28 Kasım 2016 Pazartesi

Zeytintaşı Mağarası ve Karataş Köyü Yürüyüşü

Biliyorsunuz her hafta Pazar günü Antalya civarında farklı rotalarda yürüyorum. Bu haftasonu Göç Yolu Yolcuları adlı farklı bir  grupla ilk defa yürüdüm. Yolumuzun üzerinde dağ çilekleri, keçiboynuzları, alıç ve yaban mersinine rastladık ve hepsinden yedik. Ben en çok dağ çileği yedim, tadı çok güzel ve kırmızı bir meyve olduğu için antioksidan deposu olduğundan şüphem yok. Doğanın bize sunduğu bu ilaçsız ve gübresiz meyveleri yemek sanırım vücudumuzu da sevindirmiştir :) 

Bu yürüyüşümüzde Antalya'nın Serik ilçesine gittik. Önce Zeytintaşı mağarasını gezdik, çok güzeldi ancak içeride resim çekmemize kesinlikle izin yoktu. Mağarayla ilgili bir Youtube videosu koyacağım, buranın yaşının 14 milyon öncesi olduğu söyleniyor. Spagetti makarnaya ve perdeye benzeyen sarkıt ve dikitleri var. Bu makarnaların içi boş ve su ile dolu. Yılda 0.5 ila 1 mm uzuyormuş bu sarkıtlar. Oluşumu ne kadar zor değil mi? Gözleri gibi korumalarına şaşmamak gerek.


Yanımdaki Buket, orada tanıştığım bir arkadaş. Daha yolda biririmize ısınıverdik. İkimiz de yanlız katıldığımız için bu yürüyüşe, genellikle biraradaydık.  


Videonun en azından başlarını izlerseniz mağara hakkında bilgi sahibi olursunuz. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, iyi bir rehberle gezdiriyorlar burayı.

Mağara gezisinden sonra yürüyüş başladı. Size görsel şölen sunacak fotoğraflarım var. Öğle yemeği molasından sonra bitkilerin içinden yeni bir patika açıp oradan yürüdük bir süre. Bir de tek adım büyüklüğünde geçiş yeri olan bir dağ yamacından geçtik. Gerçekten tam adrenalin tutkusu olanlar için, beni biraz ürküttü ;)

Yürüyüş Karataş Köyünde bitti. Bakın bu rotada hangi güzellikler vardı...




Dağ çileği


Keçiboynuzu

Yaban mersini

26 Kasım 2016 Cumartesi

Super Ay

Superay meydana geldiği zaman yani 14 Kasım'da, çok bulutlu bir hava vardı Antalya'da. İlk doğduğu sıralar gökyüzünde aydan eser göremedik. Bu özel gökyüzü olayları benim için çok önemli. Her zaman da öyleydi, şimdi 2 kat önemli. Ne de olsa Uzay Bilimleri ve Teknolojileri bölümünde doktora yapıyorum. Uzaktan Algılama departmanında olsam da...  

Akşam oldu, biz ayı göremiyoruz ama bu bizi yıldırmadı. Tam ayın olması gereken yere bakan bir restoranın bahçesine oturduk. Kanada'dan ablam gelmişti ve onun arkadaşlarıyla beraber güzel bir akşam geçirdik. Sonra bir baktık ki ay bulutların arasından görünüyor, bulutların oluşturduğu dumansı bir tabakanın altında normalden büyük, ama abartı bir büyüklükte değil, pırıl pırıl parlıyor.

Buraya koyduğum resim cep telefonu uygulamasıyla filtrelenmiş hali fotoğrafın. Yoksa ayın ışığı bulutlardan dolayı çok dağınık görünüyordu, tabi ay doğarken çok daha büyük görünüyor, ama onu kaçırdık maalesef.

Ertesi gün de ayı sahilden izlemişim ki değmeyin keyfime. Yanımda bir arkadaşım, sazıyla birlikte. O çaldı birlikte söyledik, karşımızda yakamoz...

Nedir bu süperay? diyenlere, Winsconsin-Madison Üniversitesi'nden Terry Devitt'in yazdığı bir makaleden okuduğum bilgilerden seçtiğim cümlelerle yanıt vereyim. Uydumuz son 70 yılda ilk defa bu kadar yakın konuma gelmiş. Ama her zaman ayı gözlemleyen biri için bunun çok da fazla bir farklılık göstermediğine işaret ediliyor. Perigee denilen bir kavram var. Bilindiği gibi ay dünyanın çevresinde eliptik bir yörüngede dönüyor. Perigee ayın bu elipsin enberi noktasında olduğunu işaret ediyor, yani yörünge elipsinin kısa mesafesinde. 14 Kasım'da ay normalden %7 daha büyük görünmüş ve 2034'e kadar da bu kadar yakın görünmeyecekmiş.

Umarım izlemişsinizdir. Gerçekten, izlenmesi fark yaratan bir gök olayıydı bence. Mutlu bir haftasonu dilerim. 

23 Kasım 2016 Çarşamba

Kasnak Meşesi Ormanı


Geçen pazar günü, güzelim kahverengi meşe yapraklarının yerleri katmanlarca örttüğü Isparta iline bağlı Kasnak Meşesi ormanına gittik. Yakın bir arkadaşımla sözleşip buradaki onlarca yürüyüş grubundan biriyle sabah 8'de yola çıktık. 



Bir köyde mola verdikten sonra saat 12'de ormana ulaştık. Orman adeta bir masal diyarıydı. Yaprakları fırlatıp başımızın üstünden uçuşurken, yaprakların üstünde yatarken, ağaçlara sarılırken fotoğraflar çektik. Tabi sizin fotoğraflarınızı başkaları çektiği için ben henüz edinemedim bu fotoğrafları. Bunlar bendekiler..





Burası doğayı koruma alanıymış, ormanın içinden yürüdükten sonra taşlarla kaplı zeminde dik bir çıkışımız oldu. Nasıl nefesim kesildi, bacaklarım titredi anlatamam. Belki de titremedi ama yorgunluktan bende o hissiyatı yarattı. Taş yokuş bitti, toprak üzerinde tatlı bir eğimle yolumuza devam ettik ama benim o esnada başım hafiften döndü, bayılacağım zannettim. 

Sonra öğle yemeği molasında öyle bir dinlenmişim ki... Yolun kalanı da iniş, lay lay lom, enerjim tekrar yerine geldi. Sohbet ede ede bitirdik parkuru. Yürüyüşün bitmesine yakın gruptaki hemen hemen herkes birbiriyle birazcık da olsa sohbet etmiş, tanışmış oluyor. Benim en sevdiğim şeydir zaten yeni insanlar tanımak.

Yürüyüşte zorlanmak o esnada çileli ama sonrasında insanda bir zafer kazanmış duygusu yaratıyor. Pazar günlerini temiz havada, sporla ve arkadaşlarla geçirmenin güzelliği, enerjisi tüm hafta verimliliğinize yansıyor. Herkese şiddetle tavsiye ederim ;)

18 Kasım 2016 Cuma

Kazananın Laneti - Marie Rutkoski

Merhabalar, sanırım yazı yazmayalı bayağı oldu. Yazmayı çok özlüyorum, o yüzden yeni bir konu çıksa yazmak için fırsatı kaçırmıyorum emin olabilirsiniz. Bir blog yazısında tavsiye olarak görüp kitap fuarından aldığım bir kitap Kazananın Laneti. Genç yetişkin romanı ama her yaşa hitap edebilecek kalitede. Ben kafamı boşaltacak birazcık olsun hafif kitapları seviyorum. Kitap su gibi akıyor, kendimi kitabın geçtiği zaman ve mekanda yaşarken buluyorum. Kitapta olaylar nasıl gelişiyorsa psikolojim de o sayfalarda değişiyor. Yaşadığım zamandan kopuyorum yani. En azından bu kitabın bunu başardığını söyleyebilirim.


Kitapta zaman ve mekan tamamen soyut olarak kurgulanmış. Krallıkla yönetilen, keskin ve sert kuralları olan bir toplum Valoryalılar, Herraniler üzerinde üstünlük kurmuş ve onları köle olarak çalıştırıyorlar. Askeri güç ön planda. Kestel, bir generalin kızı ve babası asker olmak veya evlenmek arasında bir seçim yapmasını istiyor. Oysa aşk Kestel'in, bir müzayedede satın aldığı Herrani bir köle ile arasında gelişiyor. Tahmin edileceği gibi iki toplum arasındaki düşmanlık üst düzeyde...

Son olarak söyleyebileceğim daha sonra Herranilerin ayaklanıp yönetime el koymaya çalıştıkları. Sonu ne olacak, iki genç biraraya gelebilecekler mi, Herraniler amaçlarına ulaşabilecekler mi? Henüz ben de bilmiyorum, kitabı okumayı düşünenler için bilinmemesi ve buraya yazılmaması daha iyi ;)

Yukarıdaki fotoğraf kitabın bir kısmını okuduğum cafeden. Akşamüzeri bir tek rakı canım çekmiş, yanında ufak bir parça beyaz peynirle içmiştim. Sonra da bu kedi masamda kalan peynir kırıntılarını koklayıp yaladı. Bu şekilde bir misafir ağırlayıp masadan kalktım anlayacağınız :) Mutlu günler :)