Antalya'nın Düden ve Kurşunlu Şelaleler'ini duymuş olabilirsiniz ama Uçansu Şelaleleri'ni duymuş olduğunuzu sanmıyorum. Bunlar Serik ilçesinde gizli saklı yerlerdedir, benim bile neredeyse yeni haberim oldu. Ulaşılması uzun mesafeler yürümek gerektirir, herhangi bir araçla ulaşamazsınız.
Birkaç hafta önce, güneşli ve sıcak bir pazar günü buraya yürüyüşe gittim. Uzun bir süre sonra ilk defa bu kadar uzun yürüyüş yaptım, yorucu ama çok zevkliydi. Yürüyüş rotamızın başlarında su kaynaklarıyla karşılaşmaya başladık, daha sonra uçsuz bucaksız bir orman manzarasının yeşiliyle gözlerimizi ve kafamızı dinlendirdik.
Bu manzaradan ayrılmak hiç istemedik, orman bizi dört bir yanımızdan sardı, kucakladı sanki...
Bizim yürüdüğümüz patika tarihi St Paul yoluydu. Bu patikada sonraki durak, Kral Havuzu'ydu.
Uçansu Şelaleleri Uçan1 ve 2 şeklinde adlandırılmışlar. Yürüyüş rotasında önce Uçan1 sonra da 2 bulunuyor. Uçan2'ye dökülen su, Kral Havuzu'ndan geliyor. Benim buraya 2. gelişimdi ve geçen sefer geldiğimde gruptan bazı arkadaşlar bu havuzda yüzdü. Biz de melül melül baktık, içimiz gitti tertemiz suda yüzemeyince. Buraya baharın ilk günleri yüründüğü için benim açımdan suya girmek için erken bir zaman oluyor. Gördüğünüz gibi havuzun çevresi kayalık ve bunlar oldukça kaygan, yani havuza atlayıp girmek gerekiyor. Maceraperestler için bulunmaz değerde :)
Uçansu1'e geldiğimizde aynı zamanda öğle yemeği molamızı da verdik. Kışın kumanya hazırlamak kolay da, yaza doğru sıcakta bozulur mu kaygısından yanınıza ne alacağınızı şaşırıyorsunuz. Grup halinde oturup herkes birbirininkinden yiyor, o gün dikkat ettiğim tek şey doğal beslenmek oluyor.
Burada ruhumuzu karnımızı doyurup iyice dinlendikten ve hafta içi yaşadığımız kaygıları, ayağımızı soktuğumuz serin sulara bıraktıktan sonra Uçansu2'ye devam ediyoruz.
İnternette araştırmalarım sonucu şelalelerin döküldükleri yüzeyin kireç taşından oluştuğunu öğreniyorum. Bu sebepte yüzeyde kopmalar yaşanmış ve çeşitli sarkıtlar oluşmuş. Bu yapı, suyu azalmış Uçansu2'de daha belirgin ve yukarı kısımda sadece bu ilginç oluşumu fotoğraflıyorum.
Aşağısı ise binlerce balığın ve kurbağanın doldurduğu yeşil, tertemiz bir göl. Gözlerimi kapatıp kurbağaların senfonisini dinliyorum, sonra suyun içindeki balıklar objektifime yansıyacak mı acaba merakıyla gölü fotoğraflamaya koyuluyorum.
Buradan patikaya ulaşmak için indiğimiz sarp kayaları geri tırmanıyoruz. Bu bana bir süre diz ağrısına mal oluyor. Geri dönüş yoluna geçiyoruz, bir dahaki su kaynağına geldiğimizde ise geçti bile, hayran hayran son fotoğrafları çekip kaynağın sularında elimizi yüzümüzü yıkıyoruz.
Mola verdiğimiz bu yerde arkadaşımın ikram ettiği bir parça fıstıklı çikolatayı yürüyüşü bitirme ödülü olarak kabul ediyorum, o anda aldığım tat paha biçilemez. Az bir mesafe daha yürüdükten sonra araçlarımıza ulaşıyoruz.
İşte böyle güzel bir pazar günü geçirmiştim ve bu pazar evde oturduğum için pişmanlık hissettim yazarken :))
Fotoğraflar harika mekan çok güzel.Sevgiler.
YanıtlaSilTeşekkürler, Antalya'nın saklı bir cennet köşesi :)
SilNe güzel fotoğraflar bunlar. Ülkemin her bir köşesi ayrı güzel. Gezemesek de, sayenizde böyle görüyoruz, paylaşım için teşekkürler
YanıtlaSilRica ederim, gezdikçe paylaşacağım. Ne kadar çok güzellikler var gidip görülmesi gereken ülkemizde gerçekten!
SilKilometrelerce yürüyebilirim, inebilirim ama bana her inişin bir çıkışı var demesinler... Yokuş yukarı yürümek hele de tırmanmak benim için çok zor :/
YanıtlaSilO yüzden seni imrenerek okudum şimdi ben de oturduğum yerden :)
Sevgiler...
Yazarken ben bile imrendim ne güzeldi diye. Hissettiğim duyguları hatırladım, yazmanın böyle de güzel bir tarafı var :) Siz de ben de fazla kiloları verelim, ne güzel tırmanırız o zaman!
SilHarika olmuş... :)
YanıtlaSilDoğa mis... :)
Çok nefisti, doğası muhteşem :)
YanıtlaSil