31 Mayıs 2019 Cuma

Kendine Güven Faktörü

Merhabalar, okuduğum kitaptan (Odaklanmanın Gücü) alıntılar yazmaya devam etmek istiyorum. Bu stratejileri işinizde veya özel hayatınızda kullanabilirsiniz.

"Tüm insanlığın bizim bildiğimizden çok daha fazla yetenekle doğduğuna ikna oldum. Çoğu dahi doğuyor ama hızlıca bunu kaybediyor." B. Fuller


Aşağıdaki alıntının kitapta Nelson Mandela'nın görevi devralırken yaptığı başkanlık konuşmasından olduğu yazıyor ancak şaşırarak bir arkadaşımdaki kaynakta Marienne Williamson'a ait olduğunu öğrendim, Wikipedia'daki bilgisine bakınca ve bu yazının ingilizcesini görünce O'nun olduğuna ikna oldum. Mandela bu yazıdan esinlenmiş de olamaz çünkü kadın çok daha genç! Kitabın yazarlarının önemli bir hata yaptıklarını düşünüyorum, yazının içeriği şöyle: 

En derin korkumuzun sebebi, yetersiz oluşumuz değildir,
En derin korkumuzun sebebi, ölçülemez kudretmizdir.
Korktuğumuz şey karanlığımız değil, yaydığımız ışıktır.
Kendimize soruyoruz; "Ben kimim ki, parlak, harika, yetenekli ve etkileyici olabiliyorum?"
Esasen kimiz ki bu özellikleri reddediyoruz?
Sen, Tanrı'nın çocuğusun.
Kendini küçümsemenin dünyaya bir faydası olmaz.
Çevrendekilerin güveni sarsılmasın diye küçülmek, meziyet değildir.
Biz, Tanrı'nın içimizdeki gücünün yansımalarını göstermek için doğduk.
Bu güç sadece birkaçımızda değil, hepimizde var.
Kendi ışığımızın parlamasına izin verdiğimizde, farkında olmadan bu şansı başkalarına da veriyoruz.
Kendi korkularımızdan kurtulduğumuz anda, varlığımız kendiliğinden başkalarını kurtarıyor."

Ben bunu çok beğendim, yazımı burada sonlandırmak istiyorum. İyice sindirelim, daha sonra devamı gelecek...

Kadir gecemiz mübarek olsun 🙏🏻🙏🏻🙏🏻

30 Mayıs 2019 Perşembe

Buraya bir "mim" bıraktım


Kendimle ilgili asla çiğnemediğim en önemli kural, rol yapmamak, içimden geldiği gibi davranmak. Bırakın birisinin şöyle davran demesini, kendim bile kendime söz geçiremiyorum. Merak ettiysem sorarım, kızdıysam belli ederim, çoğu zaman...

Çocukluğumdan bir oyuncağımı geri getirebilseydim eğer, zenci minik bir et bebeğim vardı, kıyafetlerini de kendim dikmiştim, onu :)

Hayat felsefem, hızlı değil hazlı yaşam :)

Bir zaman makinesiyle geçmişe gidecek olsam, taş devrine gitmek isterdim, ya da az daha gelişmiş olsun insanlık tunç çağına :) Yiyecekler doğal, dünya henüz bozulmamış...

Cep telefonumda en çok otobüslerin bulunduğum duraktan saat kaçta geçeceğini gösteren yerel bir uygulamayı kullanıyorum

Başarılı bir iş hayatının sırrı, iş çıkışı iyi vakit geçirmek, deşarj olabilmektir.

Hayatta vazgeçemeyeceğim üç şey; telefonum, annem, pazar yürüyüşlerim

Süper güçlere sahip olma şansım olsaydı, sayılır mı bilmem ama ışınlanabilmek isterdim

Çocukluğumu düşündüğümde aklıma ilk gelen görüntü; ormanın içinde oynayan kalabalık arkadaş grubumla ben 

Başkalarında asla katlanamadığım kişilik özelliği, saygısızlık

Çocukken en sevdiğiniz çizgi film karakteri, Donald duck

Hayatımın dönüm noktası, üniversiteyi bitirince Almanya'da bir üniversitede staja gitmem

Mutlaka yapılacaklar listemin ilk sırasında, GAP turuna çıkmak var, bir de Paris'te bir hafta on gün kalıp Louvre müzesini etraflıca gezmek.

En çok gurur duyduğum özelliğim, kişilere ve durumlara göre değişmemem, kişiliğimden ödün vermemem

Asla vazgeçmeyeceğin şey, hayat boyu öğrenmek

Beğendiyseniz, soruları siz de cevaplayın :)

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Fiziken yakın ama kafalar uzak

Sizin de çok yakınlarınızda yaşayan ama ruhen ve huy olarak arada dağlar kadar fark olan ama sık sık yüz yüze bakmak zorunda olduğunuz insanlar var mı? Evet evimizin bir komşusundan bahsediyorum. Anneme ve ziyaretimize gelen dayıma karşı çok yakınlar, parasal çıkarları söz konusu ve yardım yaparlar mı diye gözlerinin içine bakıyorlar bana karşı ise inanılmaz saygısızlar. Şimdi evinize girip çıkan, sizin yüzünüze bakmayan bu insanlara karşı nasıl davranmak gerekir? Bir fikri olan varsa yazsın çünkü ben gerçekten işin içinden çıkamadım. 

Bu pazar Odaklanmanın Gücü adlı kitabımı okudum biraz. Daha önce bahsetmiştim bana doğumgünümde hediye olarak gelmişti. Biraz kalın bir kitap, kaldığım yerden devam ediyorum. Altını çizdiğim birkaç yeri paylaşacağım sizinle. Lara tarafında, bizim eve yakın, çam ağaçlarının olduğu bir parkın içinde belediyenin bir sosyal tesisi var. Hem manzarası çok güzel, hem de fiyatları uygun. Orada okudum kitabımı, sonra da çevrede ufak bir gezi yaptım.


- "Çoğu zaman en iyi çözüm, sonlarda ortaya çıkan iç seslerinizden biri olacaktır."
- "Eleştirilince dağılmayın. Unutmayın, bazı insanlar sadece sizden bir parça kopardıklarında başarıyı tadarlar" Zig Ziglar
- "İyi uygulanmış bir fikrin, farkındalığınızı ve başarınızı önemli ölçüde hızlandırabileceğini unutmayın. Bu yüzden geç kalmayın ve fırsatı yakalayın. Olumsuz fikirlerin sizi engellemesine izin vermeyin."


Biraz dinlenmek için kafeden kalkıp yürüyüş yaptım. Bir incir ağacının altına oturup kitabımı okumaya devam ettim. Bu sevimli yaramaz da yakınıma gelip miyavlayarak dikkatimi üzerinde toplamayı başardı :) İyi haftalar diliyorum, bunalmadan verimli geçirelim hepimiz, sevgiler...

26 Mayıs 2019 Pazar

Utanç - J.M. Coetzee kitap yorumu

Bu kitabı bana Kozmokitap blogundan Nilüfer gönderdi. Kendisine buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca sakızlı kahvesini az önce açtım, ailecek içiyoruz şu anda. Ben kendisine bir güzellik yapmak isterken o daha fazla güzelliklerle karşılık verdi, hiç karşılık beklemeden içimden gelmişti ama sağolsun varolsun. Onunla yaptığımız kitap değiş tokuşunu burada bir arkadaşımla da yapmaya karar verdik. Çünkü ben hep aynı tarz kitaplar seçiyorum kendime, bir başkasının benim için seçtiği kitabı okumanın hazzı bambaşka.


2003 yılı Nobel edebiyat ödülü ve 1999 yılı Man Booker ödülü almış bir yazar. Bir öğretim görevlisinin öğrencisiyle ilişkiye girmesi sonucunda bunun bedelini ağır ödemesiyle başlıyor kitap. Olay örgüsü oldukça çarpıcı, daha sonra bu adamın kızının yanına taşraya gitmesiyle ailenin başına gelen trajik olaylar devam ediyor. Haklı veya haksız, kızı ve kendisi yaşadıkları hayata karşı bir bedel ödüyor ancak kitabı farklı yapan bu olayların hiç yumuşatılmaması. Akıcı ve okuması kolay ancak yaşadıkları olayların arasında ara verme ihtiyacı duydum, daha fazlasını kaldıramayacağımı düşünerek. Okumadığım zamanlarda da hep bir merak vardı.

Kitabı okuyacak olanlar için tadını kaçırmamak adına olayları anlatmayacağım, okumak benim için iyi bir kazanç oldu. Tavsiye ediyorum, mutlu pazarlar :) Sevgiler...

24 Mayıs 2019 Cuma

Özgürlük: Osho'yu yorumlamak

Bu yazımda kullandığım fotoğrafları bir yürüyüşümde çekmiştim. O zaman evlerin bahçelerindeki yenidünyalar henüz olgunlaşmamıştı. Bense az önce bir arkadaşımın bahçesinden topladığı yenidünyaları yiyordum...


Havaların ısınmasıyla beraber sebze fiyatlarının düştüğünü gözlemledim dün, sevindim. Çünkü sebzelerde neredeyse et fiyatına yaklaşmıştı.

Osho'nun Özgürlük adlı kitabından alıntılar yapacağım biraz. Biraz da sohbet tarzında yazarım sanırım. Yazmayı seviyorum, yanımda biri yokken okuyucularla sohbete devam etmek gibi birşey :))


"Bir şeyden özgürleşmek hakiki özgürlük değildir. İstediğin bir şeyi yapma özgürlüğü de benim bahsettiğim özgürlük değildir. Benim özgürlük vizyonum kendin olmandır. Bu özgürlüğünü bir şeyden elde etme meselesi değildir. Bu özgürlük, özgürlük olmayacaktır çünkü bu sana verilmiştir; bunun için bir neden vardır. Bağımlı olduğunu hissettiğin şey hâlâ özgürlüğünün içindedir. Ona vefa borcun var, o olmadan özgür olmazdın.

İstediğin her şeyi yapma özgürlüğü de özgürlük değildir çünkü bir şeyi yapmayı istemek,arzulamak zihinden gelir. Ve zihin senin esaretindir. Hakiki özgürlük senin seçimsiz farkındalığından gelir; ancak seçimsiz farkındalık varken özgürlük ne şeylere bağımlıdır ne de bir şey yapmaya bağımlıdır. Seçimsiz farkındalığı izleyen özgürlük sadece kendin olma özgürlüğüdür. Ve sen zaten kendinsin, sen onunla birlikte doğdun; o
yüzden de o başka hiçbir şeye bağlı değildir. Kimse onu sana veremez ve hiç kimse onu senden alamaz."


Osho'nun savunduğu gibi her istediğini yapmanın kesinlikle özgürlük olmadığını düşünsem de, zihni tamamen devre dışı bırakmak pek bana göre değil aslında. Her ne kadar beynimi fazla yormak kendimi robot gibi hissetmeme sebep olsa da, duyguların aşırılığını önlemek için zihinle dengelemek gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca beynimi kullanmak beni mutlu ediyor, dediğim gibi beni dengede tutuyor aslında daha pozitif olmamı ve saflaşmamı sağlıyor. Endişe, dedikodu ve korkuya yer kalmıyor. Aynı işi tekrar etmektense, yeni birşeyler öğrenip uygulamak daha iyi geliyor. 


Kendim olma özgürlüğü ise benim için çok önemli ama bunun seçimsizlikle geldiğine inanmıyorum aksine çok seçeneğim olmalı ki gerçekten istediğim şeye yöneleyim. Her istediğimi söyleyememekten biraz şikayetçiyim. Ülkemizde tek tip kalıba sokulmuş insanlar makbul sayılıyor. Kimsenin onayına ihtiyaç duymuyorum ama nihayetinde bu toplumun içinde yaşıyoruz. Aslında onaylanan insan olmak yerine gerçekten kim olduğumu keşfetme yolculuğundayım ben...

21 Mayıs 2019 Salı

Dolunayda Gelidonya Feneri'ne yürüyüş

Merhaba sevgili dostlar, Tez İzleme Komitesi'ni başarıyla atlattıktan sonra tekrar buralardayım. Geçen perşembe gerçekleşti ve o zamandan beri biraz rahatım, bol bol kitap okuyup etkinliklere katıldım. Yanlızz tamamen rahatlayamamamın bir sebebi var ki, o da bayramdan sonraya hocaların benden bazı işler istemesi ve bayramdan sonra tekrar biraraya gelecek olmamız.

Aslında komite sonrası kendime 2 günlük Kapadokya turu hediye edecektim ama sonra vazgeçtim, hiç yapmadığım bir aktivite olan dolunayda yürüyüşe gitmeye karar verdim. Yürüyüş öncesi kendime iyi bir el feneri edindim.


Araç bizi Antalya'dan cumartesi akşam 7'de toplamaya başladı. Yürüyüşümüzün başlangıcı olan Karaöz'e saat 11 gibi ulaştık. Oradan Gelidonya Feneri'ne yürüyüşe geçtik. Yol önce hafif bir eğimle başlıyor, sonra dar bir patikadan tırmanmaya geçiliyor. Daha önce gündüz geldiğim bu parkuru gece daha rahat yürüdüğümü söyleyebilirim, yine terledim ama belki de güneş tepede parlamadığı için daha kolay yürüdüm. Çok antremanlıymışım gibi hiç yorgunluk hissetmedim. Karaöz Sahili'nde çadır kuranlar da burada gece yürüyüşü yapıyorlardı, dışardan dört beş kişiye rastladık, bu arada biz seksen kişiydik!

Fenere vardığımızda yarım saat mola verileceği söylendi ancak biz rehberlere ricada bulunarak bu süreyi bir saate uzattık, neredeyse bir saatin tamamı fotoğraf çekme çabalarımızla geçti. Fener ışığını birbirimizin gözünden sakınarak üzerimize tutup onlarca resim çekme denemesi yaptık. Sanırım gece saat 11.30-12.30 arası burada geçti.


Son 10 dk oturup dinlendim ve dönüş yoluna geçtik. Yürürken karşılaştığımız kampçı olduğunu düşündüğüm hafiften sıyırmış bir abi vardı. Burada kamp yapmanın huzursuz edebileceğini düşündüm ve sadece bayan olarak gelmenin yanlış olabileceğini...


Sahile indiğimizde rehberlerden biri ve araç şoförlerimiz ateş yakıp semaver çaylarımızı ve sucuk ızgaralarımızı hazırlamışlardı. Bir sıra oluşturup sucuk sandviç ve ayranımızı alıp karnımızı doyurduk. Sonra ben sadece bir bardak çay içebildim ve hemen dönüş yoluna geçtik. 

Antalya'ya vardığımızda alındığımız yerlere bırakıldık ve ben oradan arabamı alıp eve ulaştım. Duş alıp yattığımda saat sabah 5'i bulmuştu. Öğlene kadar uyurum diye düşünürken güneş ışığından dolayı sabah 9'da uyandım, yine de sıradışı güzel geçen bir gecenin ardından gün de aktif geçti.

12 Mayıs 2019 Pazar

Anneler günü

Ben her gün annemi gören, annemle yaşayan biri olarak belki bugün fazla duygusallaşamıyorum. Ama herkesin olduğu gibi benim annem de benim için en iyisi, en ideali. Bazen katlanamadığım bir huyu varsa, o da ara sıra sinir topu gibi dolaşması. Bilimle uğraşan birinin ise daima çözecek bir mesleki problemi oluyor ve kafasının çok rahat, moralinin çok düzgün olması gerekiyor. 

Belki babama daha düşkündüm ama bana güç veren kişi annemdir, bu bence bir annenin sahip olması gereken en önemli meziyet; güçlü ve anaç olması... Dolaysıyla annemle fazla endişeye yer olmadan, rahat, aktif yaşıyorum. 

Bugün anneme hazırladığım süpriz, bir kahve tadım etkinliğine birlikte katılmaktı. Mekan iç açıcı, katılımcılar hoş insanlardı ancak tadım yaptırma tarzları hoşumuza gitmedi ve erken ayrıldık. Deniz kıyısındaki bir kafede birer kahve içip, manzaranın tadını çıkardık.


Bir diğer süprizim de anneme özel bir yemek ve tatlı yapmak oldu, bunu dün yaptım ama bugün de yiyeceğiz.

Bütün bayanların anneler günü kutlu olsun, hepimizin öz evladı olmasa da hepimizde annelik iç güdüsü var. Annemle nice anneler günü kutlamayı diliyorum. Varsın sinirli olsun ama Allah başımdan eksik etmesin.

11 Mayıs 2019 Cumartesi

Zaman kavramı

Bugün okula geldim. Perşembe günü TİK (Tez İzleme Komitesi)'ne gireceğim ve çalışmalarımı toparlamaya çalışıyorum. Bu arada çoktandır okumak istediğim bir kitabın pdf formatına eriştim çalışma arasında biraz okudum ve bende okuduklarımla ilgili bir yazı yazma isteği uyandı. Kitabımız Alan Lightman'ın Einstein'in Düşleri. Çok seneler önce yazarın Yıldızların Zamanı adlı kitabını okumuş ve çok beğenmiştim, bu daha yeni bir kitabı.

Salvador Dali - Belleğin Azmi (1931)

Kitaptan alıntımıza geçelim, şimdiden belirteyim ben daha çok bedenin zamanına göre yaşıyorum... 

"Bu dünyada iki zaman var. Biri mekanik zaman, diğeri bedenin zamanı… Birincisi bir sağa, bir sola, bir sağa, bir sola sallanan kocaman bir demir sarkaç kadar katı ve metalik. İkincisiyse körfezde balık misali kıvrılıp bükülüyor. İlki aman vermez, boyun eğmez ve mukadder. İkincisiyse kararlarını ilerledikçe alıyor.
Pek çok kişi mekanik zamanın var olmadığı kanaatinde. Ne Kramgasse’deki devasa saatin önünden geçerken saati görüyor ne de Postane’den paket yollar ya da Gül Bahçeleri’nde gezinirken çanını duyuyorlar. Kol saati takıyorlar takmasına ya, ya sırf süs amacıyla ya da saati hediye edene ayıp etmemek için takıyorlar. Böylelerinin evlerinde saat yok: Saat yerine kalp atışlarını dinliyor, ruh hallerinin ve arzularının ritimlerine kulak veriyorlar. Acıkınca yiyor, uykularından ne zaman uyanırlarsa işlerine o zaman gidiyor, günün her saati sevişiyorlar. Mekanik zaman fikrine gülüyor bu tipler. Zamanın düzensiz ilerlediğini biliyorlar. Zamanın, kaza geçirmiş bir çocuk alelacele hastaneye yetiştirilirken ya da kavgalı komşunun bakışları altındayken sırtındaki yükle güç bela ilerlediğini biliyorlar. Ve ayrıca, arkadaşlarla neşeli bir yemekteyken ya da övgü alırken veya sevgilinin kollarındayken birdenbire fırlayıp görüş alanından kaçıverdiğini de biliyorlar.
Bir de bedenlerinin var olmadığını düşünenler var. Bunlar mekanik zamana göre yaşıyorlar. Sabah yedide kalkıyor, öğlen yemeklerini on ikide, akşam yemeklerini altıda yiyorlar. Randevularına vaktinde, tam saatinde gidiyorlar. Geceleri sekiz ile on saatleri arasında sevişiyor, haftada kırk saat çalışıyor, Pazar gazetelerini Pazar günü okuyor, Salı geceleri satranç oynuyor, mideleri guruldadığında yemek vakti geldi mi diye saatlerine bakıyorlar. Bir konserde müziğe kapılmaya başladıkları anda hemen eve dönme vaktinin gelip gelmediğini kontrol amacıyla bakışlarını sahnenin üzerinde asılı saate çeviriveriyorlar. Bedenin yabansı büyüye haiz bir şey değil, bir kimyasallar, dokular ve sinir atımları toplamı olduğunu biliyorlar. Böyleleri için düşünceler beyindeki elektriksel çakmalardan, cinsel arzu kimyasalların belli bir takım sinir uçlarına hücumundan, hüzünse beyincikte yoğunlaşan az miktarda asitten ibaret. Bu yüzden bedenlerine fizik diliyle hitap ediyorlar. Böylelerine göre beden konuşursa, sadece onca kaldıraç ve kuvvetin diliyle konuşuyordur. Bu insanlara göre beden itaat edilecek değil, buyrulacak bir şey."
Peki siz hangi zamana göre yaşıyorsunuz? Bedeninizi dinliyor musunuz? Şunu belirteyim ki daha çok bedenin değil de mekanik zamana göre yaşamak isterdim. Yazarın bahsettiği gibi robotik bir biçimde olmasa da, o zamana yatkın olmak isterdim. Mutlu haftasonları... 

7 Mayıs 2019 Salı

Günaydın

Bugün evden çıkmadan size de iyi gelebilecek birşeyler yazmak istedim. Kahvem, caz müziğim ile ben yaşanan olumsuzluklardan ve üzüntüden sonra kendimi güne hazırlamaya çalışıyorum...

HOZBONCUK DAĞ EVİ - Rize

TÜM NİYETLERİN TAM DA ŞU AN'DA GERÇEKLEŞİYOR...

Sonuca bağımlı olma
Arzulu ol ve korkma
Her engeli fırsata dönüştür
Yaşam amacına hizmet et
İlahi güç ile işbirliği içindesin, kendi enerjini asla küçümseme
Sınırsız olasılıklar diyarındasın
Senin içinde bir bilge var
İnsanları ve koşulları kendi enerjinle çekebilirsin
İçindeki güç devamlıdır
Kendinle olan ilişkin nasılsa, başka insanlarla olan da öyledir
Doğada zaman geçirmek yaratıcı enerji sağlar
Elinde tutma, ver, verirken sevgi ile ver. Bu akışı sağlar...
Her eylem kendine döner, zeki her insan iyidir o nedenle
Evrende her borcun ödeneceği bir gün vardır
Her eylemin temeli sevgi olmalı
Kim veya ne seninle beraberse şu an yaşamında, emin ol tekamülün bu bölümünde onlar senin ihtiyaç duydukların zaten
Gelecek şu an oluşuyor niyete gir
Olanı olduğu gibi kabul et
Her insan kutsaldır, sadece bunu bazen unutur veya önemsemez

Tuğçe Işınsu

6 Mayıs 2019 Pazartesi

Pikniğimiz

Öncelikle herkese hayırlı ramazanlar... Ben oruç tutmasam da bu ayın verdiği dinginlik ve huzuru seviyorum. Bu yazımda yiyecek içecekten bahsetmeyeceğim, hem Ramazan'da oruç tutanlara saygımdan hem de bugünlerde çok yeme odaklı bir hale geldim ve bundan memnun değilim. Ramazan bizi bu anlamda uyarıcı ve dizginleyici bir niteliğe de sahip diye düşünüyorum.

Geçen haftasonu Antalya'da havalar bir anda ısındı. Aile dostlarımızdan biri de bizim gibi anne kız birlikte yaşıyor. Kızın yaşı benden biraz daha büyük ama bizimle devamlı iletişim halindeler, sanırım babanın vefatı bizi ortak bir acıda birleştiriyor. 

Düden Şelalesi'nin denize aktığı yer bizim eve çok yakın ve bu derenin kenarı onların en sevdiği doğal mekan. Yanlış hatırlamıyorsam, sonbaharda havalar soğumadan önce de yine burada piknik yapmıştık.


Buluştuğumuzda anne kız muhtemelen emekli hayatından ve komşularıyla görüşmemelerinden dolayı devamlı, tatlı tatlı konuşma halindeydiler, bize de onları dinlemek düştü daha çok.  



Arkadaşlarımla eğlendiğim kadar olmasa da sıkılmadığım bir ortam oluştu. Bir aile buluşması gibi huzurluydu. 

İyi haftalar diliyorum...

4 Mayıs 2019 Cumartesi

Yemek Daveti

Arkadaşlarımdan biri bu ara akşam yemeği için iki kez taze fasulye yaptı, bize de duyurmayı ihmal etmedi. Ben de her seferinde "hani bize" diyerek şaka yapayım dedim, O da ciddiye alarak beni de yemeğe çağırdı. Ben de yüzsüzlüğü biraz daha ele alıp "yanında pilav da isterim" dedim :D

Arkadaşımın oğlunu çok seviyorum, kendi oğlum gibi. Annesinden daha çok benimle sohbet ediyor, benzer zevklerimiz var, çok akıllı bir çocuk. Yemeklerde de birlikte sohbet edip film izledik. O akşam artık ben de bir davet vermeye karar verdim. Zaten arkadaşlarıma yemek yapmaya bayılırım, yemekleri seçmek, alışveriş yapmak ve nihayetinde onları ağırlamak en büyük zevklerimden biri. Onları bir haftaiçi akşam büromda ağırladım.

Menüde: 

- Patates salatası
- Çoban salatası ve


Ana yemek, etimekli beşamel soslu tavuk çok beğenildi, bir arkadaşım tarifini istedi. Yukarıda üstlerini tıklayarak onun ve kupta bisküvili muhallebinin tarifine ulaşabilirsiniz, ikisi de çok leziz.

Haftaiçi olduğu için akşam 20.45 gibi ancak toplanıp yemeğe oturabildik. O ara gündem yerel seçimlerdi ve masa başı sohbeti genellikle politika oldu. Özellikle gençlerin bu konudaki bilgisi ve ilgisi beni şaşırttı. Yemekten kalktıktan sonra Trivial Pursuit (2000'ler) oyununu oynamayı planlıyorduk ama biz masadan kalkana kadar saatin 23'e geldiğini görerek şok olduk. Haftaiçi size böyle bir organizasyon için yeterli zaman kalmıyor. Sanırım 15 dk kadar oyun oynayabildik. Bir arkadaşımızın dönüş için otobüs bulma sorunu vardı dolayısıyla arabaya atlayıp onu ve bir arkadaşım ve oğlunu durağa bıraktıktan sonra komşu olduğum diğer arkadaşım ve kızıyla mahallemize devam ettik, güzel bir akşam geçirmenin esenliği ve hafifliğiyle...