26 Ekim 2019 Cumartesi

Karakomik Filmler

Komşumla eve yakın bir AVM'de filmi izlemek için sözleştik. Çarşamba akşamı gittiğimizde Perşembe günü biletlerin indirimli olduğunu öğrendik. 8 lira indirim bize önemli geldi ve planı ertesi akşama erteleyip kahve içip sohbet ettik. Arkadaşımın alacağı evin sahibi evi satmaktan vazgeçtiği için kredi başvurusu aşamasında yaptığı 900 tl masraf boşa gitmişti ve morali bozuktu. O'nu neşelendirmek için kahveleri ve pastayı ben ısmarladım :) Yılın bu vakitlerinde Starbucks'ın Cadılar Bayramı'ndan dolayı olduğunu tahmin ettiğim Pumpkin Spice Latte'sini deneyin. Amaaan sen de mi Starbucks diyorsun tepkisi verebilirsiniz ama kırk yılda bir'den birşey olmaz :))

Ertesi gün yine aynı yer ve aynı saatte buluştuk. Hemen biletlerimizi alıp salona geçtik. İlk film 2 Arada, diğer film Kaçamak. İki Arada fazla komik değildi ama sevimli bir filmdi. Bazı psikolojik öğeler de barındırıyordu sonlara doğru. Konu iyi işlenmişti, ayrıntılar güzeldi ve oyunculuklar göz doldurdu. Özellikle Cem Yılmaz'ın oyunculuğuna diyecek yoktu.


Aradan sonra başlayan Kaçamak ise bana biraz zorlama geldi. Aslında benim asıl merak ettiğim, uzayla ilgili bölümleri olan ve çok güleceğim diye hazırlandığım film buydu. Ama ilk filmin aksine beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Çok gülemedim ve Nasa'yla ilgili bölümler bile çekici gelmedi ama bu filmin de sevimli-sempatik yanları vardı. Sanırım bu Cem Yılmaz'ın Türklerin insancıl yönlerini ortaya çıkarmasından kaynaklanıyor. Bazı karakteristik özelliklerimizin altını çizerek bize gösteriyor, bunlara dışardan bakmak da hoşumuza gidiyor.

Film ortasında bittiverdi, hikaye yarım bırakılmış hissi yarattı. Sanki nasıl bağlayacağını bilememiş. Bu bana biraz acemice geldi ama genel anlamda filmi beğendik. Arkadaşımın keyiflendiğini söyleyeyim, benden çok güldü. Daha çok sinemaya gidelim diye konuştuk, ben de Türk filmlerine daha çok şans vermem gerektiğini düşündüm. Tavsiye ediyorum, mutlu huzurlu hafta sonları dilerim. 

22 Ekim 2019 Salı

Okul Mimi

Merhabalar, bu haftasonum kongre katılımı ve doğa yürüyüşüyle geçti. Haftaiçinde, yaptığım çalışma ve sunum hazırlama dolayısıyla okuldan hep geç çıktım ve cumartesi 2 sunum yaptım. Pazar günü de doğada 10km yürüdükten sonra akşamına artık yorgunluktan sızmıştım. Pazartesi gününü istediğim gibi, bir kitap kafede kahve içip annem ve arkadaşımla sohbet ederek ayrıca oradan ufak tefek alışverişler yaparak, sonrasında da ofisimde geçirdim. Yoğunluktan dolayı bir süredir bloga yazı yazamıyorum ve işlerim bittiğinde ilk aklıma gelen burası oluyor. O yüzden bugün Şemsiyenin Altındaki Kız Blogu'nda gördüğüm mimi cevaplandırmaya karar verdim :)


1. İlkokulda nasıl bir öğrenciydin? 

İlkokulu farklı 2 okulda tamamladım. İlk başladığım okul Mersin'in Erdemli ilçesindeki Akdeniz İlkokulu'ydu. Öğretmenim çok iyiydi ve okul başlar başlamaz bize disiplinli çalışmayı öğretti. İlkokul 1'i bitirdiğimde okuma yazmayı öğrenmiştim üstelik çok güzel bir yazım vardı. 2. sınıfta Antalya'ya taşındık, sınıfın durumu benden kötüydü. Eğitim oradaki kadar disiplinli değildi, ben de gevşedim tabi biraz. Daha sonra da öğretmenin gözde öğrencilerinden olamadım ama Anadolu Lisesi sınavlarına hazırlanırken kendimi toparladım.

2. Dostluk kavramına inanır mısın?

Eskiden daha çok inanırdım, öğrenciyken... O zaman çok büyük problemlerimiz olmazdı dolayısıyla hepimiz birbirimizin derdini rahatlıkla taşır, çözüm arardık. Yaş alınca daha ciddi dertler ortaya çıktı ve artık kimse kimsenin sorununu taşıyacak kadar hafif değil. Şimdi sorunlar büyük; işsizlik, sağlık, aşksızlık, sevgisizlik, çocuk yetiştirme... Dolayısıyla yakın arkadaşlarıma bile dertlerimi taşımak istemiyorum, zaten bunu yaparsanız o kişi sizden uzaklaşıyor. Ben de pozitif insanlardan hoşlanıyorum. Dert dinlerim ama umutsuz insanlarla sohbeti sevmiyorum, enerjimi emiyorlar. Ama bir arkadaşım zor durumda olursa dost eli uzatırım, örneğin hastaneye yatan bir arkadaşıma refakat ederim.

3. Okul hayatında zorlandığınız ders veya dersler ya da önerileriniz var mı?

Ezbere dayalı derslerde iyi değildim. Biyoloji, tarih gibi derslerde fazla başarılı olamadım. Fizik en sevdiğim dersti lisede, şu an uğraştığım iş de fiziğe dayalı. Matematik herhangi bir konuya dayandırılmadığı için bana daha anlamsız geldi. Üniversitede Harita Mühendisliği okudum. Orada da sözel, ezbere dayalı derslerde zorlanmıştım. Örneğin Kamulaştırma ve Kadastro hukuku... 

4. Öğretmeninizle yaşadığınız komik bir olay var mı?

Lisede bir tarih dersinde üç arkadaş komik şeyler çizip gülüyorduk. Hoca da birşeyler anlatıyor, bize arka planda ninni gibi geliyor, neyden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrimiz yok. O kadar çok gülüyoruz ki görünmemek için sıranın altına saklanmışız gözümüzden yaşlar geliyor. Sonunda hoca bizi tahtaya kaldırdı, biraz azarladıktan sonra konuyu bizim anlatmamızı istedi. Biz de çıt yok, baktım diğer arkadaşlar başlarını eğmiş devamlı yere bakıyor. Böyle olmayacak diye geçirdim aklımdan, özür dileyip hocadan anlatmasına devam etmesini istedim. Daha çok sinirlenip birer tokat atabilirdi ama yapmadı, bizi sıralarımıza gönderdi. Ve o gün o hocayı daha çok sevmeye başladım, minnettar kalmıştım. 

Şimdi okula müdür olmuş o hocamız. Facebook'ta beni ekledi ve her paylaşımımı beğeniyor :) Mutlu oluyorum, acaba hatırlıyor mu o olayı? :)

5. Hiç sınıf başkanı veya yardımcısı oldun mu?

Tam hatırlamıyorum ama yardımcısı olduysam da başkan hiç olmadım sanırım.

6. Hiç öğretmen olmayı düşündün mü?

Annem öğretmen olmamı istiyordu ama ben istememiştim. Lisede öğretmenlerle çok dalga geçen öğrenciler vardı, o duruma düşmek hiçbir zaman istemedim. Ama üniversitede öğretmeyi seviyorum. Öğrenciler eskisi kadar olmasa da daha olgun. Biz çok daha fazla saygılıydık üniversite hocalarımıza karşı. Burada gençler bazen asabi ve tehlikeli olabiliyorlar, bazı hocalarımız mecburen sularına gitmek zorunda kalıyor. Benim sınıfımda öyle bir gerilim yaşanmadı ama sorunlu bir genç vardı, devamlı kendisiyle ilgilenilsin istiyordu ve yaptığı hatada suçu size atıyordu. Ben bununla baş edebildiğim için üniversite hocalığını sevdim. Hayatım boyunca yapmak isterim.

Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur. Olayları hatırlamak ve yazıya dökmek güzeldi benim için. Şemsiyenin Altındaki Kız'a teşekkür ediyorum. O'nun mimini de okumak isterseniz bir TIK.

Herkese sevgiler :) Mutlulukla geçen bir hafta diliyorum...

12 Ekim 2019 Cumartesi

Siz yaptığınız işsiniz (VE bu iyi birşey)

Yine bir motivasyon yazısıyla geldim. Haftaya cumartesi bir kongrede iki bildiri sunacağım ve çalışmalarımı ilerletmek için bugün de okuldayım. Hedeflediğim kısmı bitirince kısa bir yazı yazmak istedim ve yine okuduğum bir medium.com makalesinden esinlendim. Bu sefer yazı dizi halinde haftalarca sürmeyecek :)) sadece makalenin birkaç can alıcı kısmından bahsedeceğim...

Gerçek ve Adalet adlı Estonya klasiklerinden bir kitapta para kazanmak için birkaç yıl orduya yazılmayı düşünen bir çiftçinin oğlu konu edilir. Bu durum çiftçiyi endişelendirmektedir savaşa gidip dönmeyen birçok genç örnek teşkil etmektedir. Baba ise yıllarca emek vererek çiftliği oluşturmuş zamanla burayı oğluna bırakmayı hayal etmiştir. Çiftlik iyi kazandırmaktadır ancak bu durumda bile hala emek vermek gerekmektedir. Oğlu ise eve ekmek getirmenin daha kolay yolları varken neden çiftçilik yapması gerektiğini babasına sorar. Babasından cevap alamaz ve böyle bir işin ancak sevgiyle yapılabileceğini ekler.

Yaşlı adam uzun süre sessiz kalır, sonra ağzından şu sözler dökülür "Çalış ve terle, ardından sevgi gelecektir..."
Vincent Van Gogh
Oğul gibi olmayın ve yarım sevdiğiniz bir işi geçici bir süre yaparım diye yıllar boyu biriktirdiğiniz tecrübeyi harcayıp yeni bir işe dalmayın. Bu macera düşündüğünüz gibi olmayabilir. Bunun yerine sınırsız yoğunlukta mesleğinize dalın. Sadece bir anlığına duygularınızı ve egonuzu bir kenara bırakın ve yanlızca işe odaklanın. Bu sürece güvenmek için cesaretli olun. Ardından sevgi gelecek...

Vincent Van Gogh
Makale kısaca bunları söylüyor. Bu konuda farklı fikirler olabilir ama şu an işime motive olabilmem için bana tam zamanında geldi. Çünkü mesleğimi bırakıp farklı işler denemek ara sıra gündemime giriyor, özellikle sıkışınca ve bu performansımı düşürüyor. En son bir akrabamın boşa kürek çektiğimi söylemesiyle ortamımdan uzaklaşır gibi oldum, oysa burası benim evim ve burada mutluyum...

Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Akşam Şehrazat Balesi'ne gideceğim o yüzden biraz kısa kesmek zorundayım, mutlu bir haftasonu diliyorum :)

11 Ekim 2019 Cuma

Kaleiçi 4. Old Town Festival'i izlenimlerim

Öncelikle Barış Pınarı Harekatı'na katılıp şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet ve yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Mekanları cennet olsun. Ne yaparsak yapalım aklımızın bir köşesinde Mehmetçiklerimiz oluyor...

Dün bir arkadaşımla konuşup festivale gitmeye karar verdikten sonra okul çıkışı buluştuk.  Kaleiçi'nde festival zamanı birçok sokakta etkinlik oluyor, biz tüm etkinliklerden sonra başlayan görkemli konsere gidelim dedik. Buluştuğumuz saatte önümüzden kortej geçiş yapıyordu, kortejde müzik yapan bir grup ve çeşitli ülkelerin temsilcileri, ellerinde ülke isimleri yazan plakalarla yürüyorlardı. Onları arkamızda bıraktıktan sonra Kaleiçi'nin sokaklarına daldık. Benim birkaç sene atölyesinde kurs aldığım ve dört-beş sene önce vefat eden resim hocam Muhittin Selamet anısına atölyesinin bulunduğu sokakta da etkinlikler vardı. Çok sevdiğim hocama gösterilen vefa güzeldi ama  atölyesine bakınca hala içim cız ediyor. Konser alanına doğru ilerlerken kurdele ile adeta bir kapı gibi örtülmüş sokağın öbür tarafında bir gruptan mistik ezgiler yükseliyordu. Dinlemesi oldukça keyifli olan bu grubun ön tarafında, kurdelelerin arasında fotoğraf çektirip biraz zaman geçirdik.


Bir kaç ara sokağı geçmiştik ki, kortejin bandosunun sesini duyduk, "Haydi biz de katılalım" diyerek sesin geldiği sokağa daldık. Aralarına karışıp yürüdük, herkes bize el sallayıp, videoya alıyordu. Biz de gülümseyerek karşılık verip grupla birlikte konser alanına geldik. Grup protokol olarak sahnenin en önüne doğru yönlendirilirken biz de farkettirmeden içeri girdik. Böylelikle konseri 3. sıradan izledik :)


Ukrayna gecesi olduğu için önce Ukrayna halk dansları ve yerel müziğini dinledikten sonra dünyaca ünlü grupları Kazka sahneye çıktı. Gerçekten çok başarılı bulduğum grubun başarılı performansına, müziğine kendimizi bıraktık. Dün gece Ukrayna'ya gitmiş gibi olduk ve bu çok hoşumuza gitti :))

8 Ekim 2019 Salı

Baharatlı kurabiye

Pazar günü "birşeyler yapayım" diye niyet edip, canım tuzlu kurabiye isteyince seviminaskanasi.com'da "Çay saati için kolay tarifler" bölümünde gezinip rastladım bu tarife. Tuzlu ve baharatlı kurabiye... Aslında içinde şeker de var, tatlımsı bir tuzlu kurabiye :)

Malzemeler

100 gr tereyağı
1/2 su b. biraz az çiçek yağı
2 yemek k toz şeker
2 tatlı k kırmızı pul biber
2 tatlı k nane
2.5 yemek k çörek otu
1 yemek k sirke
1 çay k tuz
1 paket kabartma tozu
1 yumurtanın sarısı üzerine sürülecek beyazı hamurun içine
3 su b. un
Unun aldığı kadar birkaç kaşık yoğurt

Yağı eritip tüm malzemeleri ve yumurta beyazını karıştıralım. Elimizle şekil verip yağlanmış tepsiye dizelim. Önceden 170 dereceye ısıtılmış fırında 20 dk kadar pişiriyoruz. 

Baharatlı olması ayrı bir lezzet katıyor, ben çok beğendim. Ayrıca çok da pratik, afiyet olsun :)

5 Ekim 2019 Cumartesi

Çekilişimin Kazananı

Merhabalar, çekilişim sonuçlandı. Katılım şartlarını yerine getiren az kişi olsa da bu kişilerin dikkatli davranıp şanslarının yüksek olması güzel oldu bence. Çok teşekkür ediyorum, katılımınız benim için önemli ve değerliydi. Bloğumun 4. yaşı için güzel dileklerde bulunan herkese de ayrıca teşekkürler. Kazanan arkadaşımız:


ŞULE UZUNDERE BLOG


Şule Hanım'ı tebrik ediyor, katılan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Çekilişi nasıl yaptığımı merak ediyorsanız, isimleri hazır kesilmiş aynı boyutta kağıtlara yazıp, dikkatli bir biçimde katlayıp, şapkamın içinde iyice karıştırdım ve annem çekti.

Herkesle başka çekilişlerde görüşme dileğiyle, mutlu haftasonları diliyorum :)

2 Ekim 2019 Çarşamba

Fındıklı Üzümlü Kurabiyeler

Merhabalar, aslında bu tarifi yazmaktansa önce bu pazar günkü maceralı doğa yürüyüşünü yazsam sanırım daha fazla ilgi çekerdi. Yazdığım tariflere henüz "Denedim güzel oldu" gibi bir yorum hiç gelmedi, genelde "Eline sağlık" ve "afiyet olsun" lar geliyor :D Ben yine de belki tekrar yaparım düşüncesiyle kendim için de yazıyorum...

Bu pazar neler mi oldu? Doğa yürüyüşü için Manavgat'a gittik. Etkinlik sayfasına kısa parkur diye yanlış yazılmış, aslında uzun parkurmuş. Yürüdüğümüz yerler çok dik iniş ve çıkışlıydı, üstelik yerdeki kuru çam pürleri inanılmaz kaygandı. Dolayısıyla ben iki kere düştüm. Gözüme bir çam ağacının daldaki pürü girdi bir de üstüne o akşam grip oldum. Şu ara griple boğuşuyorum ve burnum nefes alamayıp rahatsızlık verdiğinden sabahları erken uyanıyorum. İlk iki gün gözüm ağrıdı ve bacağımda kocaman bir morluk var. Kaslarımın ağrısından bahsetmiyorum bile...

Neyse bunu belki sonra detaylı yazarım. Şimdi tarifimize geçelim. Evinizdeki malzemelerle kolaylıkla yapabileceğiniz bir tarif, ben ekstradan hiçbir şey satın almadım. Fındık ve üzüm aşure malzemelerinden, annem bu sene bir türlü aşure yapmaya yanaşmadı. Bizden de komşulara böyle birşey gitti :D

Bu arada, blogumun 4. yaş çekilişi hala devam ediyor, katılım için son 2 gün!! Postu birkaç önceki paylaşımlarım arasından bulabilirsiniz, yorumlarınıza e-mail adresinizi eklemeyi unutmayın!


Malzemeler:

-150 gr tereyağı
- 1/2 çay b. sıvı yağ
- 1/2 su b. şeker 
- 1 yumurta sarısı
- 1 çay b. kuru üzüm
- 1 paket kabartma tozu
- Birkaç kaşık yoğurt (unun aldığı kadar)
- 3 su b. un

Üzeri için:
- Kıyılmış fındık içi
- 1 yumurta beyazı
- 2 çay k. toz şeker

Üzümleri ılık suya koyup bekletiyoruz. Yağı eritip şekeri ilave ediyoruz. Ardından diğer malzemeleri karıştırıp yoğuruyoruz. En son üzümün suyunu süzdükten sonra 1 çay k. un serpip hamura ekliyoruz. Kurabiye şekli verdikten sonra önce yumurta beyazına sonra da kıyılmış fındık içine batırıp tepsiye diziyoruz. 170 dereceye önceden ısıtılımış fırında 25 dk kadar pişirip fazla kızarmadan alıyoruz.

Çok pratik ve lezzetli, yürüyüşümün de eşlikçisi oldu, afiyet olsun :)