Ağaç ev sohbetlerinin konusu hoşuma gitti ve ilk defa bu sohbetlerin birini yapacağım. Şunu farkettim ki kitap değerlendirmelerinden çok, günlük yaşamdan kesitler anlatıp yorumladığım yazılar daha çok ilgi görüyor. Kitap yorumu yazmak ise benim çok hoşuma gidiyor. Öncelikle, bir kitabı (özellikle de kalınsa) bitirmek çok büyük bir zevk. Yeni bir kitaba başlarken ise sanki hayatınızda da yeni bir sayfa açıyorsunuz :)
Sohbetin konusuna geleyim...
Paylaştıkça çoğaldığınıza, verdikçe aldığınıza inanıyor musunuz? Verme eylemini sadece maddesel değil, manevi açıdan da (sokak hayvanlarına su vermek, bir bilgi kırıntısını, hatta bir gülümsemeyi paylaşmak da olabilir) değerlendirdiğinizde en son neyi verip, neyi almış olabilirsiniz? Bu konuyla ilgili farkındalığınız oluştu mu?
Buna içsel olarak o kadar inanmışım ki, en çok, mutlu olduğumda bunu paylaşmak için, mutsuz olduğumda da mutluluğumun artması için birşeyler veririm. Normal halimde de veririm. Almak için de vermem aslında, herhangi bir yoldan karşılık beklemem. Dünyadan almaktan çok dünyaya vermeye ihtiyaç var bence. İnsanların çok şeyi alınıyor bu hayatta, cebinden parası, manevi olarak mutluluğu... Çevremizde ne kadar çok mutsuz insan görüyoruz... Ufak süprizlerle çevremdekileri sevindirmeyi seviyorum. Komşularımla değişik ve lezzetli çıkan tariflerden yaptığım yemek, pasta ve ekmekleri paylaşırım. Bu ara arkadaşlarıma küçük kavanozlarda hediye reçeller veriyorum, bir de arkadaşıma yemek daveti verdim.
Çok fazla birşey almıyorum, komşumuzun biri devamlı yemek getirir bize, en çok ondan alıyorum. Korona sürecinde bu durum beni pek mutlu etmese de belli edemedim. Hediye almayı seviyorum ama zevkime hitap ederse daha çok mutlu olurum.
Emeği geçen bloglara (Kayıp fısıltı ve Bir yıldızın hikayesi) teşekkürler. Onların yazılarını da isimlerine tıklayarak okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder