29 Ağustos 2015 Cumartesi

Şakşuka Yemeden Yaz Bitmesin!

Bugünlerde Antalya şehir bloglarında, Antalya Tanıtım Vakfı tarafından derlenmiş Yöresel Yemekler Kitabı'ndan, Antalya Usülü Şakşuka tarifi dolaşıyor. Ben bayılırım bu yemeğe, Antalya usülü de lezzeti bir başka. Meze olarak restorantlarda da gelir. Doya doya yemek istiyorsanız, işte tarif. Ben denedim, enfes oluyor :)



Malzemeler
Kemer patlıcan – 3 adet
Patates – 3 adet
Yeşil sivri biber – 6 adet
Domates – 4 adet
Sarımsak – 3 diş
Sirke – 1 yemek kaşığı
Kızartma yağı (Zeytinyağı tercih) – 2 çay bardağı
Maydanoz – yarım demet
Tuz – 1 tatlı kaşığı
Hazırlanışı
Sebzeleri kızartma:
1-     Patlıcanları alacalı soyunuz. Küp küp doğradıktan sonra tuzlu suda 30 dakika dinlendiriniz.
2-     Patatesleri, yeşil sivri biberleri de ayıklayıp yıkadıktan sonra patlıcanlar gibi küp küp doğrayınız.
3-     Kızgın yağda sırasıyla önce patatesleri, sivri biberleri ve son olarak patlıcanları kızartınız.
Sos Hazırlama:
1-     Rendelenmiş domatesler ile ezilmiş sarımsak dişlerini, orta ateşte karıştırarak domateslerin saldıkları suyu çektiriniz. Tuzu sirkeye ekleyip, karıştırınız.
2-     Domateslere kızarmış sebzeleri, bir kahve fincanı kadar suyu katıp karıştırınız. Birkaç taşım kaynatmadan sonra ocağın altını kapatınız. Soğumaya bırakınız.
3-     Yemeği kayık servis tabağına çıkartınız. Üzerine kıyılmış maydanoz gezdiriniz. Sofraya veriniz.
İsterseniz ilave olarak, 3-5 adet taze soğanı da küp küp doğrayıp, kızgın yağda kızarttıktan sonra diğer kızarmış sebzelere de katabilirsiniz. Domates sosuna baharat olarak kekik koyabilirsiniz. Maydanoz yerine fesleğen kullanabilirsiniz.
Kıyılmış maydanoz veya fesleğeni bir kahve fincanı kadar ufalanmış tulum peyniri ile karıştırabilirsiniz ki, gerçekten şahane olur.
Kaynak: Antalya Tanıtım Vakfı (ATAV)

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Mevlana'dan Düşündüren Sözler - Bölüm 1

Baki Apaydın'ın Mevlana'dan Düşündüren Sözler kitabını okumaya başlamıştım, bayağı oldu. Kalın bir kitap, zaman zaman açıp devam ediyorum ve beğendiğim sözlerin altını çizerek gidiyorum. Kitabın henüz dörtte biri bitti, ara ara seçtiğim sözleri yayınlarım. İşte size kitaptan bilinci yükselten sözler:


 - Dünyada herşey birşeyi çekmiştir; sıcak, sıcağı çekmiştir, soğuk soğuğu. Aslı olmayanlar aslı olmayanları çeker durur.

- İnsanları iyi tanıyın! Her insanı kötü bilip kötülmeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.

- Ne bahtiyardır o kişi ki, yoldaşı hased değildir.

- Kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma.

- Doğru yolu aramayan, gerçeği bulmaya çabalamayan, kendi havasına uyup kötü bir yol tutan, kötü bir töre koyan kişiyi de, yel, ad toplumunu kaptığı gibi kapar, helak eder gider.

- Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar.  

- Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir.

- Hırsı bırak, kendini boş yere harcama, toprak altında çırak da bir, ustada.

- Kötü huy adet edinme; kökleşir, yerleşir.

- Akıllı o kişidir ki, çekilen beladan, dostların ölümünden ibret alır.

- Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o, yine dilsiz sayılır.

- Şiddet göstermeksizin kuvvetli, zayıflık belirtmeksizin yumuşak ol.

- Vicdanını hırstan koru.

- Çok ziyaret usandırır, az ziyaret dostluğa zarar verir.

- Selam, kelamdan öncedir.

- Sevgi, varlığın özüdür.

- İnsanların kalp birliği, dil birliğinden yeğdir.

- İnsana, aradığı şeye bakarak değer biçilir.

- Sen cansın, öyle olduğu halde kendini beden sanmaktasın.

- Sual de bilgiden doğar, cevap da.

- Dinin aslını anlamaya imkan yoktur, ona ancak hayran olunur.

- İnsanlarla dost ol. Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa, yol kesenlerin beli o kadar kırılır.

- Dua ve ibadet, Allah ile olmaktır. Duanın en yücesi, hayatın dua mayası ile yoğurulabilmiş olmasıdır.

- Geminin yüzmesi için suya ihtiyaç vardır. Ama su, geminin içine girerse onu batırır. Gemi için su ne ise, mü'min için dünya odur.

- Sabır, arıdır ama tatlı bir meyvesi vardır.  

- Bütün cihanı araştırdım. Güzel ahlaktan daha üstün bir liyakat bulamadım.

- Demir gibi cahili, altın gibi bilginden daha kıymetli yapan şey, ahlaktır.

- Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.

- Herşeye doğru demek aptallıktır, herşeye yanlış diyen zorbadır.

- Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.

- Kuş, ancak kendi cinsinden kuşlarla uçar.

Önce bu kadarını hazmedelim değil mi? Devamı daha sonra gelsin. İyi haftalar :)...


21 Ağustos 2015 Cuma

Timsah Derisi Desenli Bluzum

National Geographic Channel'da bir zamanlar koruma altına alınan timsahlarla ilgili belgeselleri izleyemeyen, timsah resimlerine bile bakamayan, içi gıcıklanan bana, timsah derisi desenli kumaş sattılar! Aslında ben kumaşçıya leopar desenli bir parça kumaş alıp, bluz dikmek veya diktirmek üzere gitmiştim. Leopar desenli olacak ama leopar renklerinde olmayacaktı, farklı renklerde leopar deseni arıyordum. Satıcı siyah-beyaz renkte gösterdi istemedim. O zaman bunu alacaksınız diye bu kumaşı çıkardı...

Kumaşı görünce hipnotize oldum sanki, tasarımı çok hoşuma gitti. Başka birşeye bakmadan satın aldım. Bu arada yeri şifon yani oldukça ince bir kumaş ve serin tutuyor. Kendim dikmedim, hemen bunu giymeliyim diyerek terziye koştum, atlet kollu uzun bir tunik şeklinde diktirdim. Tatile çıkmak üzereydim, gitmeden son gün akşam da terziden bluzu aldım.

Sabah yola çıkarken de giydim. Baktım bluzum hakkında kimse yorum yapmıyor dayanamayıp sordum ablama "leopar desenli bluzum nasıl?" diye. Bu leopar deseni değil, timsah veya yılan deyince uyandım! :) Buna bir moralim bozuldu, çünkü timsah ve yılan en sevmediğim hayvanlar, hatta çok korkarım...

Bunlar geçen yaz oldu işte. Soğuyup çok giymediğim bluzu bu yaz tepe tepe kullanıyorum. Hatta az önce büromda oturmuş çay keyfi yaparken National Geographic'in dergisinde karşıma çıkan "Timsahın Dönüşü - Bir zamanlar değerli derisi için yoğun saldırı altındaydı. Şimdiyse koruma altında" adlı makaleyi resimlerini inceleye inceleye okudum :) O da yetmedi Vikipedia'dan timsahlarla ilgili bilgiler edindim, görsellere baktım bol bol. Tamam kabus gibi bir hayvan ama nesli tükensin istemem, hakkında bilgi edinince biraz sevmeye bile başlıyorsunuz. Yine de aman yani, Allah karşılaştırmasın.


20 Ağustos 2015 Perşembe

Aşırı Sıcak Havaların Vücudumuza Etkisi

Antalya'da, Türkiye'nin en düşük enlemlerinde yaşayan biri olarak, benim sıcaklardan şikayetim Sonbahar geldiğinde bile bitmez :). Açık havada olmayı çok seven, yürüyüşçü biri olarak benim ne kadar zorlandığımı tahmin edersiniz. Zararlarını bilerek de güneşin altında kalmak olmaz tabii, özellikle bugün bu konuda bilgilendikten sonra. Bilim ve Teknik Dergisi'nde okuduğum kısa makale, tam da benim gibi, hava sıcak  ve güneşli de olsa, yerinde duramayıp dışarıya çıkanlar için bir uyarı niteliğinde, paylaşmadan olmaz...

Resim kaynağı: NASA/SDO/AIA/Goddart Space Flight Center

"Küresel ısınmanın en önemli etkilerinden biri de iklim değişiklikleri. İklim sistemlerindeki değişiklikler nedeniyle son yıllarda hava sıcaklıklarının çok yüksek olduğu daha uzun yaz mevsimleri görülüyor. Bütün ekosistem üzerindeki etkilerinin yanısıra aşırı sıcak hava akımları insanlar için de büyük tehlike oluşturuyor. İnsan vücudu çeşitli şekillerde ısı kaybeder. Örneğin terleme vücudun soğumasını sağlar. Ayrıca kan dolaşımı da vücudun ısı kaybetmesine yardımcı olur. Hava sıcaklığı arttığında kalp daha fazla kan pompalamaya başlar. Kan akışındaki artış nedeniyle kan damarları genişler. Derinin yüzeyine daha yakın hareket etmeye başlayan kan vücudun ısı kaybetmesini kolaylaştırır. 

Ancak hava sıcaklığının çok yüksek olduğu durumlarda ortaya çıkan aşırı terleme vücudun çok miktarda sıvı kaybetmesine neden olur. Bu süreçte biyokimyasal süreçlerin gerçekleşmesinde hayati öneme sahip bazı kimyasal maddeler de kaybedilir. Bu durumda baş dönmesi, halsizlik, bulantı, kaslarda kramp, gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar.

Hava sıcaklığının çok yüksek olduğu durumlarda vücut tarafından soğurulan ısı miktarı yayılan ısıdan fazla olabilir. Bu durumda vücut sıcaklığı yükselmeye başlar. Vücut sıcaklığındaki artış, merkezi sinir sistemini ve kan dolaşımını etkiler. Vücut sıcaklığının 40C'yi aşması durumunda ise beyinde, kalpte, böbreklerde ve kaslarda ciddi hasarlar oluşabilir ve bilinç kaybı ortaya çıkabilir. Sıcak çarpması olarak isimlendirilen bu durum tıbbi müdahale gerektiren ciddi bir rahatsızlıktır." 

Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz 2015.

14 Ağustos 2015 Cuma

Beyaz Peynirli Tartoletler

Yılmaz Çıracıoğlu

Bugünlerde dışarı çıkıp rutin yürüyüşlerimi yapamıyorum sıcaktan. Akşam 7.30-8.00'den önce dışarıya çıkılmıyor maalesef. Sadece gündelik işler için dışarıya çıkıp birazcık güneşe maruz kalmak bile başımı ağrıtıyor. Sanırım ozon tabakası çok inceldi ve beni güneş çarpıyor. Evimizden ve ofisimizden çıkamadığımız günler yaşıyoruz.

Bu can sıkıntısını bugün arkadaşım renklendirecek. Ona akşamüstü yapacağım tartoletlerin tarifini paylaşacağım sizinle. Yeni tarifleri kendisinin üstünde deniyorum :) Ama hep seçme oluyor söyleyeyim. Şanslı aslında, en son Paçanga Böreğimle birlikte parmaklarını da yiyordu. Bugün yapacağım değişik ama güzel olacağı şüphe götürmeyecek tarif ise aşağıda, hepinize güzel davetler diliyorum, sağlıkla kalın...

Milföy Hamurunda Beyaz Peynirli Tartoletler:

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Dolunayda Şiir ve Müzik

Antalya'da Dolunay Dostları diye iki farklı grup var. Bunlar daha önce tek grupmuş ama aralarındaki anlaşmazlıktan dolayı ayrılmışlar. Her ikisi de dolunay zamanı şiir ve müzik gecesi organize ediyor. Ben her ikisine de zaman zaman katılıyorum. 5 Ağustos'ta ikinci ölüm yıldönümü olan babamın mirası bana Türk halk ve klasik müziği sevgisi. Bu tarihe çok yakın bir tarihteydi birisi, gitmemek olmazdı. Aşağıdaki resimde saz çalıp türkü söyleyen bayan geceye birlikte gittiğimiz arkadaşım. O akşam orada olan, enstrüman çalan ve şiir okumak isteyen herkes sahneye çağrılıyor. Gecenin bir güzel tarafı da bu :)


Ayrıca geceye zihinsel yetersiz çocukların barındığı bir vakfın yöneticisi de çocuklarla birlikte katıldı. Sanatçılara eşlik edenler de bu melekler; ne kadar canlı ve keyiflilerdi... Geceye farklı bir renk kattılar.


Ağustos ayında birçok şairin ölüm yıldönümü varmış ama geceye damgasını vuran Can Yücel ve Bedri Rahmi Eyüboğlu'ydu. Bedri Rahmi Eyüboğlu aynı zamanda ressam, bir resmine benzer bir çalışma yaptığımı da söyleyeyim. Orada o gece okunmadı ama Can Yücel'in çok sevdiğim bir şiirini burada sizlerle paylaşacağım. Ben o gece şiir okuyacak olsaydım, bunu seçerdim :)



Dibine Kadar Yaşamak

Boşver be yaşı!
Gönlün ne kadar genç ondan haber ver 
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan
Sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
Gelene geçene yol verme girsin içeri diye,
Ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
Ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
Bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın
Sen inan yüreğine.
Hem ona geçmezse, kime geçer sözün?
Büyü büyü...
Bak ellerin, ayakların kocaman
Aklın da maaşallah yerinde
E ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden
Boşver yaşı başı,
Aşk var mı aşk, ondan haber ver
Takılmışın yüzündeki, gözündeki çizgilere
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün
Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin...
Parayı pulu savurup
Bir balıkçı köyünde balık mı tutmak istediğin,
Savrul gitsin...
Boşver be yaşı başı,
Kim tutar seni kim,
Kendi yüreğinden başka?
Aklını al da öyle git...
İster bir duvara, ister bir odaya, kıra, bayıra, vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle birlikte, bırakmadıkça birine.
O biri de gelir, gerçekten istediğin oysa,
Seveceksen ve öleceksen uğruna...
Yaşa be yaşa da öyle git, gireceksen toprağa.

Yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş,
Sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
Yaşadım ulan dibine kadar diyemeyecek misin?

4 Ağustos 2015 Salı

Günlük Kahraman

Facebook'un kargaşasından çıkıp blogda soluklanmak ayrı bir zevk benim için. Daha kısa yazılar, sözler paylaşıldığı için insanların içindeki negativiteyi döktüğü bir yer gibi oldu orası çoğu zaman. Ben de kızıp üzüldüğüm zaman zehir zemberek sözleri beğeniyorum orada nadiren. Başkaları için çok aydınlatıcı olmayan iç dünyanın ve politikanın çöplüğü gibi birşey oldu sanki, eskiden öyle değildi. Böyle olunca fazla takılmıyorum, arada kaynayan güzel fotoğraflara da yazık oluyor, ayrı...

Bu yazımda, dönüp dönüp okuduğum, Delia Steinberg Guzman'ın felsefik yazılarını topladığı Günlük Kahraman adlı kitabından bahsedeceğim size. Antalya'nın ferah mekanlarından Demlik Cafe'de bitirdim. Fotoğraflar Cafe'nin ortamından ipuçları versin...



Yazıların biri insanlara yaklaşımdaki bakış açısıyla ilgili. Güven ve güvensizlikten bahsediyor. Benim bakış açım güvensizlik duymayan insanların bakış açısı gibiymiş. Bende yeni tanıdığım herkesin kredisi %100'dür, iyidir mantığıyla hareket ediyorum ben. Ancak sonraki davranışları yerini belirliyor tam olarak. Bazen annem insanları tanımadığımı söylese de bu değişmiyor bende. Bu konudaki kitaptan kısa alıntı: "Kısaca, aksi kanıtlanana kadar herkes iyidir ya da kötüdür. Ama gerçek şudur ki temiz suyu kirletmek kirli suyu temizlemekten çok daha kolaydır; güvensizlik herşeyi kirletir ve suları doğal saydamlığına döndürmek çok zordur. Tıpkı çamurlu bir ırmağın yüzeyinde yansımasına bakan bir kişi gibi olayları bulandırır, deforme eder ya da onları görme biçimini yitirir."

Aslında kitabın çoğu filozof olmaya eğilimli insanlar için öğütler niteliğinde. Filozof ise idealleri uğruna savaşmaktan çekinmeyen cesur insanlar olarak tanımlanıyor. Hepimizin içinde bir kahraman yatsa da her zaman bunu ortaya çıkaramıyoruz. Geçen zaman, hayallerini, ideallerini kaybetmiş insanların bize karşı davranış biçimleri, egolarını yenmeyi başaramamış insanlarla çalışmak bizi törpülüyor. Beklentilerimizin çıtasını biraz daha aşağı indirebiliyoruz zaman zaman, biraz da hayal kırıklığı yaşamamak adına...

Kitabın sondan bir önceki yazısı "Akıntıya Karşı Kürek Çekmek". Onun bir kısmını buraya aktaracağım, çok sevdim çünkü :)

"Akıntıya karşı kürek çekmek nedir?
  • Akıntı aşağıya, denize doğruysa ırmağın kaynağına doğru yüzmektir.
  • Sahillerde parçalanacak dalgaları karşılamaktır.
  • Yüzünü rüzgara vererek dosdoğru yürümektir.
  • Herkes onu kirletmeye ve yok etmeye eğilim gösterse de Doğaya yardım etmektir.
  • Herkes ölüm uğruna çalışır görünse de yaşama değer vermektir.
  • Ağaçlara, hayvanlara ve taşlara, insanlara gösterdiğimiz saygıyı göstermektir.
  • Herkes onu kirletmeye çalışırken, temiz bir havayı elde etmektir.
  • Bizi aldatmaya çalıştıkları çeşitli kölelik maskeleri karşısında kendini özgür hissetmektir.
  • Herşey moda ile değişirken kendi fikirlerini korumaktır.
  • Herkes herşeyi inkar ederken bir İdeali yaşamaktır.
  • Herkes onu küçümserken Güzelliği aramaktır.
  • Herkes kendilerine ve diğerlerine zarar vermeye çalışırken İyilik uğruna hareket etmektir.
  • Herkes onu çiğnerken, adaleti korumaktır.
  • Herkes kusurları överken erdemi sürdürmektir.
  • Herkes düşük tutkulara eğilim gösterirken, yüksek duyguları beslemektir.
  • Yalana karşı koyabilmek için dürüst olmaktır ..."
Böyle devam edip gidiyor. İçimizdeki idealleri soldurmadan devam edebilmek dileklerimle bitiriyorum bugünkü yazımı...

Aşağıdaki resim gittiğim bir sergiden, tablonun adını unuttum ama çevrecilikle ilgili bir teması var. O da içinizdeki sanatçıya sevgiyle dokunur umarım :) İyi haftalar...

Alev Akbaş Sudan