 Salı

Hayatımızdan Gelip Geçen İnsanlar Üzerine

Günaydın :)

Çöp bidonu gibi olan insanlara karşı sevgi kalkanı...

Yine bir kişisel gelişim yazısı olacak bu. Bazen aklınıza gelen en ağır küfürleri hakeden insanlar vardır ya, onlarla ilgili. Hayat her zaman karşımıza iyi insanlar çıkarmıyor maalesef. Bazı insanlar, hayat küskünleri, insanlara olan kırgınlıklarının, güvensizliklerinin bunu onda oluşturan kişilere karşı ve o olayları irdeleyerek değil de, masum insanlardan çıkarır acısını. Sonra her olay karşısında aynı benzetmeyi yapıp her işe, ilişkiye baştan yenik başlarlar aslında, bu da öfkeyi arttırır. Hatta size de bu sekilde davrandıkları içın bu davranış kalıbını benımsemeye eğilimli hale getirirler sizi de. Hayat nasıl düşünürsek karşımıza onu getirecektir. Yani sizin düşüncenizde olumsuzluklar varsa evren de bunu destekleyecek, olumsuzlukları getirecektir. Ancak şimdi konumuz size karşı şu bahsettiğimiz hayata küskünlerin size karşı davranışı... Bu davranış tarzı sizi zorlayabilir, siz de o kişiye karşı öfke, varlığından sıkıntı duyabilirsiniz. Kötü düşünceleri, enerjiyi pozitife dönüştürmek zordur. Ama bunu yapabilirseniz sağlıklı ve enerjik kalabilirsiniz. Aksi takdirde kin dolu düşünceler size yük getirir, sizi ağırlaştırır. Yazarlık atölyesinde bir arkadaşımız şoyle bir yazı yazmış, çok hoşuma gittı:

"Çöp bidonu gibisin dostum,
Evet için dolu tıka basa
ama rengin gri..."
                         Şevket Atalay

Tavsiyem, bu tip insanlardan olabildiğince uzak durun...

Mevlana'nın güzel bir sözüyle bitireyim...


İyi haftalar ...

25 Aralık 2015 Cuma

Yaratıcı Yazarlık Denemeleri II

Yaratıcı yazarlık sınıfımızda 2. ödevimiz bir çöp bidonu üzerine yazmak. Bakın benden nasıl bir öykü çıktı, bu bir anı aynı zamanda...
İş merkezlerinin, plazaların bulunduğu Perge Caddesi Kavşağı'nda, bir çöp bidonunun arkasında çömelmiş, çıkardığı bir poşetteki yemek artıklarını yiyordu parmağının ucunu ağzına götürerek. Bozulmamış ne kalmış olabilir orada diye düşündüm... Sonbahar mevsimine yeni girmiştik ama Antalya yazı yaşıyordu hala. Başında siyah bir bere vardı, belki tanınmamak için takmıştı ama şehrin en işlek kavşaklarından birinde izole olmak imkansızdı... İri atletik bir yapısı, hoş yüz hatları vardı. Yıkanıp takım elbise giyse, plazalarda çalışan iş adamlarının çoğundan daha karizmatik olabilirdi.
Ülkemde yaşanan fakirliğin ete kemiğe bürünmüş hali karşımda duruyordu. Allak bullak etti kalbimi, yüz ifademi; o anda ve sonra birkaç kere daha...

Resim kaynağı: dixieswanson.com

22 Aralık 2015 Salı

Kişisel Gelişim: Bir alıntı hikaye daha


Bugünlerde uyanıp yataktan çıkmak ne kadar zor değil mi? Yani özellikle kışın soğuğunda. O yüzden bu yatan sevimli kedileri koydum bu hikayenin başına. Zor da olsa yataklarımızdan kopup işimize gidiyoruz ama hala uykuluyuz hala aklımız dergi, kitap, blog okumakta, en azından benim :)

Kişisel gelişim alanında alıntı hikayeleri biraz da bu yüzden yazıyorum blog'a. Bazen işe giderken kendim bile açıp tekrar okuyorum, yüzüme bir gülümseme yayılıyor o zaman. Şimdi hikayemize geçelim:

- "Benimle konuşmak mı istiyorsun ?" diye sordu bilge. 
- "Eğer vaktiniz varsa" dedim, gülümsedi. 
- "Benim her zaman vaktim vardır" dedi... "Bana ne sormak istiyorsun?"
- "İnsanoğlu seni ençok hangi yönüyle şaşırtıyor?"
- "Çocukluktan sıkılıp hemen büyümek istiyorlar. Büyüyünce de tekrar çocuk olmak... Yarınından endişe ederken bugünü unutuyorlar. Ne bugünü, ne de yarını yaşayabiliyorlar. Para kazanmak için önce sağlıklarını harcıyorlar. Sonra da sağlıkları için paralarını. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar ve de hiç yaşamamış gibi ölüp gidiyorlar."

Bilge elimden tuttu ve sonra boşluğu bir sessizlik doldurdu. Sordum:

- "Anne baba olarak çocuklarıma ençok neyi öğretmeliyim?"
- "Kimseye kendilerini sevdiremeyeceklerini. Ancak kendilerini sevilebilecek biri yapabileceklerini. İnsanların emeklerinin satın alınabileceğini, kalplerinin ve akıllarının ise kazanılabileceğini. Affetmenin affederek ve öğrenmenin öğreterek öğrenilebileceğini. Zenginliğin, hayatta çok şeye sahip olmak değil; en az şeye ihtiyaç duymak olduğunu... Aynı şeye bakan insanların herbirinin farklı şeyler gördüğünü. Önemli olanın neye baktığın değil, ona nasıl baktığımız olduğunu... Gücün kaynağının para ve mevkii değil; gönül ve ilim olduğunu... Kinin kalbe ağırlık olduğunu... Hata karşısında özür dilemenin gerçek büyüklük olduğunu. İnsanın özünün sevgi olduğunu; ama nasıl göstereceklerini ve söyleyeceklerini bilmeyen çok seven insanların olduğunu öğret ve sen de unutma... Ölüm yaşlılığa yakıştırılır ama herkes ölecek yaştadır."

İçinizdeki bazı soru işaretlerini çözmüş olması dileğiyle, iyi haftalar :)

20 Aralık 2015 Pazar

Yeni Yıl ve Yeni Kitaplarım


Yeni yıl yeni dilek ve umutlarla geliyor. Ben şu ana kadar yeni kararlar almadım ama dileklerim yazının sonunda... Artık daha çok her yeni gün yeni bir başlangıç gibi düşünüyorum aslında. Yani kararlar ve bunları uygulamak için yeni bir yılı beklemeye gerek yok. Başlayan her yeni gün yeni kararlarımızı uygulamaya koyabiliriz...

Bu ara bir hafif bir de ağır yeni kitap aldım. İkisine de okumaya başladım. Buraya kış 18 Aralık'ta yeni geldi, tam olarak havalar soğudu. Daha önce bahar havası... Ben de Sonbahar'la ilgili bir kitap seçtim. Dostluğun aşka dönüştüğü bir hikayeyi anlatan "Sonbahar Aşkı". Anlaşılacağı üzere bu hafif romanım.

Yaratıcı Yazarlık Atölyesine başladığımda ise hocamızın okumamız için tavsiye ettiği kitaplardan biri Vedat Türkali'nin "Birgün Tek Başına" kitabı. Tarzı biraz Oğuz Atay'a benziyor. Tutunamayanlar kadar da kalın. 

İşim olmadığı zamanlarda bu kitaplarımla başbaşa kalmaktan oldukça keyif alıyorum...

Yeni yılda kendimize ayırabileceğimiz daha fazla zaman diliyorum öncelikle, ayrıca bol bol seyahat etmek ve yeni yerler görmek için daha fazla para. Peki sizin yeni yıldan beklentileriniz neler?



17 Aralık 2015 Perşembe

Yaratıcı Yazarlık

Merhaba :)

Ben bir atölye çalışmasına katılıyorum, iki gün önce başladı ve adı "Yaratıcı Yazarlık". Çok keyifli geçen ilk dersten sonra hocamız bize bir yazı ödevi verdi. Yazı şu kelimelerle başlayacak: "Önce kapı açıldı..." ve devamını istediğimiz gibi getireceğiz. Ben bu hikayeyi yazdım ve burada sizinle de paylaşıyorum, bakalım beğenecek misiniz? :)



Önce kapı ve açıldı ve içeriye giren soğuk rüzgar şöminenin ateşinin yalımını ocağın içinde geriye savurdu. Ben ve çocuklar, ürpererek önü açık hırkalarımızın uçlarını çekiştirip vücudumuza sardık. Arda Bey kapıda belirdi ve içeri girdi. Meraklı gözler O'nu izlerken çocukların şömine başında oturduğu taraftaki koltuğa kendini bıraktı. 

Yılbaşına girmek için seçtiğimiz bu ormanlık içinde ve karlar altındaki tatil köyünde artık hepimiz birbirimizle tanışmış, birkaç çift kelime laf etmiştik. Bazılarımız ahbap olmuştu bile. Yemeğimizi ana salonda bir pop müzik grubunun canlı performansını dinleyerek, kar yağışı eşliğinde yemiş, sonra biz ve diğer bazı aileler bu küçük sayılabilecek sıcak odaya geçmiştik. Keman dinleyerek, elimizde sıcak şaraplar, kah şömine ateşine dalıp sessizleşerek, kah sohbet ederek yeni yıla girmeyi bekliyorduk.

Arda Bey genç bir bayana bir hikaye anlatmaya başladı ve bu hikayeyi duyan çocukların cıvıltıları ağır ağır azaldı ve yok oldu. Bu gizemli hikaye şimdi odadaki herkesi sarmıştı. Meraklı bakışlar altında dinlenen hikaye bittikten sonra Arda Bey yerinden kalktı, odayı terketti ve ardından kapıyı kapattı. 

15 Aralık 2015 Salı

Bir Güzellik Yap Kendine

Arasıra böyle internetten bulduğum güzel alıntıları paylaşıyorum biliyorsunuz:

Bir güzellik yap kendine!..
Ve sadece sahip olduklarını düşün; mutlu ol onlarla.
Sahip olmadıkların üzülsün, senin olmadıklarına.

Bir güzellik yap kendine!..
Keşkeleri hiç düşünme, mutlu ol seçimlerinle.
Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine.

Bir güzellik yap kendine!..
Her yeni günü senin günün ilan et ve şımart kendini olabildiğince.
Bırak dünler üzülsün seçilmediğine

Bir güzellik yap kendine!..
Kalbinde daha büyüt sevgisini sevdiklerinin.
Bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yer yok diye.



Bir güzellik yap kendine!..
Sev kendini kimselerin sevmediği kadar, mutlu ol varlığınla.
Bırak seni sevmeyenler üzülsün,
Yüreklerine sığmayacak kadar büyüksün diye.

İyi haftalar...

13 Aralık 2015 Pazar

4. Uluslararası Gitar Festivali'nden Çekimler

Bu festival 4 senedir benim burnumun dibinde düzenleniyormuş da benim haberim yokmuş! Evime o kadar yakın bir yerde ki öğleden sonra festivalde bulunup evde yemek yedikten sonra akşam konserine de katılabildim. Dün böyle geçti, ondan önceki gün de gittim yani 1 gününü kaçırdım sadece, 3 günlük festivalin. Süpriz video çekimleri yaptım, sizlere de sunacağım en güzellerini, çok keyifliler! :) Yanlız maksimum dosya boyutunu aştıkları için yüklemedi Blogger'a. Ben de bunları Youtube'a yükleyip buraya alacaktım ancak bazıları dik çekilmiş görünüyor, birini yükledim ben de:



Müzisyenler bağımsızdı, festival için solo veya birlikte repertuar hazırlamışlar. Yani sabit bir grup yoktu aynı müzisyenleri farklı gruplar içinde çalarken gördük.



Yukarıdaki fotoğraftaki gitarist Alper Kargın'ı çok severek dinledim. Perküsyondaki Cristobal Sanchez'le birlikte de çaldılar ve çok sempatiklerdi. Daha sonra kemanda Serdar Pazarcıoğlu ile bir parça seslendirdiler, ah çok güzeldi, çekimi de var ancak doğru çekmemişim. Çok üzüldüm, dinlemenizi isterdim...

Klasik gitar parçaları, flemenko ve Türk müziği yorumlamaları vardı. Ben en çok flemenkoyu beğendim. Bu alan bana değişik geldi biraz da. İspanyol müzikleri, danslarını izleme isteği de uyandırdı.

2 gün tüm etkinliklerine giderek gitara biraz olsun doydum anlayacağınız. Keşke daha olsa, daha da gitsem :) Devamı seneye artık...

Mutlu bir pazar günü olsun ❤️ :)

6 Aralık 2015 Pazar

5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü

Üniversitede olsun, şimdi meslek odamızda olsun, biraz sosyal yanımın kuvvetli olduğunu görenler, beni hep kadın haklarını koruyan komisyonlara, oluşumlara davet etmiştir. Ben mesleki faaliyetlerde daha çok söz sahibi olmak isterken kendimi ayrımcılığın tartışıldığı kadın komisyonlarında buldum. Aslında ironik bir yanı var, gerçekten çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu harita mühendisliği mesleğinde iş hayatında beni dışarıda bırakmaya meyilli zihniyeti eleştirmem için bu meslek dalının odası, beni kadın komisyonunda görevlendirdi  :)

Bende de genel anlamda hakların tanınmıyorsa o ortamdan uzaklaş zihniyeti var. Yani ben birşeyleri elde edebilmek için kendimi yırtmak, yıpratmak yerine medeni bir ortamda potansiyelimi kullanmayı seviyorum. Bu kadın komisyonlarıyla da fazla işim olmadı. Uzun süre içlerinde kalmadım, çünkü fırsat verilirse, bu kadınların da erkekler gibi dayatmacı olduğunu gördüm. Sorun şu ki güç kimin eline verilirse, kadın veya erkek farketmez, ezmeye çalışıyor. Yani ya bu oyunun kurallarını bilerek oynayacaksın, ya da kendi yoluna gideceksin.



Bir kadın olarak, haklarımın ihlal edildiği hemen her durumu yaşadım. Meslekte ayrımcılık yaşadım, herkese hakkı verilmesi gereken yerde başkaları hakkıma el uzattı ve kaptı. Büromun ve evimin yakınlarında tacize uğradım, hem de yıllardır tanıdığım biri tarafından! İşyerinde işveren tarafından tacize uğradım. Tacize uğramadığım iki yer var, üniversite ve evimin içi. 

Allah babamın vefatından sonra beni neredeyse O'nun kadar iyi kalpli ve saygılı bir adamla karşılaştırdı. Bana hep destek, tam destek olan sevgilimin yanında çok huzurlu ve rahatım.   

Şunun bilinmesi gerekir, kadına şiddet sadece tekmelenmesi veya tokat atılması değil. Sözlü veya hareketlerle, tavırlarla yapılan şiddet veya mobbing de çok strese sokuyor ve bunlar da şiddet kapsamına giriyor.

Sevgi, şefkat ve özverinin simgesi olarak görülüyor kadınlar, yüceltiliyor bu şekilde erkekler tarafından bu günde, bu doğru ama aynı zamanda bu özelliklerinden dolayı da bazı erkekler eziyor kadınları.

Kadınlar dayak yediği veya sözlü tacize uğratan kocalarını sevgiyle affedebiliyor ama bu erkeği daha da azdırıyor. Şunu söyleyebilirim ki tacize bir yakınınız tarafından uğruyorsanız, bu durumun bir gün değişeceğini hayal etmeyin. Sizi gerçekten seven birisi size zarar verecek birşey yapmaz, kıyamaz.

Bir gün gecikmeli bir yazı oldu ama... ;) İyi pazarlar...

3 Aralık 2015 Perşembe

Gooogoook: Yeni Yıl Hediyem Lancome Coffre Set

Takipçisi olduğum bir bloğun hediye çekilişi. Bir göz atmanızı öneririm, beğenirseniz katılın. Benim parfüme ihtiyacım var, kaçmaz! :)

Gooogoook: Yeni Yıl Hediyem Lancome Coffre Set: Merhaba, Yeni yıla oldukça az zaman kaldı, aslında takipçilerime kendi diktiğim bir çalışmayı hediye etmek istiyordum ama iki önceki y...

1 Aralık 2015 Salı

Güzel Sözlere Rastladım Pinterest'te


Dün akşam şirin mi şirin fotoğrafların eşiliğinde birsürü güzel söz, kısa kısa alıntılar okudum Pinterest'te. En beğendiklerimi de telefonuma yazdım, tabi sözlerin hepsi İngilizce. Şimdi onları Türkçe'ye çevirerek aktaracağım size :)

***** Neredeyseniz tam olarak orada olun, aksi takdirde hayatı kaçırırsınız. Budha

***** Acının kaynağı bağlılık/bağımlılıktır. Budha

***** Sakinlik hareket etmemek değildir. Huzurla hareket etmektir.

***** Sevgiyle ne kadar motive olursanız, hareketleriniz o kadar korkusuz ve özgür olur.

***** Öyle bir şekilde sevmelisiniz ki, sevdiğiniz insan kendini özgür hissetsin. Thich Nhat Hanh

*****  Zihinle yaşadığımız zaman, hayat zordur, çok zordur. Kalple yaşadığımız zaman, hayat tatlıdır, çok tatlıdır. Sri Chinmoy

Biraz az gelmiş olabilir ama ben gittikçe daha seçici oluyorum sanki. Küçük de olsa bir ışık yakmış olmak umuduyla, iyi çalışmalar... 

www.poppyloves.co.uk

29 Kasım 2015 Pazar

Sabah Kahvesi İçerken Dökülen Düşünceler

Günaydııınn :) Saat 11'de kalkınca haliyle yeni kahvaltı yapmış oluyorsunuz  ve French Press'te demlenen kahvenizi yeni yudumlamaya başlıyorsunuz. Fotoğrafı sıklıkla kahve veya çay keyfi yaptığım balkonumda çektim. Şimdi içeride ben bu yazıyı yazarken bana eşlik ediyor. İyi kahve arayışında olanlar için tavsiyede de bulunabilirim. Bu Tchibo'nun orta-sert kıvamında olan kahvesi, beğenerek içiyorum. Sert olanlarda sanki bir yanık tadı oluyor, sevmiyorum.

Bu yazımda ne yazacağımı planlamadım aslında önceden ama bir kişisel gelişim yazısı okumuştum, tam yazı da değil, instagram'da paylaşılan bir fotoğraf ve kısa kısa cümleler. Bu konuyla ilgili düşüncelerimi yazabilirim. 

Bu ara hazır kişisel gelişim üzerine bir iki yazı yazmışken yine böyle bir konu üzerinden gidelim...

Bu paylaşımda birarada yaşayan insanları yani toplumu bir kibrit kutusundaki kibritlere benzetiyor. Kibritlerin hepsi aynı gibi görünüyor değil mi? Ama hepsi birbirinden farklı. Bir bilim müzesindeki sergide okumuştum %99 insanların DNA'ları birbiriyle aynıdır. Yani kabul etmek istemiyor olabiliriz ama tüm insanlık birbirine benziyor. Tabiiki nüans farklılıklarımız da var. İşte biz bu hayat döngüsü içinde bir kibrit çöpü gibi yana yana yaş alırız, olgunlaşırız. Kimi kibrit çöpü bir amaca hizmet etmek için yanar, kimisi de amaçsız tüketir ömrünü. Kimi yanarak zarar verir çevresine, kimi yanmaya başlayınca kutudaki tüm kibritleri de tutuşturur... Kimileri öyle incedir ki, hiç yanmaz diye düşünürsünüz ama en iyi onlar yanar. Bazıları da öyle kalındir ki, yanınca hiç sönmez zannedersiniz ama alev bile almadan ucundaki yanıcı madde bitince sönüverir. Binlerce kibrit çöpü bir ağaçtan çıkar da biri yeter koca ormanı yakmaya... Bazı kibrit çöpleri kutuda aykırı bir şekilde diğer yöne bakar, kutu açıldığında ilk önce onlar farkedilir ve ilk onlar yanar. Bir de en üsttekiler, onlar da erken den yanar. 

Hayat akarken, kibrit çöpü karar vermez, nasıl ve neden yanacağına ama insan toplumdaki yolunu kendi çizebilir, kader izin verdiği ölçüde...

Fiziğin Tao'su diye bir kitap okuyorum, basılı bulunmuyor ama internetten indirebiliyorsunuz. Orada şöyle bir paragraf var daha kitabın başlarında ve beni çok etkiledi "Herbir yol, sadece bir yoldur. Kalbimiz, bize bu yolu terketmemizi söylerse, bizi buna uymaktan kimse alıkoyamaz... Bu nedenle her yola dikkatlice ve yakından bir bakıver. Bu yolu gerekli gördüğün kadar kullan. Ama bir süre sonra kendine (yanlızca kendine) şu soruyu sor: "Bu yolun kalbi var mı? Eğer bu yolun bir kalbi varsa, bu iyi bir yoldur. Yok eğer bu yolun bir kalbi yoksa, o zaman bu gereksiz bir yoldur."

Yaptığımız işi sevmek önemli ama mantığımıza da yatması da çok önemli. Şöyle bir söz okumuştum bir yerde ve zaman zaman yaptığım işlerde aklımdan geçiririm. "Sevgiyle mühürlenmiş bir düşünceyi hiçbir güç yenemez." Sağlam temellere dayanan severek yaptığınız işlerde hiç kimse önünüze geçemez :) Mutlu pazarlar...

28 Kasım 2015 Cumartesi

Bugünlerde...

O kadar çok blog takip ediyorum ki, bazen yazmaya sıra gelmiyor. Geçen hafta genellikle evde dinlenmeyle geçti. Birkaç hafta önce yatağımdan düştüm. Uykumun arasında mutfağa gidip trabzon hurması yedim ve tekrar yatağa geldiğimde uykunun da etkisiyle yattığım yerden kayıp düştüm. O an hiçbirşey hissetmedim yattım uyudum ama ertesi gün bel ağrısına eşik eden bacak ağrısı bile vardı. Lisede sıra arkadaşım ve en samimi arkadaşım fizik tedavi uzmanı, hala görüşüyoruz. Ağrıyı hissetmemden sonra onu aradım, beni muayene etti, MR çekildi. Ciddi bir durum söz konusu değilmiş çok şükür, omurgada taşma var dedi. Hakikaten 1,5 hafta sonra ilaç tedavisiyle geçti. Ancak geçen cuma pazara gidip 4-5 kilo taşımamla ağrılar geri geldi. Muayeneye gittiğimde bana Pilatese başlamamı tavsiye etmişti. Tekrar ilaç almayayım dedim, pilatese başladım. 3 ders oldu ama ben omurgamın güçlendiğini hissediyorum! :) Benimki tam bir görünmez kaza, sağlığımızın pamuk ipliğine bağlı hassas bir konu olduğunu unutmamak gerek. Bu gülleri erkek arkadaşım hediye etti demek isterdim ama öyle olmadı, ben aldım. Hemen her erkek gibi böyle bir inceliği yok maalesef.

Sanki pembe renk suluboyayla beyaza karıştırılmış gibi, gerçekten çok güzeller.

Bu ara annem İstanbul'da olduğu için ev işleri bana bakıyor, ben de onlara bakıyorum :) yemek yapmak dışında...

Bu ara o kadar çok tarif denedim ki, fotoğraflarını çekmedim çoğunun ama burası yemek bloğuna dönmesin diye. Daha önce iki tarif vermiştim zaten onlardan sonra Arpacık soğanlı pizza, bir Antalya lezzeti olan Yörük kebabı, Mini sandviçler (ben jambonlu yaptım) ve Baharatlı biftek (2 biftekle, bifteği tavada kısık ateşte pişirerek) yaptım. 

Bu arada tekrar sağlık konusuna dönersek, dinlenme iyi geldi ve ağrılarımdan büyük oranda kurtuldum, yakında tamamen iyileşeceğinin de sinyallerini veriyor. Sandalye üzerinde oturmadan yatar pozisyonda olmak gerçekten işe yarıyor böyle bir rahatsızlıkta ve pazara giderken pazar arabasıyla gitmek! 2 kilo taşımak bile kötü etkiliyor. Ayrıca Pilates kesinklikle iyi geliyor. Sırt ve karın kasları güçleniyor ve göbeğinizdeki yağları da yakıyorsunuz. Hocamız yakında omurgamızın lastik gibi esnek olacağını söylüyor. Pilates dik durmama da yardımcı oluyor böylelikle duruş bozukluğundan kaynaklanan ağrıları da çekmeyeceğim.


Mini sandviçlerimin fotoğrafıyla kapatıyorum yazımı. Yaptığım tüm hamur işlerini kepekli unla yaptığımı da belirteyim. Sağlıklı, huzurlu bir haftasonu olsun, sevgiler...

22 Kasım 2015 Pazar

Pırasalı Kiş ve Limon ve biberiyeli Kurabiye

Dün akşamüstü hamaratlığım tuttu. Haftaiçi de tüketebileyim diye şöyle haftasonundan güzel birşeyler yapayım dedim. Valla öyle güzel oldu ki hafta içine kalmayacak gibi :) Pırasalı kiş, tuzlu turta gibi. İç malzemesi olarak pırasa, peynir ve krema var baskın olarak. Tarif Sahrap Soysal'ın web sitesinden, mutlaka yapılması, bilinmesi gereken bir tarif. Enfes birşey oluyor: 


Valla hemen yendiğinden fotoğraf bu kadar, bu parça da sizin olsun ;)



Kurabiyeyi ise daisy and the fox adlı bir siteden esinlendim. Benim denenmiş iyi bir kurabiye tarifimi biberiye ve limon kabuğu rendesi ile yaptım. Şöyle bir tarif çıktı ortaya:

Limon ve Biberiyeli Kurabiye

1 yumurta
1 neskafe fincanı şeker
50 gr yumuşak tereyağı
1/2 çay bardağı zeytinyağı
2,5 su bardağı elenmiş un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2 kaşık ince doğranmış biberiye
1 limon kabuğu rendesi

Önce elenmiş un, şeker, elenmiş vanilya ve kabartma tozunu kaşıkla karıştırın. Sonra yumurta, yağ, limon kabuğu ve biberiyeyi ekleyip yoğurun. 

   Püf noktaları:
* Biraz sert bir hamur elde edersen kurabiyeler tepside fazla yayılmaz
**İçine varsa biraz fındık veya ceviz kırığı konabilir
***içine bir çimdik tuz atılabilir.

Afiyet olsun, iyi pazarlar ❤️ 

19 Kasım 2015 Perşembe

Geciktirilen Kararlar

Bazen kafamız soru işaretleri ile dolu olur, bu yüzden, bir konuda sağlıklı karar verebilmek adına bekleriz. Bazen bu soru işaretlerinin cevapları bizde değildir, arayıp bulmak gerekir. O zaman bu süreç daha da uzar. Arayan belasını da bulurmuş Mevlasını da ya, biz ne olursa olsun aramaktan vazgeçmeyelim. O zaman taşlar yerlerine oturur çünkü... Sorular cevaplanınca huzur gelir, sonra da elimizden geleni yapar ve bunun bilincinde olursak mutluluğumuz zede almaz. Almamız gereken kararları zamanında almaktan çekinmeyelim, cesur davranalım. Sürüncemede bırakmayalım yani, kaybettiklerimiz olabilir ama zaten tam olarak ele geçmeyen birşeyi kaybetmenin bir zararı yok. Hayatta bize sunulacakların elimize geçmesi için sahte ile avunmayı bırakalım, geç kalmayalım, adım atalım. Kendimize bahaneler yaratmaktan, yaşa-mış gibi bir ömür geçirmekten korkalım. Geçmişte kalan umutları bırakıp, yeni umutlara sarılalım. Oğuz Atay'ın dediği gibi sürüncemede kalan işlerden, ilişkilerden ya hiç bir şey çıkmaz, ya da kötü birşey çıkar.


Yepyeni duygular, kararlar ve yeni hayatlar karşılasın bizi sabah gibi taze düşlerimizde! Tüm düşlerimizin geleceğimizi oluşturacağının bilincinde olarak hayal kuralım, yaşayalım...

18 Kasım 2015 Çarşamba

Gece Pikniği

Dün bilgisayar laboratuarı görevim vardı ve bu esnada devamlı blog okudum. Üye olduğum bloggerların eski yazılarını da okuma fırsatı buldum. Birisinde ilkbaharın güneşli bir gününde yenen baharatlı tavuk kanatları ve sahil kenarında yenen patates kızartmasından bahsediyordu. Hava bugünlerde Antalya'da o kadar güzel ki, oturduğumuz odalarda güneş ışığının cömertçe aydınlattığı ve ısıttığı dışarılara melül melül bakarak çalışıyoruz, yani en azından ben :)

Dedim ki, "Gündüz vaktim yoksa gece pikniği yapar, akşam yemeğimi dışarıda yerim ben". Okulda işlerim bitince mahalleye gelir gelmez kasabımızdan soslu tavukları aldım. Marketten de ketçap ve bir Efes extramı aldım. Eve gelip önce patatesleri, sonra tavukları bir güzel kızarttım. Termosa konulmak üzere bir demlik çay demledim... Haftasonu gezilerimde kullandığım sırt çantama çayımı koyduğum termosu, saklama kaplarında da tavukları ve kızarmış patatesleri koydum ve sahil yoluna koyuldum. Yemek yaparken biraz atıştırdığım için pikniğime başlamadan güzel de bir yürüyüş yaptım. Yürüyüş yaparken yanıma aldığım yemeklerin aslında iki kişiye yetebileceğinin farkına vardım ve bir arkadaşıma denize sıfır manzaralı bir yemek daveti yaptım. Evi çok yakın olduğundan bisikletle piknik yapmak üzere oturduğum banka kısa sürede geldi.

Manzara nasıl mıydı? Cep telefonuyla ancak bu kadar götürebilirim sizi dün akşamın atmosferine...

























Aslında baştan piknik masamızın güzel görünümlerini çekecektim ama sohbete dalmışız, ancak çaylar da bitti, mehtabı izlemeye koyulduk, ondan sonra ancak çekebildim. Soframızda ise aşağıdakilerden başka birşey kalmamıştı, boş yemek kapları da çantaya yerleştirilmişti...


Caz müziğimizi de açıp mehtabın karşısına kurulduk. Harika bir geceydi, benim çalışmam gerekiyordu 21.30'da eve gidip 24.30'a kadar çalıştığım süre çok verimli geçti. İş çıkışı yapılabilecek akşam yemeği pikniğini herkese tavsiye ederim :)

16 Kasım 2015 Pazartesi

Kelebeğin Hikayesi

Bu yazımda alıntı bir hikayeye yer vermek istiyorum. Hayat akarken kötülük elimizin altındayken iyiyi seçmek, güzele yönelmek veya çirkini güzel yapmak, doğruyu ve yanlışı ayırabilmek, mutluluk veya hüzünü seçmek aslında hep bizim elimizde değil mi?




Akıllı iki kız kardeş varmış, bilgiye açlarmış ve okullarındaki, etraflarından aldıkları bilgi yetersiz olmuş.

Yörelerindeki en büyük bilgeye gitmeye, ondan da bilgi almaya karar vermişler.

Bilge adam kızların sorduğu bütün soruları bilmiş. Kızlar daha fazla bilgi almak için bir süreliğine daha bilgenin yanında kalmışlar.

Ama sonra bilgenin her sordukları soruyu bilmelerinden sıkılmışlar. “Bilgenin dahi bilemeyeceği bir soru bulalım” demiş birisi.

Kızlardan biri, bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum diye sevinmiş. Avucumun içine bir kelebek alacağım “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?” diye bilgeye soracağım, ölü derse kelebeği serbest bırakacağım. Canlı derse, avucumu hafifçe bastıracağım.

Kızlardan biri avucu kapalı bilgeye uzatmış ve sormuş:

 – Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü?

Bilge, kızın gözlerine uzun uzun bakmış ve cevap vermiş:

 – Senin elinde kızım senin elinde…

4 Kasım 2015 Çarşamba

BRIGHT Uydu Takımı (I)

Fakültemizi uluslararası bilim insanları ziyaret etmeye devam ediyor. Özellikle Tübitak Ulusal Gözlemevi'nde çalışmalar yapıyorlar. Geçen haftalarda da bir seminer verdiler bölümümüzde. Benim çalışma konum yeryüzünü izleyen uyduları kapsıyor, anlatılan uydular ise yıldızları izliyor ama ben yine de merakla dinledim :) Sunumları iki yazı dizisi halinde sizlere de kısaca aktaracağım.

Bu uydular oldukça küçük; hacimleri 20x20x20 cm. ebadında, ağırlıkları ise 8 kg civarında.  Nano uydu da deniliyor bunlara. Parlaklık magnitüdü, kadir olarak kullanılıyor bu değer, 4 ve üzeri yıldızların incelenebilmesi için kullanışlı Bright Uyduları.

Yıldız parlaklıkları ile ilgili bilgi vereyim birazcık; parlaklıklar 1'den 6'ya kadar kadir biriminde değer alıyor ve 1 en sönük, 6 en parlak olmak üzere sıralanıyor değerler.


Bu uydular ışıkölçüm (fotometri) için kullanılabiliyor. Bu ölçümlerle yıldızların yaşı tahmin edilebiliyor. Ayrıca tayfölçümü için kullanılıyor, bu da yıldızların kimyevi oluşumları hakkında bilgi veriyor. 

Uydulardan alınan verilere yeryüzü ile ilgili veya yıldızlarla ilgili olsun, analize başlanmadan önce düzeltmeler getirmek gerekiyor. Tamamlayıcı veri olarak uydunun gözlemlediği yıldızın sıcaklık, parlaklık, rotasyon hızı gibi değerlerini dünyadan da gözlemlemek gerekiyor. Böyle bir uydu sisteminin yönetilmesi içinse, oldukça geniş bir ekip kurmak gerekiyor.

Kısa zamanda üniversitemizin de bir uydu sistemi olması dileğimle...

28 Ekim 2015 Çarşamba

Yürüyüşümden Kareler... Ve Hayvanseverlik Üzerine

Ben yürümeden duramıyorum ya bana eşlik eden sokak köpekleri de oluyor zaman zaman. Genellikle bir park bankında veya çimenlerde oturduğum zaman önümdeki yumuşak çimenlerin üzerine oturup koruma görevi üstleniyorlar. Sonra da yakınımdan geçen insanlara, diğer hayvanlara hırlayıp havlıyorlar. Geçenlerde bir tanesinin bol bol fotoğrafını çektim. Aslında bu koruma hiç fena olmuyor aksi takdirde uyuşturucu kullanan gençler tenhalarda sizden para dileniyorlar veya azgın köpekler yanınıza çok yaklaşınca ürkebiliyorsunuz.

Bazı insanlar düzenli yürüyüşler yapmak için bir köpek ediniyorlar. Köpeğiniz varsa her gün gezdirmek mecburiyetindesiniz ve bu sebeple siz de egzersiz yapmış oluyorsunuz. Ben köpekleri (ve ayrıca kedileri de) çok severim ve bu düşünce bana da cazip geldi bir süre. Ama ailemle yaşadığım için bu mümkün olmadı. Hep evde birbiriyle iyi anlaşan bir kedim bir de köpeğim olsun istemişimdir...

Şimdilerde evcil hayvanların biraz da sahiplerinin egolarını tatmin etmek için kullanıldığını düşünüyorum. Sevgisiz büyüyen bazı zengin, para odaklı yaşayan insanlar, karşılarındakilere sevgi veremedikleri için, sadece beslenerek insana bağlanan köpeklerinden karşılıksız sadakat ve sevgiyi tadarlar. Bu tip insanlar diğer insanlardan umudu kesip, herkesten nefret eden, sözde hayvanseverlerdir. Bunların arasında kocasından boşanıp, önce kocasından sonra da çevresindeki insanlardan gördüğü davranışlar sonucunda insansevmez hayvansevere dönüşen kadınlar da vardır. Eminim tanımasanız bile çevrenizde görmüşsünüzdür bu tip insanları, çöplerden insanlar karın doyurduğu halde hiç bir şey hissetmezken, kedi köpeklere mama bırakırlar cadde kenarlarına. Ayrıca hayvansever görünenlerle ilgili,  fazla masraf olmasın diye hayvanlarını aç bırakan, zincirleyen, kafese kapatan, döven insanlara kadar bahsedilecek çok konu var aslında.

Neyse ben yürüyüşüme döneyim, bu köpeği beslemeye çalışan, devamlı yanına çağıran bir çocuk vardı ancak bu tatlişko önümde oturup hiçbir yere kımıldamadı uzun süre.






Hayvan sevgisiyle dolu günler diliyorum ama bu sevginin aksine, öte yanında, mesela iş arkadaşınızı aşağılıyor, yüzüne bakmıyor, selam bile vermiyorsanız bu sevginin, sevabın  hiçbir değeri kalmıyor aslında... Bunu siz yapmıyorsunuz biliyorum ama yapan insanlara sözüm, bir gün rastlar da bu yazıyı okurlarsa diye... 

Sevgiler :)

27 Ekim 2015 Salı

İlgi Çekici Bir Konferans'tan Seçme Bilgiler

Geçenlerde oldukça sıradışı bir konferans dinledim, "Modern Kozmoloji ve Kur'an" konulu. Her ne kadar başta Fenni ve İlahiyat bilimlerinin karıştırılmaması gerektiğini düşünsem de, bu düşünce konuya olan merakımın üzerine çıkamadı. Konuşmacıların biri Nasa Ipac'ten Ian Steer, diğeri de benim doktora yaptığım bölümün başkanı Prof. Dr. Zeki Eker'di. Evrenin katmanlı yapısı ve yaratılma ve yok edilme ve tekrar yaratılma konularında Kur'an'da ve modern kozmolojideki teorilerin benzerliği vurgulandı. Çogumuzun bildiği gibi evren sürekli genişlemekte, bilim adamları bu genişlemenin zamanla azaldığını ortaya koymuşlar şimdiki inanış ise evrenin daha sonra büzülüp ve daha ileri evrelerde tekrar genişleyeceği yönünde. Yani yaratıp yok etme ve tekrar yaratma gibi giden bir döngü konusu bu. Başlangıcın ise bir supernova patlaması olduğu düşünülüyor. 

Vurgulanan diğer bir nokta ise bilimsel açıdan hiçbirşeyin yoktan varolmayacağının ispatlanmış olması. Ancak maddenin dönüşüme uğraması muhtemel... Ayrıca evrenin sınırlarının ötsinde de başka evrenler bulunuyor.

Slaytta göründüğü gibi "Sınır ötesinde hiçbirşey yok" ve "Başlangıçtan önce hiçbirşey yok" kanıları yanlış. 


Evrenimiz, yukarıdaki peteklerden yanlızca birisi. Peteklerin içindeki küçük petekler de galaksiler. Yani birbiriyle sınır komşusu birçok evren var. Bunlar bir evrenler sistemini oluşturuyorsa böyle birbirine bağlı sonsuz sistem var. Uzayın bilinen  bir sınırı yok yani. Akıl alması güç değil mi?

Benim bilmediğim, evrenimizin sınırlarının belirlenmiş olmasıydı ve bununla ilgili rakamları da aşağıdaki slaytta gorebilirsiniz.


Evrenle ilgili bilgilerin çogunun Atmosfer'ın uzerine yerleştirilen Hubble teleskobuyla tespit edildiği bilgisini de vereyim son olarak. İyi haftalar :)

19 Ekim 2015 Pazartesi

Okuma ve Yazma Mevsimidir Sanki Sonbahar

Okullar açıldı, ondan mı bilinmez, ya da havalar serinledi dinçleştim, bende her zamankinden fazla bir okuma, yazma hevesi var. Kitap fuarları da hep bu mevsimde olur değil mi? Gider cebimizdeki tüm parayı bir güzel harcarız. Benim vicdan azabı duymadan harcadığım paradır, kitap fuarında birkaç saat içinde uçup gider.

Bu ara Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken adlı romanını okudum. İTÜ İnşaat Fakültesi mezunu, hem akademisyen, hem de yazar olan Oğuz Atay bana ilham verdi. Zaten roman da İstanbul'daki öğrencilik yıllarımdan arkadaşlarımın bana hediyesi. Çok güzel de bir not iliştirmişler ilk sayfasına "Seni Seviyoruz" diye :).

16-17 yıl sonra elime aldım kitabı, sebebi de Tutunamayanlar'ı okuyamayıp yarım bırakınca, yazara karşı önyargılı olup başlayamam bir türlü bu kitaba... Derken, yaprakları sararmış solmuş bu kitabı yeni bitirdim. Etkileyici gerçekten, dokunaklı karakterler yüreğinizin taaa dokunulmamış yerlerine temas ediyor öykülerinde... Bir de vefat ettikten 2 yıl sonra babasına yazdığı bir mektup var ki, tam benim de yazmaya ihtiyacım olan cinsten dedirtti bana...

Yeni okumaya başladığım ise Buket Uzuner'in İstanbullular adlı kitabı. Amerika'da yaşayan bir akademisyen ile oraya sergi açmak için giden doğulu bir heykeltraş adamın aşkıyla başladı roman. Kadın yıllar sonra Amerika'daki akademik kariyerini bırakıp İstanbul'a yerleşmeye karar veriyor. Akıcı bir kitap, olaylar nereye sürükleyecek bu ilişkiyi diye merak ediyorsunuz.

Buket Uzuner sevgisi çok yerleşmiştir bende, çok uzun yıllardır okurum kitaplarını ama bir süre ara vermiştim. Bu arada da Toprak, Su dizisini yayımladı. Bunları da okursam tüm kitaplarını okumuş olacağım sanırım.

Mutlu, hareketli ve bereketli bir hafta diliyorum, sevgiler :)

17 Ekim 2015 Cumartesi

Son İzlediklerim; Marslı ve Kızıl Tepe Filmi

Birazcık uzaya, ne bileyim geceleyin yıldızları, ayı izleme merakınız varsa Marslı filmini kaçırmayın. Benim gibi Jüpiter'i, Mars'ı filan da gözlemişseniz, gitmişsinizdir çoktan zaten. Kesinlikle çok sıradışı bir film. 3 Boyutlu ve Mars'ın topoğrafyasını filmin sonuna kadar ağzınız sulanarak gözlemleme şansı buluyorsunuz. Ben yanlız izledim filmi ve o kadar kaptırmışım ki kendimi 2 saatlik filmi 1 saatlik filan zannettim, çok çabuk bitti gibi geldi. Ayrıca konu kurgusu çok başarılı, kitabını okumadım hala ama çok güzel uyarladıkları belli, daha fazlasını aratmıyor. Hararetle tavsiye ederim... Filmin fragmanı...


Kızıl Tepe filmine de az sonra gideceğim, bazen rutin ve sıkıcı olabilen hayatıma biraz heyecan katsın diye. Bu film korku ve gerilim unsurları taşıyormuş çünkü. Hayaletleri görebilen ve babasıyla yaşayan bir kadının, babasının bir konuğuna aşık olması ve babası öldükten sonra bu adamla evlenmesi konu ediliyor ve gotik bir malikaneye taşınmasıyla film daha ilginç bir hal alıyor sanıyorum. Çünkü bu müzevari ev birçok sırrı ve hayaleti barındırıyor. Filmi bir yazar değerlendirmiş, izlenmesini tavsiye ediyor. Az sonra göreceğim... Fragmanı...



Mutlu haftasonları ***

14 Ekim 2015 Çarşamba

Gezdim, Tozdum, Yaptım

Bu blog yazımda son zamanlarda neler yaptığımı anlatacağım. Aslında bunlar benim zaten periyodik olarak yaptığım şeyler, ziyaret ettiğim mekanlar... 

Bu arada...Üniversitede doktoraya Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü'nde devam ediyorum, geçiş yaptım. Çünkü orada benim tam olarak uzmanlık alanım, Uzaktan Algılama Departmanı açıldı ve bu yıl ilk kez doktora öğrencisi kabul etmeye başladı.

Bizim evin yakınlarında falezlerin üzerinde deniz manzaralı bir yürüyüş ve bisiklet parkuru var. Ben sporumu genellikle bu parkurun içinden geçtiği parktan yürüyerek yapıyorum. Evden çıktıktan sonra Düden Şelalesi'nin denize döküldüğü yerden sonra 15 dk daha yürüyünce Kır Kahvesi'ne ulaşıyorsunuz, benim favori mekanlarımdan biri, bir bira molası veririm bazen burada. Bazen de sadece oturmaya giderim, işte size benim oldukça sık seyrettiğim bu manzaranın sonbahar versiyonu :)


Eskiden daha sık olmakla beraber hala yaptığım diğer bir keyif ise, Starbucks'ta Con panna molası vermek. Bu mekanın kuzeyinde 10 dk'lık bir mesafede Antalya'nın en büyük alışveriş merkezlerinden biri, Terracity var. Bana yakın olduğu için oraya da oldukça sık gidiyorum. Con panna, espresso üzeri krema, yanına da Mozaik pasta enfes gidiyor. Ben kreması bol sevdiğim için taştı fincan tabağına :)


Martha Steward'ın yemek tarifleri sayfasından bulduğum tarifle French Toast yapmıştım bir zamanlar. e2'de veya cnbc-e'de yemek programları yayınlanıyordu Martha Steward'ın, oradan tanıyorum. Şimdi blog yazılarının olduğu sayfasını takibe aldım buradan. ABD'de bir arkadaşının restoranını tanıtan resimlerde Gin&Jam diye bir kokteyl gördüm. İçindekileri yazmış ama oranlar yok, ben bunu yaparım dedim. İkinci deneyişimde limonata yerine nar suyu kullandım daha kırmızı ve daha güzel oldu. Bir de ahududu reçeli gerekiyor, bunu marketten aldım ve tabiki de cin... İdeal oranları deneyerek buldum, sonuç çok lezzetli :) Bu kokteylin ben versiyonu tarifi şöyle (1 kişi için): 1 neskafe fincanı nar suyu (taze sıkılmış), 3 tatlı kaşığı ahududu reçeli, 1 kahve fincanı cin, yarım kahve fincanı soğuk su, bunları karıştırıp süzün. Kokteyl bardağı olarak küçük boy kavanoz kullandım, internetteki resminde de öyleydi. İçine 2 kalıp buz atıp ve kısa ve kalınca pipetle servis yapın, çok eğlenceli bir sunum oluyor. 

    

4 Ekim 2015 Pazar

Kışlık Konserveler, Reçeller

Selam,

Ekim ayına geldik ama havalar hala soğumadı burada ve pazarda yaz sebze ve meyvelerini bulmak mümkün. Son hasat yaz sebze ve meyvelerinden bazılarını kışa saklayayım derseniz, siz de benim gibi konserve ve reçel yapımına yönelin, çünkü bunlar yazın son demleri... Boş bir gününüzde hoş vakit geçireceğinizi de garanti ederim. Geçen gün Lezzet Dergisi'nin son sayısına denk geldim ve konserve ve reçel tarifleri bana ilham verince az miktarlarda çeşit çeşit yaptım. Yaptıklarımın oradan tariflerini benim yorumum ve fotoğraflarımla buluşturacağım size...

İncir Reçeli 


MALZEMELER
500 gr incir - 2 su bardağı su
500 gr toz şeker - Yarım limonun suyu
6-7 karanfil

HAZIRLANIŞI
İncirlerin kabuğunu soyun. Tencereye alıp üzerini örtecek kadar su ekleyin. 15 dk kaynatıp suyunu süzün. İncirleri süzgece alıp elinizle hafifçe bastırarak süzün. Suyun içine şekeri koyup kaynamaya bırakın. Şeker eridiğinde limon suyu ve karanfil ekleyip 15 dk kaynatın. İncirleri ilave edip 20-25 dk daha kaynatın. Ocaktan alın, kavanoza doldurup kapağını sıkıca kapatın ve ters çevirerek soğutun. 

Fasulye Konservesi
MALZEMELER
500 gr fasulye
1.5 su bardağı rendelenmiş domates
1 tatlı kaşığı tuz

HAZIRLANIŞI
Yıkayıp ayıkladığınız fasulyeleri 5 dk kaynatıp suyunu süzün. Rendelenmiş domateslerin yarısını bir kavanoza koyun. Üzerine fasulyeleri ilave edin. Kalan domates rendesini ekleyip tuzu üzerine serpin. Kapağını sıkıca kapatıp içi su dolu bir tencereye alarak bir taşım kaynatın. Serin bir yerde muhafaza edin.

Üzüm Reçeli


MALZEMELER
500 gr çekirdeksiz beyaz üzüm
3 su bardağı toz şeker
Yarım çay bardağı su - Yıldız anason (Aktarlarda bulabilirsiniz)

HAZIRLANIŞI
Yıkayıp saplarını ayırdığınız üzümleri geniş bir kaseye alın. Tozşeker ilave ederek üzüm tanelerini ezmeden karıştırın. 1 gece oda sıcaklığında bekletin. Ertesi gün geniş bir tencereye alarak üzerine yarım çay bardağı su ilave edin ve 30 dk kısık ateşte pişirin. Karışıma yıldız anasonları ekleyip kısık ateşte pişirmeye devam edin. Biraz kıvam alınca ocaktan indirin. Kavonoza sıcakken koyup kavanozu ters çevirip soğutun.

Biberli Domates Konservesi


MALZEMELER
2 kg domates
5-6 sivri biber
1 yemek kaşığı kaya tuzu

HAZIRLANIŞI
Domatesleri yıkayıp rendeledikten sonra geniş bir tencereye alın. Orta ateşte koyu bir kıvam elde edinceye kadar kadar kaynatın. Tuz ve ince doğradığınız biberleri ilave edip karıştırın. Sıcakken kavanozlara doldurun, kapağını sıkıca kapatıp, ters çevirip soğutun sonra serin ve kuru bir ortamda bekletin. 

Sonuçta ortaya çıkan ürünlerimin tümünü de karşınızda :) Bir kısmı 1 gün önce yapılmış, bir kısmı da soğuma aşamasında. Sebze ve meyve miktarları çok fazla olmadığı için uğraştırmadı ayrıca çeşitlilik çok olduğu için de zevkli oldu yapımı. 


Sevgiler...

25 Eylül 2015 Cuma

Hayırlı Bayramlar :)


Telefonuma gelen bu resim ve dileklerle bayramınızı kutluyorum. Bayramınız bayram gibi geçiyordur umarım. Ben dünü Korkuteli'de aile dostlarımızın yanında geçirdim ve neredeyse 1 koyun yedim ;) Burada bol fırtınalı ve yağışlı geçen birkaç günden sonra bayramda hava açtı. Sonbahar kendini hissettirmeye başladı...



16 Eylül 2015 Çarşamba

Google Haritalar'ın Katkılarıyla Yapılan Bir Koruma Projesi

Merhaba herkese,

Google'ın da bir blogger sayfası var ve az önce okuduğum Kenya'da fillerin korunması ile ilgili proje ve bu projede Google Maps ve Street View özelliğinden nasıl faydalanıldığına dair bir yazı. İşbirliği süper, koruma projesi harika, daha ne olsun... İçeriği detaylı incelemek isteyenler için link aşağıda :)



http://googleblog.blogspot.com.tr/2015/09/walk-alongside-elephants-of-samburu.html

12 Eylül 2015 Cumartesi

Meksika Mutfağı'ndan

Ben İstanbul'da üniversitede öğrenciyken, ilk yıllarda ablamla yaşıyorduk. Ben O'na evde yemek yapardım, yemek yapma sırası O'na geldiğinde ise O beni yemeğe çıkarırdı. Çünkü o okulu bitirmiş Kandilli Rasathanesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştı bile. O yıllarda Rumeli Hisarüstü'nde oturuyorduk ve bir gün beni Etiler'de Fridays'e götürmüştü. Ben acı sevdiğimden Meksika Mutfağı yemeklerinden sipariş verdik, yanına da içeceklerimiz Margarita'ydı... O akşamın lezzetini, sohbetini unutamam. Harika bir akşam geçirmiştim...

Şu ara terörün şiddetinin, taraflaşan insanların birbirine uyguladığı şiddetin, gazetecilere yapılan saldırıların ve şahsen benim hayatımda ve pek çoğumuzun hayatında bizi yıpratmaya çalışan insanların uyguladığı psikolojik şiddetin hayatımıza düştüğü günler. Zaten ulus olarak ülkemizde yaşanan haksız ölümlerin bedelini devamlı yaşamaktayız, o yüzden üzerimize yapışan bir üzgünlük hali var. Biraz unutalım, coşalım desek kafamıza vurulup susturuluruz biz...  

Kendimizi daima arındıralım. Baskıları, heves kırmaları umursamadan, üzücü olaylardan en az zarar görecek şekilde yaşayalım. Ne yapıyorsak, aşkla yapmaya devam edelim...

Geçen gün yaptığım Beef & Cheddar Nachos'tan bahsetmek istiyorum size. Üstüste yemek tarifleri verince, yemek bloğu sanılmasın ama burası. Benim çok sevdiğim Meksika Mutfağı'ndan yıllar sonra yediğim ilk atıştırmalık! :) Biraz da arkadaşımla bahsettiğim hüzün bulutundan çıkalım diye böyle bir değişiklik yaptım. Tarifi My Beautiful Cook Book sitesinden buldum. Bu siteyi uzun bir süredir severek takip ediyorum. Tarifin linkini vereceğim ama siteye de şöyle bir göz atmadan geçmeyin derim...  Fajita baharatı, meksika fasulyesi, nachos cipsi gibi egzantrik malzemelerin hepsini Metro'da tek bir bölümde, altalta birkaç rafta bulabiliyorsunuz. Bu tarifin yolculuğu zannedilebileceği kadar dolambaçlı değil, pratik. 



Biz acıyı dengelesin diye yanına karadut şarabı açtık. Tüm tepsiyi iki kişi zevkle tükettik. Denerseniz afiyet olsun şimdiden. Yemek yapmak terapi gibi gerçekten, sonrasında sevdiğiniz bir arkadaşınızla da tüketiyorsanız konuşma kısmı da tamamlanıyor, tam oluyor. Hafifleyin hafta sonunda, keyifle geçirin... Sevgiler...