11 Mayıs 2019 Cumartesi

Zaman kavramı

Bugün okula geldim. Perşembe günü TİK (Tez İzleme Komitesi)'ne gireceğim ve çalışmalarımı toparlamaya çalışıyorum. Bu arada çoktandır okumak istediğim bir kitabın pdf formatına eriştim çalışma arasında biraz okudum ve bende okuduklarımla ilgili bir yazı yazma isteği uyandı. Kitabımız Alan Lightman'ın Einstein'in Düşleri. Çok seneler önce yazarın Yıldızların Zamanı adlı kitabını okumuş ve çok beğenmiştim, bu daha yeni bir kitabı.

Salvador Dali - Belleğin Azmi (1931)

Kitaptan alıntımıza geçelim, şimdiden belirteyim ben daha çok bedenin zamanına göre yaşıyorum... 

"Bu dünyada iki zaman var. Biri mekanik zaman, diğeri bedenin zamanı… Birincisi bir sağa, bir sola, bir sağa, bir sola sallanan kocaman bir demir sarkaç kadar katı ve metalik. İkincisiyse körfezde balık misali kıvrılıp bükülüyor. İlki aman vermez, boyun eğmez ve mukadder. İkincisiyse kararlarını ilerledikçe alıyor.
Pek çok kişi mekanik zamanın var olmadığı kanaatinde. Ne Kramgasse’deki devasa saatin önünden geçerken saati görüyor ne de Postane’den paket yollar ya da Gül Bahçeleri’nde gezinirken çanını duyuyorlar. Kol saati takıyorlar takmasına ya, ya sırf süs amacıyla ya da saati hediye edene ayıp etmemek için takıyorlar. Böylelerinin evlerinde saat yok: Saat yerine kalp atışlarını dinliyor, ruh hallerinin ve arzularının ritimlerine kulak veriyorlar. Acıkınca yiyor, uykularından ne zaman uyanırlarsa işlerine o zaman gidiyor, günün her saati sevişiyorlar. Mekanik zaman fikrine gülüyor bu tipler. Zamanın düzensiz ilerlediğini biliyorlar. Zamanın, kaza geçirmiş bir çocuk alelacele hastaneye yetiştirilirken ya da kavgalı komşunun bakışları altındayken sırtındaki yükle güç bela ilerlediğini biliyorlar. Ve ayrıca, arkadaşlarla neşeli bir yemekteyken ya da övgü alırken veya sevgilinin kollarındayken birdenbire fırlayıp görüş alanından kaçıverdiğini de biliyorlar.
Bir de bedenlerinin var olmadığını düşünenler var. Bunlar mekanik zamana göre yaşıyorlar. Sabah yedide kalkıyor, öğlen yemeklerini on ikide, akşam yemeklerini altıda yiyorlar. Randevularına vaktinde, tam saatinde gidiyorlar. Geceleri sekiz ile on saatleri arasında sevişiyor, haftada kırk saat çalışıyor, Pazar gazetelerini Pazar günü okuyor, Salı geceleri satranç oynuyor, mideleri guruldadığında yemek vakti geldi mi diye saatlerine bakıyorlar. Bir konserde müziğe kapılmaya başladıkları anda hemen eve dönme vaktinin gelip gelmediğini kontrol amacıyla bakışlarını sahnenin üzerinde asılı saate çeviriveriyorlar. Bedenin yabansı büyüye haiz bir şey değil, bir kimyasallar, dokular ve sinir atımları toplamı olduğunu biliyorlar. Böyleleri için düşünceler beyindeki elektriksel çakmalardan, cinsel arzu kimyasalların belli bir takım sinir uçlarına hücumundan, hüzünse beyincikte yoğunlaşan az miktarda asitten ibaret. Bu yüzden bedenlerine fizik diliyle hitap ediyorlar. Böylelerine göre beden konuşursa, sadece onca kaldıraç ve kuvvetin diliyle konuşuyordur. Bu insanlara göre beden itaat edilecek değil, buyrulacak bir şey."
Peki siz hangi zamana göre yaşıyorsunuz? Bedeninizi dinliyor musunuz? Şunu belirteyim ki daha çok bedenin değil de mekanik zamana göre yaşamak isterdim. Yazarın bahsettiği gibi robotik bir biçimde olmasa da, o zamana yatkın olmak isterdim. Mutlu haftasonları... 

2 yorum:

  1. Resmin reprodüksüyonu ofiste odamda asılı. Hangi zamana göre yaşıyor olursak olalım resimdeki gibi akıp gidiyor.

    YanıtlaSil