27 Ağustos 2021 Cuma

Düğün Birahanesi - Behçet Çelik kitap yorumu

 Merhaba, ilk defa kalemiyle tanıştığım bir yazarla geldim bu defa. Blog'da bir kitabının yorumunu okuduktan sonra, "Behçet Çelik'in bir kitabını oku" diye not almışım. Hangi blogdu bulamadım ama yazardan bir kitap okuyup yorumlayan varsa haber versin, yorumunu tekrar okumayı çok isterim :)


Kitapyurdu'nda yazarın kitaplarının arka kapaklarını okuyarak bu kitabını almaya karar verdim. Adı da ilginç geldi açıkçası, keyifli hikayeler olmalı diye düşündüm. 

İçerisinde onüç tane hikaye var. Kitaba başladığımda ilerleme açısından bana itici bir güç vermedi. Benden önce annem eline alıp yarım bıraktı. Ben tamamını okudum ama hani sohbeti ilginizi çekmeyen insanlar olur, onlar konuşurken dikkatinizi veremezsiniz ya onun gibi oldu zaman zaman benim için. Yani bazı paragrafları okuduktan sonra, dalıp gittiğimi farkedip baştan okuduğum oldu. 

Kitapta çok gerçekçi bir biçimde bazı insanların hayatlarından kesitler anlatılıyor. Kurgu olabilir tabi ama bizden, toplumumuza ait hikayeler. Bu hayatların içine şöyle bir dalıp çıkmak hoşuma gitti çünkü günlük hayatımda bu yaşayışları yakından inceleme fırsatı bulamıyorum artık, ya da benim yakın çevrem böyle değil diyebiliriz.

Yazarın kitaplarından tavsiye edilen olursa daha sonra bir kitabını daha okuyabilirim. Amazon'da iki kişi 4 yıldız vermiş bu kitaba, beğendiğim alıntıları da yazayım okuyup okumamaya siz karar verin.

🦄 "Şu kız var ya" deyiverdi.
"Eee" dedim.
"Kafamı karıştırıyor, biliyor musun? Elim ayağıma dolanıyor karşısında. Buluşuyoruz, hayran hayran bakıyor bana. 'Kızım' diyecek oluyorum. 'Biz alışmamışız böyle bakışlara. Yüz vermeyenlerin karşısında dil dökmenin uzmanı olmuşuz. Bu bakışlara diyecek bir söz yok kitabımızda."

🦄 "Belki de şey diyecektim, sevgiliyle arkadaş arasındaki fark bu belki, diyecektim. Sevgilisini görmese ölür insan ama arkadaşını görmese de olur."
Yüzüne bakamadım. Şaşırdı mı, aklı yattı mı, bilemedim. Uzun sürmedi bocalamam. Tanrı mı yetişti o an yardımıma? Bir sonraki cümle nasıl geldi aklıma, nasıl çıkıverdi sözcükler ağzımdan? Zeka, yaratıcılık falan değil... Başka bir şey. Sanki sözcükler asılı duruyorlardı havada, yeri geldikçe olgunlaşıp düşüyorlardı.

 🦄 İşte o zaman, daha önce kimsenin görmediği, bilmediği, suyunu içmediği; zehirli mi, şifalı mı olduğunu bilmediğim bir kaynağa dayar gibi ağzımı değdireceğim ağzına.

Daha not aldığım yerler var ama kitabı okuma keyfini kaçırmayayım, haftasonunuz mutlu geçsin 🎈

15 Ağustos 2021 Pazar

İnci - John Steinbeck alıntılar

🎉 Sabahın ilk saatleri olmasına karşın, göğe puslu bir hava hakimdi. Bazı görüntüleri abartan, kimilerini de silikleştiren kaypak hava, körfezi boydan boya kaplamıştı, her görünüm gerçek dışıydı, bu durumda göze güvenilemezdi; denizle toprak, düşlerdeki kesin çizgilere ve belirsizliklere bürünmüştü. Belki de körfez insanlarının ruhlara, hayal gücünden doğan nesnelere inanmaları, öte yandan uzaklığı kestirmede, dış çizgileri saptamada ya da şaşmaz bir görüş açısı gereken her türlü olayda kendi gözlerine inanmamaları buna bağlanabilirdi.

 🎉 Bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir. Bazen şans ters dönebilir yoksa. Ayarında istemeyi bilmeli kişi, Tanrı ya da tanrılarla iyi geçinmenin yolunu bulmalı.

🎉 Haber, kilisenin önünde bekleşen dilencilere herkesten önce vardı, onları keyiften kıkır kıkır güldürdü, çünkü dünyada birdenbire şansı dönen bir yoksul kadar sadakadan yana cömert adam olmadığını bilirlerdi.

Octopus Kitap Kafe
Octopus Kitap Kafe

🎉Derler ya, insan asla doymak bilmez diye, yüzünü verseniz ille de astarını ister diye. Bu sözler insanı kınama amacıyla söylenir, oysa insan soyunun en büyük yeteneklerinden biri, onu elindekiyle yetinen hayvanlardan üstün kılan bir yetenektir bu. 

🎉 Ta beşikten mezara kadar dolandırıldığımızı biliyoruz. Yine de yaşamayı sürdürüyoruz. Sen yanlızca inci alıcılarına meydan okumadın, bütün bir yapıya, bütün yaşam biçimine meydan okudun, senin adına korkuyorum.
 
Mutlu pazarlar 🎈

İnci - John Steinbeck kitap yorumu

John Steinbeck'in hayranıyım ben. Bu sevgi, Gazap Üzümleri'ni okuyunca bende yer etti. Değindiği konular ve yazım dili beni çok etkilemişti. Fareler ve İnsanları da severek okumuştum. Tüm kitaplarını okumak istediğim bir yazar.

Bu kitabın Sunuş kısmında Tomris Uyar yazar için şunları söylüyor: "... Çünkü Steinbeck, iflasların birbirini izlediği, işsizliğin, parasızlığın, açlığın kol gezdiği, insanoğlunun umudunun, var olma direncinin seyreldiği bir tarih anında olanca görkemiyle gerçek umudun türküsünü söylemiştir. Tozpembe olmayan gerçekçi umudun. O'nun güncelliğini yitirmemesinin bir açıklaması da bu olabilir."


Kütüphaneden ödünç aldığım bir kitap İnci. Kütüphanedeki kitapları incelemeyi seviyorum, aklımdan uzaklaşmış kitapları bana hatırlatıyor. Kitaptaki olaylar kapağı gibi biraz karamsarlık veriyor ama çekim alanından çıkamıyorsunuz :) Kitap 101 sayfa, ince fakat alıntılanacak kısımları çok fazla, hatta onları başka bir yazıda verebilirim belki..

Küçük bir sahil köyünde yaşayan kızılderili yerlisi Kino, Juana ve bebekleri Coyotito doğayla başbaşa, kulübelerinde fakirlik içinde ama huzurlu yaşamaktadır. Bir gün Coyotito'yu beşiğinde oyun oynarken bir akrep sokar. Juana zehiri emerek çıkarır ancak köyün beyaz derili doktoruna da götürürler bebeği.. Doktorun yardımcısı ailenin fakir olduğunu anlayınca doktorla görüşmelerini sağlamaz. Boynu şişen bebeğin doktora görünmesi gerektiğini düşünen Kino, o gün hırsla istiridye avlar. Avladığı birçok istiridyenin arasından birini gözüne kestirmiştir. En son onu açar ve içinde martı yumurtası büyüklüğünde bir inci bulur, çok büyük :)

İncinin bulunmasının haberi tüm köye hızla yayılır. Kino incinin ederi kadar miktarda parayı alabilirse artık çok zengindir. Ancak artık her akşam evine gizlice girilmekte, canına kastedilmektedir. Doktor evlerine gelir, aslında iyileşmekte olan bebeği hasta edip, kendisi iyileştirmiş numarası yaparak para koparma peşindedir. Köyde incinin ederi parayı alamaz ve şehire gitmeye karar verir Kino. İnci, ailenin hayatının gidişatını değiştirmiştir, başlarına türlü felaketler gelir ama Kino alacağı parayla ilgili o kadar güzel hayaller kurar ki, kendisi ve ailesinin hayatı pahasına ondan vazgeçemez.

Başta söylediğim gibi, Steinbeck'i çok seviyorum ben. Tavsiye ederim kitabı ama tüm klasiklerde olduğu gibi konu biraz sarsıcı ve anlatıma da konsantre olmak gerekiyor zevk almak için. Alıntılar bir sonraki yazıda... Sevgiler ❤

12 Ağustos 2021 Perşembe

Bi kahve içebilir miyiz? || Mehmet Ali Çatal kitap yorumu

 Mizahi anlatımı olan, kadın erkek ilişkilerini konu alan eğlenceli bir kitap. Bana biraz da İstanbul'a has yaşamlar ve ilişkiler gibi geldi. Bu da okuma isteğimi arttırdı çünkü İstanbul'da yaşadığım hayatı zaman zaman özlüyorum.

Hiç arka kapak yazısını buraya almamıştım ama yazar ile ilgili bir merak uyandı kitabı elime alınca, kendisi de bunu yine mizahi bir dille anlatmış: 

1990 yılında çalışmalarına başlanan Mehmet Ali Çatal 1991 yılında tamamlanarak dünyaya geldi. Gırgır dergisinde yazdığı hikayelerle tanındı. Çok da tanınmadı. İstanbul Gazeteciler Derneği tarafından yılın gelecek vaat eden gazetecisi seçildi. Böylelikle biraz tanındı. Çok değil ama. Çatal, arkadaşlarından kalan yemek artıklarıyla yaşamına devam etmektedir.

Yine de tuhaf hikayelerden oluşan Bi Kahve İçebilir miyiz? 4. baskısını yapmış bulunuyor. 


Sanırım ilk defa kitabın tanıtımını Bahar'ın (Maviye İz Süren) blogunda okumuş not almıştım...

Dün Antalya'da şehir merkezine çok yakın yangınlar aktifti, tüm şehir duman altında kaldı ve havada küller uçuşuyordu. Güneşin bile görüntüsünü perdeledi duman o derece. Dışarı çıktığımda bir süre bu dumana, küle maruz kaldım ve bir süre sonra genzim yanmaya başladı. Evi arayıp anneme klimayı çalıştırmamasını ve kapı, pencere açmamasını söyledim. Klima çalıştırınca duman içeriye doluyor. Kısa sürede eve döndüm ve vantilatörle, her yer kapalı gece 12 'ye kadar oturduk. Ara ara balkon kapısından dışarıyı kokluyordum ve gece 1'e kadar yanık kokusu devam etti. Daha sonra klimayı açıp uyuyabildim. 

Dün gün boyunca bu kitaptan başka hiçbir şeye dikkatimi veremezdim, hafif aşk meşk konuları ve komik diliyle beni rahatlattı, olayları daha kolay atlatmamı sağladı. Mizaha gerçekten ihtiyacımız var.

Kitabın dilinin anlaşılması açısından bir hikayeden kısa bir bölüm aktaracağım:

Ne güzel uyuyordum. Birden canım köpek gibi kahve çekti! Hehh, hehh diye mutfağa ittim kendimi. Süt tozunu kastırdım, şekerlerimi özenle dizdim bardağıma, üzerlerinde karıncalar da geziyordu, üç tane de karınca attım... Kahveliği açınca felç geçirdim! Kavanoz bitik! 

Ketılı durdurup yırtıklı kıyafetlerimle sokağa atıldım. Bakkal yapacağım. Hava gece. 03'ü zorluyo. Tam bakkala bırakıcam kendimi, yanıma bir cip dipledi. Götüme dokunduruyor. 

Tamam, adres soracak. Direk bilmiyorum çekmek için bayık tipimle pencereye yanaşacaktım. 

Babanneni! Güzellik merkezi bir kadınla karşı karşıyayım. Bi an TV seyrediyor gibi oldum. Hemen ayıldım, yüzümü en yakışıklı versiyonuna soktum. En iyi gülümsememi takıp gamzeli tarafımı döndüm. 

"New residans varmış, buralarda" dedi. Hayatımda hiç duymadım. Her neredeyse biraz reklam yapsın.
...

 Kitabı tavsiye ediyorum, okuyun biraz yüzünüz gülsün :) Sevgiler 

10 Ağustos 2021 Salı

Ters Düz | Mert Ofluoğlu kitap yorumu

 Kitap, sürükleyici ve samimi bir dille yazılmış. Belki de Mert'i blog dünyasından tanıdığım için bana samimi geldi ancak anlatılan olaylar hafiften tüyleri ürperten cinsten. Yazım dili olayların içindeymişsiniz hissi yaratıyor ve kitabın etkileyiciliğini arttırıyor.


İstanbul'da yayıncılık sektöründe çalışan ve yazar olan Ece'ye bir gün Trabzon'un Bozbalık Köyü'nde yaşayan amcasından bir telefon gelir. Konu babası olunca Ece, bir süreliğine burada kalmak üzere apar topar köye gelir. Çocukluğunu geçirdiği evde şimdi üvey kardeşleri yaşamaktadır ve bu eve tekrar yerleşir. Ancak bu eve kendini kabul ettirmesi kolay olmayacaktır. Bir yandan babasıyla ilgili esrarı çözmeye çalışırken, bir yandan da burada, İstanbul'da yazmaya başladığı kitabını bitirmek için çalışmaya kararlıdır. Köyde, çocukluğunu birlikte geçirdiği arkadaşlarına rastlar ve o zaman yaşanan çocukça duygular, yeniden gün yüzüne çıkar. Oysa O'nun zaten İstanbul'da bir sevgilisi vardır...

Kitap okunmaya değer, tavsiye ediyorum. Ancak eleştirilerim olacak elbette, bazı yerlerde cümleleri birbirine bağlamakta zorlandım, sanki iki farklı ruh haliyle yazılmış gibi, anlatabildim mi bilmiyorum... Bazı yerlerde de roman derinliğinden çıkıp senaryo kaygısı güdülmüş gibi geldi, bir de işlenen cinayet kendini savunma olduğu için gizlenmesi gerektiğini düşündürtmedi bana...

Bozbalık üçlemesinin yolu açık olsun, serinin diğer kitaplarını peş peşe okuma fırsatı buluruz umarım. Mert'in kalemine sağlık, yazarlık hayatında gelişerek ilerleyecektir eminim. Sevgiler ❤

5 Ağustos 2021 Perşembe

Temmuz Ayı En'leri

SEVİYORUM

Geçen ay açık havada, kitap kafelerde (maskeyle), evde bol bol kitap okudum. Ayrıca yeni tatlar denedim. Kendimi biraz şımartarak vaktimin verimli geçmesi beni mutlu ediyor.


YİYORUM

Geceleri susuzluktan uyanıp dolaptan çıkardığım soğuk karpuzu yedikten sonra uyuyabiliyorum bazen. Geçen aya arasına erik reçeli sürdüğüm Yulaf Ezmeli Kurabiye damgasını vurdu diyebilirim. Bir de mor buğdayın unundan yaptığım Tepsi (Sini) Mantısı çok güzel oldu. Mor buğday ununun yüksek antioksidan içeriği, düşük glisemik indeksine sahip olması gibi birçok faydalı özelliği var, sanırım Carrefour'dan almıştım, marketlerde bulabilirsiniz.


İÇİYORUM

Çay çok içiyorum, genellikle de sütlü. Gittiğim kitap kafede kahve dışında bitki çayları olduğu için papatya, yaseminli yeşil çay ve hibiskus ile nar çiçeği çayı da içtim.

HİSSEDİYORUM

Orman yangınlarından dolayı içim yanmış ve kızgın hissediyorum. Diğer taraftan annem katarakt ameliyatı oldu, iki gözü bir hafta arayla yapıyorlar. İlk göz hiç kanlanmadan çok çabuk iyileşirken ikinci gözün iyileşmesi biraz uzun sürdü. Gözünde hiçbir batma ve kanlanma kalmayana kadar tedirgin, bunlar geçtikten sonra rahatlamış hissettim.

YAPIYORUM

Geçen ay yukarıda bahsettiğim konudan dolayı sık sık tıp fakültesine gitmekle geçti, ameliyat ve kontroller için.

DÜŞÜNÜYORUM 

Yangından etkilenen yerlere gidip nasıl bir işin ucundan tutabilirim diye düşünüyorum. Malzemelerin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için yardım etsem, bir arkadaşım da benimle gelmek için irtibata geçse keşke diye düşünüyorum.

HAYAL EDİYORUM

Tüm yangınların kısa sürede söndürüldüğünü hayal ediyorum.

DİNLİYORUM

Zafer Algöz ve Can Yılmaz'ın Youtube kanalında yayınladıkları program Burada Olan Burada Kalır'ı izliyor ve dinliyorum. Bir masada oturup birlikte keyifli sohbetler yapıyorlar, güncel konulara da değiniyorlar. Genellikle mizahi bir dil hakim, çok eğlenceli. Bu zor zamanlarda içim açılıyor.

OKUYORUM

Geçen ay biri çizgi roman olmak üzere üç kitap okumuşum. Şu anda Mert'in Ters Düz adlı kitabını okuyorum. Yarısını geçtim, yakında yorumumu yayınlarım.

İZLİYORUM

Geçen ay sadece 15 dk. lık dünyanın ilk bilim kurgu filmini izlemişim. Bu ay daha çok film izleme planı yapayım :)

Ağustos ayı devamında güzel haberler getirsin, yüreğimizde umutlar yeşersin 🙏 sevgiler ❤

1 Ağustos 2021 Pazar

Cehennem | Dan Brown kitap yorumu

Merhabalar, hemen ilk cümlede söyleyeyim, bu kitabı okumayanlar hemen kütüphaneden de olsa edinip okusun. Kurgusu ve romanın kahramanları çok sıradışı. Her müzenin ve tarihi yapıların ince detaylarına kadar betimlenmesi Floransa, Venedik ve İstanbul'da turistik bir tura çıkmışsınız hissi yaratıyor. Kitapta bulaşıcı bir virüsü yaymaya çalışan bir genetik bilimci engellenmeye çalışılıyor, tempo tüm Dan Brown kitaplarından da bildiğiniz gibi çok yüksek.


Sanat tarihçisi ve simge bilimci Robert Longton gözlerini açtığında kendini Floransa'da bir hastanede bulur. Oysa Boston'daki evinden çıktığını bile hatırlamamaktadır. Kafasına dikiş atılmıştır ve bir süre sonra hastaneye gelen bir yabancı O'nu öldürmeye çalışır, oradaki bayan bir doktorla hastaneden kaçar. Hafızası yaşadığı bir önceki gün için silinmiştir ancak bazı kelimeler ve görüntüler hayalindedir. Doktor Sienna Brooks'un evine giderler ve burada elçiliği arar ve yardım ister. Ancak eve gelen kişilerden biri kendisini hastanede öldürmeye çalışan kişidir ve iç cebinde bulduğu bir nesne ile bazı soruları aydınlanır. Sienna'yla birlikte kaçmaya devam eder ayrıca kendisini çözmesi gereken büyük bir bilmecenin ortasında bulur. Çözdüğü her şifreli mesaj onu başka tarihi bir mekana yönlendirir, böylece İstanbul'daki Yerebatan Sarnıcı'na kadar iz sürmeye devam eder. İtalya'dan Türkiye'ye giderken de artık gerçekle, aldatmacanın, yalanın ayırdına varamayacak kadar kafa karıştırıcı şeyler, yaşadığı içiçe geçmiş olayların gerçek yüzünü öğrenir.  

Okurken aldığım notlar oldu ayrıca bazı alıntıları kaydettim ama hepsini paylaşmayacağım. Hem kitaptan alınan zevkin azalmaması için hem de yazı çok uzayacak hepsine yer verirsem.

* Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.  

* İnsan zihninin ilkel ego savunma mekanizması, beynin kaldıramayacağı kadar fazla stres üreten tüm gerçekleri reddeder. Buna inkar denir. İnkar, insanın başa çıkma mekanizmasının önemli bir kısmını oluşturur. O olmasaydı, her sabah hangi şekilde öleceğimizi düşünerek dehşet içinde uyanırdık. Bunu yapmak yerine zihinlerimiz, işe vaktinde yetişmek veya vergilerimizi ödemek gibi başa çıkabileceğimiz stresle meşgul olarak, varoluş korkularımızı perdeler. Eğer varoluşla ilgili daha büyük korkularımız olursa, basit işler ve günlük meşgalelerle onları hemen aklımızdan çıkarırız.

* Mantık ile kalp arasındaki yüz yıllık savaş, nadiren aynı şeylerin gerçekleşmesini ister. 

* Bir insan hiç olmadıkça Tanrı O'ndan hiçbir şey yapamaz. Martin Luther

* Büyük akıllar benzer düşünür.

Kitabı dün akşam bitirdim ve virüsle ilgili olayların baskın olduğu yer son bölüm. Güncel yaşadığımız virüs salgınından dolayı biraz sarsıcı geldi bu kısım bana. Bir de olayların İstanbul'da geçmesi insanı etkiliyor. Şimdiden iyi haftalar diliyorum herkese, sevgiler...