19 Şubat 2015 Perşembe

Antalya - Ekizce Köyü'ndeki Sedir Ormanı Tehdit Altında...






















Çok güzel geçen doğumgünümün ertesi günü, yani 8 Şubat pazar günü, Antalya'nın yürüyüş gruplarından biriyle Ekizce Köyü'ne gittim. Bu rotayı seçmemin bir sebebi de mermer ocakları yapılması planlanan köyde bu amaçla sedir ağaçlarının kesilecek olmasıydı. O gün bölgenin doğal yapısının korunması için yürünecek ve bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri köyde basın açıklaması yapacaktı.

Köye gelmeden araçlarımızdan indik ve yürüyüşe başladık. Ağaç türleri içinde Sedir'i çok beğenirim zaten, onların çevresinde gezerek spor yapmaktan çok keyif aldım...

Sedir ağaçları hakkında kısa bir araştırma yaptım daha sonra, Toros Sediri ile ilgili bilgi topladım tabii. Yayılış alanları 1000-2000m. yükseltiler arasında yer alıyormuş ve Antalya'da bunun gibi 4 tane daha Sedir ormanı daha varmış. Sedir yayılış alanlarında ortalama sıcaklık 6-12 0C , ortalama yağış 600-1200 mm. olurmuş. Yine bu alanlarda toprakların pH değeri yıkanma koşullarına bağlı olarak hafif asitten nötr ve hafif alkalene kadar değişmekteymiş. Doktora yaptığım bölüm icabı bu yağış ve pH değerleriyle ne kadar iç içeyim anlatamam. O yüzden hemen açıklayayım, belki de hatırlatma olacak, pH 7 değeri nötr, alt değerlerinde asidik, üst değerlerinde de alkanlinli (bazik) özellik taşıyor. Daha fazla teknik ayrıntıya girmeden tarihi hakkında da biraz bilgi vereyim:

"Koniferler (kozalaklı ağaçlar) Kralı" olarak betimlenen Toros Sediri ile ilgili yazılı belgeler, yaklaşık 4750 yıl öncesine gitmekteymiş. Yazılı belgelere geçen ilk ağaç türü olduğu sanılıyor. Toros Sediri belgelerde; büyüklüğün, kuvvetin ve metanetin, şan ve şerefin, kraliyetin, maneviyatın, fevkalade büyük miktarların, kraliyet ihtişamının, takdirin, zenginliğin ve dünya çapında yayılış kudretinin simgesi olarak ifade edilmekteymiş. 

Bu ormanların faydalarını hatırlatmakta fayda var, bunlar biliniyor ama gözönüne alınmalı; toprak eğiminin fazla olduğu yerlerde toprak muhafaza ve erozyon kontrolü, baraj gölü ve havzalar civarında hidrolojik ve yaban hayatı koruma fonksiyonu, ören yerleri civarında doğayı koruma, estetik ve rekreatif fonksiyonları gibi...

Bu hakikaten çok estetik olan ağaçların arasından geçip Ekizce Köyü'ne vardık. Pankartlar açıldı ve basın açıklaması yapıldı...






O hafta sonu orada bulunabildiğim için çok mutlu oldum. Köylüler desteğimizden ötürü bize teşekkür için yemek yapmışlar, öğle yemeğimizi orada yedik. Onların daha çok bilinçlenmesi ve köylerinin ormanını daha azimle korumaları gerekiyor, tüm faydalarının yanında oralar ayrıca biz doğa yürüyüşçülerinin spor alanı. Bazı sivil toplum kuruluşları, çevreci gruplar ve Antalya'nın doğa sporları yapan tüm grupları ormanların korunması için destek veriyor. Umarım hep bir ağızdan yapılan "Sedir Ormanları Yok Olmasın!" çağrısına yetkililer duyarsız kalmaz ve bu ormanlar tüm güzellikleriyle varlıklarına nesiller boyunca devam ederler...





2 Şubat 2015 Pazartesi

Paulo Coelho'nun Elif adlı Romanı Üzerine

Aslında ikinci blog yazım için yine bir kitap üzerine düşünceler değil de başka bir konu düşünmüştüm ama ilk yazıma gelen yorumlardan sonra bu kitap yazısını öne aldım. Doktora yeterlilik sınavına bir hafta kala kendimi son bir tur çalışmaya motive etmek için kütüphaneye gittim ve 4-5 tane kitap seçip, çalışma masamın arkasında duran kitaplığa koydum. Sınav bittikten sonra okunmak üzere bekleyeceklerdi, sınava kadar çalışma aralarında göz atabilirdim. Bu kitaplardan sadece birine göz attım ve hatta sınavdan önce biraz okumaya başladım. Bu, Paulo Coelho'nun Elif adlı kitabıydı. Gururla duyurabilirim ki doktora sınavını geçtim!!!! Ve iki gün içinde bu kitabı bitirdim.

Kitabın baş kahramanı yazarın kendisi, kendi hayatından bir kesit anlatıyor. Hayatında her şey durağanlaşmaya başlıyor, monotonlaşıyor ve üretemez hale geliyor Paulo. Hepimiz böyle dönemlerden geçeriz, var oluruz ama bir bitki gibi sabit hissederiz kendimizi, her gün birbiriyle aynı gibi bir his çöreklenir, sıkılırız, bana en çok uzun bir süre seyahate çıkmadıysam böyle olur. İşte yazar da böyle bir dönemde Rusya'yı bir baştan öbür başa trenle katetmeye karar veriyor. Bu yolculukta yazarla birlikte başrolde bir Türk kızı var, adı Elif değil, Hilal.  

Paulo Coelho okumuş olanlar bilirler romanlarında her zaman spiritüel öğeler bulunur, yazarın dini yönü ağır basar. Kitapta Kur'an'ın surelerinden alıntılar, kilisede hatırlanan geçmiş hayatlar, Şaman ayinleri ile ilgili bölümler var. Romanda Paulo ve Hilal engizisyon mahkemelerinin olduğu ortaçağ zamanında birarada yaşamış, aynı zamanda geçmiş hayatlarında da birbirini tanımış iki insan olarak hikayelendirilmiş. Hilal bu mahkemelerin birinde yargılanıyor ve Paulo o zamanda bulunduğu konuma rağmen Hilal'e yardım etmemesi yüzünden günümüzde yaptıkları yolculuk esnasında O'ndan af diliyor. Kitapta yazarın geçmiş yaşamlarına dönebildiği mistik anlar ise Elif olarak adlandırılıyor.

Paulo Coelho'nun da bir Blog'u var ( http://paulocoelhoblog.com ). Göz atmanızı öneririm. Ben bir videosuna göz attım, video çalışma odasında çekilmiş ve şöyle diyor; aslında benim çalışma odam burası (beynini gösteriyor) ve tabii burdan geçerek gidiliyor (kalbini gösteriyor).

Kitabı okumalısınız, hayatla ilgili farkına varmadığınız çözümlemeler bulacaksınız. Daha ölmeden farkına varılan cennet ve cehennem hissi ile ilgili bölüm mesela: "Geleneğin dediğine bakılırsa her birimiz var oluşumuzun gerçek sebebini ölmeden bir saniye önce anlarmışız, Cehennem ya da Cennet işte o an doğarmış. Cehennem, o kısacık anda geriye bakıp hayat denen mucizeye anlam katma fırsatını kaçırdığımızı anlamakmış. Cennet ise o an, "Hatalarım oldu, fakat hiç korkaklık etmedim. Hayatımı yaşadım, ne yapmam gerekiyorsa yaptım," diyebilmekmiş...