27 Aralık 2019 Cuma

Rüzgarın Adı kitabından alıntı

Merhabalar, okuduğum kitabın tam da öyle bir yerine geldim ki, yılbaşı akşamında geçiyor. İşin ilginç yanı kitabı okumaya başladığımda sonbaharı yaşıyorduk ve kitap da aynı mevsimde başladığı için yine o zaman da alıntı yazdığımda mevsime uygun düşmüştü.

Kvothe yani hancı hayat hikayesini Tarihçi'ye anlatmaya devam ediyor. Kvothe, 12 yaşına kadar ailesiyle mutlu günler geçirdikten sonra hayatı değişiyor ... Kendini yapayanlız ve sefil bir halde bir şehirde buluyor. Burada dilenirken bir muhafızdan öldüresiye dayak yiyor. Bir iblis haline acıyıp O'na bir gümüş para verince bir hana zorla ulaşıp yiyecek ve battaniye istemesinden sonra olayları şöyle anlatır:

Açık bir kapıdan işlek bir hanın iç ısıtıcı, kıpır kıpır sesleri geliyordu: yapılan sohbetlerin kahkahalarla bezeli mırıltıları, birbirine çarpan cam şişelerin çınlamaları ve masalara vuran tahta maşrapaların tok gürültüsü.

Ve tüm bunların arasında, arka planda çalan bir lavta. Enstrümandan çıkan melodi tüm o gürültülerin arasında boğuldu, boğulacaktı. Fakat bir annenin bir düzine oda öteden çocuğunun ağlamasını duyması gibi ben de onu duydum. Müzik ailenin, dostluğun ve aidiyetin bir hatırasıydı adeta. İçimi burkuyor, dişlerimi sızlatıyordu. Ellerim bir anlığına soğuktan ağrımayı bıraktı ve içlerinden geçen tanıdık bir müzik hissinin hasretiyle yandı. 
....

Kızlar ne zaman geri geldiler bilmiyorum. Daha genç olanı birşeye sarılı bir battaniye uzattı. Onu ağrıyan göğsüme bastırdım. Boyutlarına göre fazla ağır gibiydi ama kollarım kendi ağırlıkları altında bile titrediği için kestirmesi güçtü...

Kız bana baktı "İstersen ateşin yanında yatabilirsin"... Kendimi ondan geriye atarken düşmeme ramak kaldı. "Hayır!"

Bağırmak istemiştim ama sözcük inilti şeklinde çıkmıştı "Bana dokunma"... Arkamdaki duvara doğru sendeledim. Sesim kulaklarıma boğuk geliyordu. "Ben iyiyim".

Daha genç olanı ellerini indirerek ağlamaya başladı. "Gidecek bir yerim var" diye geveleyerek arkamı döndüm. Olabildiğince süratle oradan ayrıldım... Saklanma yerime, yani iki binanın çatısının çıkıntı yapan bir üçüncüyle buluştuğu noktaya vardım. Oraya kadar tırmanmayı nasıl becerdim bilmiyorum. 

Battaniyenin içinde bir şişe dolusu baharatlı şarap, bir somun taze ekmek ve iki yumruğumdan daha büyük bir hindi göğsü vardı. Kar sulusepkene çevirdiği sırada battaniyeye sıkıca sarılıp rüzgardan korunaklı bir köşeye çekildim. Arkamdaki bacanın sıcacık tuğlaları öyle harikaydı ki. 

Şaraptan çektiğim ilk fırt ağzımdaki yarayı ateş gibi yaktı ama ikincisi o kadar acı vermedi. Ekmek yumuşacık, hindiyse hala sıcaktı.

Geceyarısı şehirdeki tüm çanlar çalmaya başlayınca uyandım. İnsanlar bağırarak sokaklarda koşturuyorlardı. Kara Matem'in yedi günü geçmiş, Kışortası geride kalmıştı. Yeni bir yıl başlamıştı. 

23 Aralık 2019 Pazartesi

En son çizdiklerim

Bu ara yeni çizimler yaptım, sizlerle de paylaşmak istiyorum. Sanki ilk yaptıklarım kadar güzel olmadılar ama çizimler amacına ulaştı... Amaç benim stresimin azalmasıydı, o yüzden yamuk yumuk çizgilerimi pek düzeltmedim. Mükemmele ulaşmak adına sıkıntıya girmek istemedim.




Desenleri yine Pinterest'te buldum. Çıktısını almadan, ekrana bakarak çizdim. 

Şu anda bu postu yazarken aynı zamanda bir sunum hazırlıyorum, Çarşamba günü Tez izleme komitesi'ne sunum yapacağım. Umarım herşey yolunda gider...

22 Aralık 2019 Pazar

I'll Be Home for Christmas - Film Yorumu

Kağıt Salıncak blogunun "christmas filmleri" yazısını okurken karar verdim bu filmi izlemeye. Dün akşam başladım, bu sabah da bulutlu bir hava olunca erken saatte de olsa açıp, izledim. Tam bir aile filmiydi, bazı yerlerinde duygulandım, çok ağladım. Annem de salonda olunca kendimi tutmaya çalıştım ama bayağı gözyaşı döktüm, özellikle finalde.

Aslında tatlı bir noel filmi hatta romatizm de var ve
 hiç öyle ağlanacak bir yanı olmayabilir ama sanırım ben dolmuşum...


Jackie kızını yanlız büyüten bir avukattır. Annesinin vefatından sonra babası başka bir şehire taşınmış ve babasının polis memuru olmasından dolayı da çocukken aile hayatı yaşayamamıştır. Babası Jack, bir meslektaşının vefatını öğrenince kızının yaşadığı şehre gelir ve tam noel öncesidir. Torunu büyükbabasını zar zor hatırlar ama O'nu çok sıcak karşılar, böylece noele kadar kalması için O'nu ikna ederler.

Jackie'nin yanlız başına titizlikle kurduğu kendince ideal olan hayatı Jack'in gelmesiyle altüst olur. Ama kim bilebilirdi ki Jackie'nin hayatının altının üstünden güzel olduğunu...


Tam zamanı, izleyin derim :)

20 Aralık 2019 Cuma

2020'de kendimden beklentilerim, hedeflerim

2019'a veda etmek üzereyiz, böyle bir yazıyı kaleme alma vakti geldi. 2019 için hedeflerimi okudum da, ulaştığım bir iki hedef dışında sanırım bu sene de benzer hedef ve dileklerim olacak. Az bir hedefe ulaşmışım ama önemli hedefler ki benim 2019'u memnuniyetle uğurlamama sebep oluyor. Geçen senenin aksine bu sene benim için kesinlikle çok daha güzel geçti.

Art niyetsiz sevmeye devam, birlik-beraberlik, bolluk-bereket istekleri tekrardan, ihtirasa kapılmadan emek harcamak-çalışmak, çalışmayı arttırmak, sağlık için çabalamak ilk anda bana gelen ilhamlar...


Bu sene diğer tüm senelere göre daha fazla yazı yazmışım, geçen seneyi neredeyse ikiye katlamışım. Geçen sene akşamları genellikle barlarda arkadaşlarımla eğlenirken, bu sene daha az alkol tüketip devamlı spor yaptım. Hemen her pazar doğa yürüyüşüne zaman ayırdım.

Sosyal medyada daha az zaman geçirmeyi hedeflemiştim, bu ancak yeni yeni gerçekleşmeye başladı. 2019'un son ayında Instagram'da geçirdiğim süreyi azalttım. Şeker-bal tüketimim azaldı diye tahmin ediyorum. Arada azalıp sonra bir süre önceki seviyeye tekrar dönebiliyor desem daha doğru olur. Daha akıllıca alışveriş yapmayı hedeflemiştim. Ekonomik durumlar belli, bu kendiliğinden, zaruri ihtiyaç olduğu için yeme ve içme harcamalarına ağırlık vermemle sonuçlandı. Ancak iyi mi bilemiyorum ama kıyafet alışverişinden çok dışarıda yeme içmeye harcadım paramı.


Yine de 2020'nin 2019'dan daha güzel bir yıl olmasını diliyorum!!

Hedeflerimi toparlıyayım: 

* Akşamları daha çok ev yemekleriyle beslenmek, malum çok daha sağlıklı

* Sabahları daha erken kalkmayı alışkanlık haline getirmek

* Açlık hissetmeden kilo verebilmek

* Haziran'da doktoram bitecek, üzerine yatmamak, konumda aktif çalışmaya devam etmek

* Bu ara üzerimde bir bezginlik var, bunu üzerimden atmak, çalışma heyecanını kaybetmemek

* Dinlenmeyi abartmamak

* Kitap okumayı arttırmak

* Meslektaşlarımla iletişim ağını genişletmek

* Her seferinde ufak hedefler koyarak büyük hedefe ulaşmak, günlerimi anlamlı kılmak

* Spora hafta içi yürüyüşlerini eklemek

* Fırsat bulabilirsem, pilatese başlamak

17 Aralık 2019 Salı

Yılbaşı süsü dikiş atölyesi

Geçen pazar Antalya Kültür Sanat Merkezi'nin o kadar tatlı bir atölyesi vardı ki, yürüyüşü filan o haftasonu için atlayıp, etkinlikten bir ay önce kayıt oldum. Annem dikiş dikmeyi bildiği için ilk defa ortaokulda patron çıkarıp kendime şort ve bluz takımı dikmiştim. Sonra uzun yıllar tekrar dikişle ilgilenme fırsatım olmadı. Ancak 6-7 yıl önce kendime bir bluz dikmek için heveslendim. Modeli orijinal, uzun kollu bir bluz, sanırım 42 beden patron çıkararak dikmiştim ve bana bol gelmişti, yine de nadiren kullandım. Geçenlerde elime geçti ve bana dar gelmeyen bluzler azaldığı için gözdem bu aralar :)

Neyse atölyeye dönelim, minik süsler yapacağımız için zorlanmayacağımı bilerek gittim. Atölye süresi 2 saatti ve ben 1 tane süsü tamamlayabildim.


Bizim yılbaşı ağacımız böyle, üzerinde süsümü görünce mutlu oluyorum :)

Bu iki saat içinde elle makine dikişi ve gizli dikiş öğrendim. Önce iki kat kumaşın ters tarafına kalıpla deseni çizdik, tersten diktik ve kumaşı çevirdik. İçine boncuk elyaf doldurup gizli dikişle kapattık. En son düğme dikip süsledik. Atölyede biz gelmeden hazırlanıp konulmuş malzemeler şu şekildeydi:


Beyaz yıldızlı kumaşa da yılbaşı ağacını başladım ama dikmeyi bitiremedim. Bazı katılımcılar iki ürün çıkartabildi. Ayrılmadan önce de atölye arkadaşlarımızla böyle bir görüntü verdik. Birbirimizi tanıma fırsatı pek bulamasak da tatlı anlar paylaştık :)

15 Aralık 2019 Pazar

Film yorumu: Hayatımın Yolculuğu

Baş rollerinde Robert Redfort ve Nick Nolte'nin olduğu filmde iki eski arkadaşın ileri yaşlarına rağmen 5 ay sürecek bir doğa yürüyüşüne çıkmaları konu ediliyor. Ormanların içinden pek çok şehir geçip, dağ bayır aşacaklardır. Yolda çeşitli maceralar yaşarlar, bazısı gerçekten caydırıcı niteliktedir. Kar, kış yol alırlar ama yine de yolculuğun büyük bir bölümünü tamamlayana kadar yılmazlar.



Filmi ilginç kılan yanı, iki arkadaşın birbirinden çok farklı hayatlar yaşamış olması, karakterlerinin de birbirine zıt olması. Belki de bundan dolayı yol boyu konuşacak konuları hiç bitmez ve birbirlerine eşlik etmekten zevk alırlar.

Doğa yürüyüşlerini sevdiğim için ben izlerken çok zevk aldım ama bu sporu yapın ya da yapmayın zevk alabileceğinizi düşünüyorum. Yeni haftaya zinde başlayabilmek dileklerimle...

Film yorumu: Nobel Adayının Karısı

Bu ara film yorumlarına ağırlık verdim, bunun sebebi yağmurlu havayı evde değerlendirmek istemem. Bu sabah hafif bir kahvaltıdan sonra kendime nispeten az şekerli irmik helvası yapıp yanına da kocaman bir kupa filtre kahve yaptım. İkisiyle birlikte film keyfine başladım. Daha önce not aldığım bir filmdi...


Film edebiyat dalında nobel ödülünü kazanan bir adamın bilgilendirilmesinden, ödül törenine uzanan bir kesiti anlatıyor. Okuma listeme baktım da Maviye İz Süren blogunun tanıtımı sonrasında karar vermişim izlemeye... 

Ödülü almaya ailesiyle birlikte İsveç'e giden adamın hayatının romanını yazmak isteyen bir öğretim görevlisi peşindedir. Aileyi zor bir durumda bırakır çünkü bu ailenin bazı sırları vardır... 

Film cinsiyet ayrımcılığına vurgu yapıyor. Böyle bir eş olmayın diyor bana göre, bir erkeğin gölgesinde kalmak yerine, kadın olarak kendi başarılı kimliğinizi ele geçirin ve bunu taşıma cesareti gösterin. 

Filmi anlatmak süprizleri bozmak olur, fragmanını aşağı bırakıyor ve izlemenizi tavsiye ediyorum :)

Japon Anime: Kurt Çocuklar

Merhabalar, gece yarısına çok az kaldı ve ben bu yazıya başlamış bulundum. Geçen sene yılbaşında bu saatlerde mim soruları cevaplandırıyordum ve tam 12'de yayınlamıştım. Bu sene de dayım bize gelirse muhtemelen aynı şeyi yapacağım, çünkü yemek yenip herkes köşesine çekildikten sonra annem ve dayım uyuklamaya başlıyor, ben tek başıma 12'yi bekliyorum :) 

Gelelim animemize, filmin yorumunu Şemsiyenin Altındaki Kız blogunda okuyup, merak etmiştim. Bugün biraz çizim işiyle uğraştıktan sonra izledim. Uzun kış geceleri için ideal, uzun ve insanı sarıp sarmalıyor. Ayrıca içinizi ısıtacak büyüklükte bir anne sevgisi işleniyor.


Üniversitede okuyan Hana, derste dikkatini çeken gizemli bir gençle tanışır. Birbirlerine aşık olurlar, birkaç buluşmadan sonra genç kendiyle ilgili gerçeği, kurta dönüşebildiğini açıklar. Hana gence çok bağlı olduğu için korkmaz ve birlikte olurlar...

İlişkileri ilerler ve iki çocukları olur, gencin başına gelen olaydan sonra Hana'nın hayatı tamamen değişir. 

Film çok eğlenceli, anlatıp tadını kaçırmayayım. Evin sıcak bir köşesine yerleşip kestane yiyerek sonra sıcak çikolata içerek filan izleyin, ben öyle yaptım :))

11 Aralık 2019 Çarşamba

Portakallı Trifle (Benim yaptığım versiyonu)

Merhabalar, İngilizlerin meşhur tatlısı Trifle'den daha önce bahsetmiştim. Malzemelerin bir kısmını almış bekletiyordum. Dün akşamüstü yaptım, arkadaşımla yedik. Benim yaptığım şekliyle tarifini tekrar vereceğim. Şeker karşıtı annem bile beğendiyse gerçekten güzel olduğunu söyleyebilirim.



Bu arada tatlıyı yapmak için çarşıda kupları arayıp almam ayrı bir maceraydı :)) 

Malzemeler:

Kedi dili bisküvi
1 paket krem şanti
1 paket labne peyniri (180 gr)
1/2 bardak süt krem şanti için ve 1/2 bardak bisküviyi ıslatmak için
1 portakal
1 avuç fındık
Bitter damla çikolata
1,5 çorba kaşığı şeker

Yapılışı:

Fındıkları rondodan geçirip bir kaseye alın. Daha sonra rondoya süt, krem şanti ve labne peyniri koyup karıştırın. Portakalı dilimlere ayırıp şekerle birlikte bir taşım, salan suyunu çekene kadar pişirin ve soğumaya bırakın. Bu kuplar biraz büyük, bende bu malzemeyle 3 adet çıktı. Kedi dili bisküviyi ikiye bölüp süt ile ıslatın, tabanına yerleştirin, üzerine portakal dilimini üçe bölüp istediğiniz miktarda, fındık kırığı, damla çikolata, 2 kaşık krema, tekrar kedi dili bisküvi ve aynı malzemeleri katman katman dizin.  

Çok pratik, yarım saatinizi bile almıyor. Afiyet olsun :)

29 Kasım 2019 Cuma

Çizimlerim ve okuduğum kitaptan alıntı

Merhabalar, bundan önce ders notu gibi yazdığım, yeryüzünün alt katmanları ile başlayan yazımın devamı gelecek, beni teşvik ettiği için Akela'ya teşekkür ederim. Bu sefer konuyu farklı kaynaklardan araştırıp bir sentez yapacağım, jeoloji ağırlıklı bir yazı olacak.

Dün akşam biraz da stresimi azaltmak, rahatlamak için içimden çizim yapmak geldi. Daha önce bir süre resim dersi alıp karakalemden başlayıp, suluboya ve daha sonra yağlıboya resimler yapmıştım hocamın atölyesinde. Dün yaptıklarım basit çizimler, zaten amacı da yorulmadan eğlenmek.

Kartanesi desenleri


Çizimleri Pinterest'te gözüme kestirdiğim desenleri örnek alarak yaptım. Bayağı keyif aldığımı söyleyebilirim. İçimden geldikçe defterimi doldurmayı planlıyorum :)

Bu ara Patrick Rothfuss'un Rüzgarın Adı kitabını okuyorum. Kitap 736 sayfa, dolayısıyla kitabı bitirip yorum girmem bayağı zaman alacak. Ben de ara ara kitaptan beğendiğim bölümleri paylaşmaya karar verdim.

Şu ana kadar 69 sayfa okudum ve romanın merkezinde bir hancı var. Tarihçi O'nu bulup geçmişteki hikayesini anlatmasını istiyor, ikna ettikten sonra bir taraftan da kayıt tutuyor. Şöyle başlıyor hikayesine hancı:

"Adım Kvothe. Aşağı yukarı 'Kıvote' diye okunur. İsimler önemlidir, çünkü size bir insan hakkında çok şey söylerler. Birinin duymaya hakkı olduğundan çok daha fazla isim duydum.

Ademler bana Maedre derler. Telaffuz şekline bağlı olarak bu, "Alev", "Gök gürültüsü" ya da "Kırık Ağaç" anlamına gelebilir.

Beni görecek olursanız "Alev" ismi hemen aklınıza gelir. Parlak kızıl saçlarım var. Birkaç asır önce doğsaydım herhalde iblis diye yakılırdım. Saçımı hep kısa kessem de pek asidir. Kendi haline bırakılırsa dimdik durur ve beni alev almışım gibi gösterir. 

"Gök Gürültüsü" adınıysa, güçlü bariton sesime ve küçük yaşlarda aldığım epey bir sahne eğitimine borçluyum. 

"Kırık ağaç" adını hep önemsiz buldum. Tabii şimdi düşününce, bunun kısmen de olsa gerçeği yansıttığını kabul etmeliyim.

İlk hocam bana E'lir derdi, çünkü akıllıydım ve bunun farkındaydım. İlk sevgilim bana Dulator derdi, çünkü telaffuzu hoşuna giderdi. Bana Shadicar, Eli Hafif ve Altı Tel dendiği de oldu. Kansız Kvothe, Esrarengiz Kvothe, Kralkatili Kvothe de dediler. Bu isimlerin hepsini hak ettim. Hepsinin bedelini ödedim. 

Ama Kvothe olarak yetiştirildim. Babam bir keresinde bunun "bilmek" anlamına geldiğini söylemişti. 

Tabii bana daha başka çok şey de dendi. Bunların çoğu kaba sözlerdi, lakin çok azı hak edilmemişti. 

Uyuyan höyük krallarından prensesler kaçırdım. Trebon kasabasını yakıp kül ettim. Felurian'la bir gece geçirdim ve hem canıma hem de aklıma mukayyet olabildim. Çoğu insanın alındığından daha küçük bir yaşta Üniversite'den atıldım. Başkalarının gündüz gözüyle ağızlarına almaktan bile korktukları yollardan, ay ışığı altında geçtim. Tanrılarla konuştum, kadınlar sevdim ve ozanları ağlatan şarkılar yazdım.

Belki beni duymuşsunuzdur." ...

Neşeli, keyif dolu ve huzurlu bir haftasonu diliyorum hepimize :)

27 Kasım 2019 Çarşamba

Dünya yüzeyinin alt katmanları nasıldır?

Merhabalar, başlıktan da anlaşıldığı üzere bu yazım biraz jeoloji ders notu kıvamında. Popüler bilim kitapları yazarı ayrıca fen ve teknoloji kitapları yazmış olan Çağlar Sunay'ın 50 Soruda Evren kitabı geçti elime. Kitapta genellikle astronomi konuları ön planda ancak ben en sevdiğimiz gezegen Dünya ile ilgili bir bölümü seçtim derleyip sizinle paylaşmak için :)

Yeryüzeyinde yaşadığımız için bu kısımla ilgili bilgilerimiz doğal olarak mevcut çoğumuzda ama yeraltı biraz bilinmez ve gizemli kalmış, en azından benim için. Bu yüzden yerin alt katmanlarının özelliklerini öğrenmek, ya da pekiştirmek bize daha çok şey katacak diye düşünüyorum...


Milyonlarca tür canlının, yüzlerce çeşit mineralin, suyun, buzun, su buharının, atmosferdeki değişik gazların bulunduğu gezegenimizin yüzeyi gerçekten de madde çeşitliliği açısından çok zengindir. Ne var ki aynı durum yüzeyin 30-40 km altından aşağılarda, yani gezegenin yüzde 99’luk bölümünde, hiç de öyle değildir. Orada yalnızca sıcak, yoğun kayalar, mineraller ve metal karışımları vardır. Dünya, tıpkı bütün karasal gezegenlerde olduğu gibi, üç temel katmandan oluşmuştur: Çekirdek, manto ve kabuk. Bu katmanların içerikleri ve yapıları farklıdır; yoğunluk, sıcaklık ve basınç merkeze inildikçe artar. Çekirdek ve manto hakkındaki bilgilerimiz sismik dalgalar, manyetik alan çalışmaları ve laboratuvar deneyleri gibi dolaylı araştırma ve incelemelere dayanır. Çünkü üst manto dışında bu
katmanlardan doğrudan kaya örneği elde edilemez.

Dünya’nın merkezinde 6900 km çaplı çekirdek bulunur. Çekirdek demir ile nikelden oluşmuştur. İki farklı bölümü vardır: dış çekirdek ve iç çekirdek. Dışta kalan 2250 km kalınlığındaki erimiş, metal tabaka (dış çekirdek), katı olduğu düşünülen 2400 km çaplı bir küreyi (iç çekirdek) sarar. Dış çekirdeğin sıcaklığı 3800°C kadarken,  iç çekirdeğin 4500°C kadardır. Çekirdeğin hâlâ bu denli sıcak olmasının temel nedeni, içerdiği potasyum-40, uranyum-238, uranyum-235 ve toryum-232 gibi radyoaktif izotopların bozunması sırasında ortaya çıkan ısıdır. 

Plaka tektoniği etkinliklerinin kaynağı çekirdeğin bu ısısıdır. Dış çekirdekte elektriksel olarak iletken, sıvı haldeki demir ve nikelin hareketinin (oluşturduğu akımların) Dünya’nın dönüşüyle birlikte Dünya’nın manyetik alanını meydana getirdiği düşünülmektedir.

Çekirdeğin üstünde manto yer alır. Mantonun büyük bölümü demir ve magnezyum açısından zengin, yoğun kayadır. Yerkabuğuyla mantonun en alt bölgesi arasındaki büyük sıcaklık farkı, yüksek basıncın da etkisindeki mantoda milyonlarca yıl süren konveksiyon akımlarının oluşmasına ve böylece ısı iletimine yol açar. Bu süreçte, tıpkı sıvılarda olduğu gibi, sıcak madde yükselir, soğuyan (daha ağır) madde de çöker. Litosferi oluşturan plakaların hareketinin de temelinde bu ısı iletimi yatar. Mantonun en üst kısmıyla yerkabuğuna birlikte litosfer denir.

Litosfer tek bir bütün halinde değildir. Kırılmıştır ve kırık parçalara plaka adı verilir. Yerkabuğu on milyonlarca kilometrekare büyüklüğündeki yedi büyük ve çok sayıda küçük plakadan oluşur. Bunların en büyüğü olan Pasifik plakası 108 milyon kilometrekare genişliğindedir. Plakalar, altlarındaki mantonun yarı erimiş haldeki bölgesinin üstünde “yüzer”ler.

Umarım konu ilginizi çekmiştir. Başka bir yazımda da yer kabuğu, kıtaların ve dağların oluşumu, deprem ve yanardağlardan da bahsetmemi ister misiniz? Gelecek yorumlara göre bu konularda da bir derleme yazısı hazırlayabilirim :) Selam ve sevgiler...

Kaynak: 50 Soruda Evren - Çağlar Sunay

12 Kasım 2019 Salı

Mim: Hakkımda bilmediğiniz 11 şey

Merhaba bu mimi cevaplandırmak istiyorum ve yine Şemsiyenin Altındaki Kız blogunda rastladım, cevaplarını okumak hoşuma gitti. Soruları cevaplayacak olan için sorular biraz zorlu gibi göründü bana ama başlayınca, cevaplar kendiliğinden klavyemden akar diye düşünüyorum bakalım nasıl olacak...


1. Kendinde sevmediğin özelliğin nedir?

Tembelliğim demek geldi aklıma ama artık tembellik yapmıyorum pek. Eskiden birşeye başlamak zor gelirdi, bayağı aştım bu durumu. Çok uyumam olabilir, erken de uyuyamam, bu yüzden sabahları geç kalkıyorum. Biraz erken kalkayım desem, gün içinde performansımı etkiliyor. Normal bir insanın uyku ihtiyacından fazla uyuyorum, sabahları açılmam da uzun sürüyor.

2. En büyük takıntın nedir?

Sağlıklı olma takıntım var. Kendimde veya ailemde sağlıkla ilgili en ufak sorun moralimi bozuyor, belki de hastaneye gitmenin bende stres yaratması yüzünden.

3. Kimsenin bilmediği sırların var mı?

Var ama genelde şeffaf bir yapım var. Birçok kimsenin ağzını açmadığı konuları rahatlıkla konuşurum. 

4. Hayattaki en büyük başarın nedir?

Akademik kariyer olarak birçok başarım var. Yüksek lisans yapmak, birçok yerli ve yabancı dergide makale yayınlamak, doktorayı bitirme aşamasında olmak... Doktora bitince en büyük başarım o olacak. Hevesle birçok şeye başlayıp bitirmekte zorlanıyordum, ilk gençlik dönemimde ders çalışmaktan sıkılıyordum. Şimdi çalışırken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmıyorum sanırım en çok bunu başarabilmek güzel. 

5. Seni en mutlu eden şeyler nelerdir?

Sevdiğimle vakit geçirmek. Yoğun bir günün ardından sosyalleşmek, arkadaşlarımla buluşup güzel bir mekanda eğlenmek ve yoğun bir haftanın ardından doğa yürüyüşü yapmak. Dans etmek. İşlerimi planlanan süreden önce bitirmek ki bu bende yeni birşey, böyle devam eder mi bilmiyorum :) 

6. En sevdiğin ünlü kim?

Önceden sanatını beğendiğim ünlülerle iletişim kurardım, o derece kendimi yakın hissederdim ama bunun sonrasında hep pişman oldum. O kişiye saygım kalmadı, dolayısıyla ürettiklerinin de takibini bıraktım. Instagram'da takip ettiğim, sevdiğim ünlüler var ama yorum yazmam, mesaj atmam. Sanırım, mütevaziliği ve bilgisiyle en sempati duyduğum ünlü, kimya nobel ödülünü kazanan bilim adamımız Aziz Sancar.

7. Şansa inanır mısın? Şans getirdiğini düşündüğün bir eşyan var mı?

Genelde pozitif, çalışkan ve hayata gülen insanlara hayat da gülüyor diye düşünüyorum. İyi rastlantıların da o insanların enerji alanıyla ilgili olduğunu sanıyorum, yani herkes kendi şansını kendi yaratıyor. Bu insanlardan biri olduğumu söylemiyorum ama olmak isterdim. Şans getirdiğini düşündüğüm bir eşyam yok ama sokakta bulduğum parayı şans parası olarak saklama gibi bir huyum var. Bir de Hac ziyaretine giden yakınımızın getirdiği hurmaların çekirdeklerini hala saklıyorum :)

8. Hayalindeki meslek ve nedeni?

Hayalimdeki meslek, şu an yaptığım meslek çünkü yapmaktan zevk alıyorum.

9. Kafan bozukken yaptığın şeyler nelerdir?

Şöyle dışarı çıkıp bir hava almak, akşam da olabilir. Bir arkadaşımı arayıp derdimi anlatmak. Whatsapp sohbeti, Instagram'da takılmak ve kitap okumak.

10. En sevdiğin film ya da dizi?

Star Wars serisini çok seviyorum, bir de James Bond serisini.

11. Kendine hangi sorunun sorulmasını isterdin ve cevabın ne olurdu?

- Buradan çook uzakta egzotik bir adaya tatil masraflarını karşılarsak 1 haftalığına gitmek ister misin? :D
- Evet :D

10 Kasım 2019 Pazar

Portakallı Trifle

Yarın 10 Kasım, Atamızı saygı, özlem ve rahmetle anıyorum. Her yeni gün hakkında yeni şeyler öğreniyorum ve hayranlığım artıyor, açtığı yolda ilerlediğimi düşünüyorum.

Trifle'ye bir seyahat dergisinde rastladım. İngiltere'nin Manchester şehrini anlatıyordu, meyveli ve kremalı Trifle'nin tadına bakmayı öneriyordu. Biraz araştırdıktan sonra bu ülkeye has ve bizim genellikle meyveli kup olarak bildiğimiz tatlı olduğu gün yüzüne çıktı. Rastladığım tarifler genellikle yaz meyveleri ağırlıklı; çilek, vişne gibi. Hatta donmuş meyve alırsanız ahududu, böğürtlen ve yaban mersini gibi meyvelerle orijinaline çok daha yakın bir tat elde edersiniz diye tahmin ediyorum. 

Metro'ya gitmeden önce her seferinde donmuş vişne veya kırmızı meyveler alayım diye niyetlenip önceliğim olmadığı için almayı daima unutuyorum ve artık pek umudum kalmadı. Dolayısıyla tatlının bir kış meyvesi olan portakalla yapılan versiyonunu görünce burada paylaşmaya karar verdim. Tarif Sofra Dergisi'nden, o yüzden denemeden önce gönül rahatlığıyla paylaşabilirim. Arkadaşımın bana geleceği gün yapacağım, telaştan fotoğraf çekmeyi unutmazsam burada yayınlarım :)


Malzemeler:

16-18 adet kedidili bisküvi


350 gram portakal reçeli

Yarım su bardağı portakal suyu

Kreması için:

200 gram labne peyniri

1 paket krem şanti (1/2 su bardağı süt ile hazırlanmış)

Süslemek için:

Ceviz

badem

parça çikolata

kurutulmuş meyve

şekerli draje


Yapılışı:

Portakal suyu ve reçel ile kedidili bisküvileri arzu ettiğiniz kıvamda ıslatın. Krem şantiyi, sütü ve labne peyniri bir kapta önce düşük, sonra yüksek devirde çırpın. Sertleşmesi için buzdolabında bekletin. Karışımı, 6 adet bardağa sırasıyla portakallı kedidili, biraz reçel ve labneli krema olacak şekilde yerleştirin (görüntünün şık olması için krema sıkma torbası kullanabilirsiniz). Üzerini isteğinize göre parça çikolata ya da kurutulmuş meyve, ceviz, badem ile süsleyin.

Not: Şeker miktarını kendimiz ayarlamak istiyorsak portakalı reçelden daha az şekerle kaynatıp kendimiz yapabiliriz ve kedi dili bisküvilerini ıslatırken portakal suyuna reçel koymayabiliriz.

5 Kasım 2019 Salı

Cinayet Süsü film yorumu

Dün akşam yine komşumla gittim filme. Açıkçası filmin konusunu okuyup gittiğim için, suç-gerilim türünde bir film zannediyordum. Arkadaşım komediymiş deyince pek inanasım gelmedi, ciddi modda başladım izlemeye. Bu arada Şule Uzundere'ye buradan çok teşekkür ediyorum, filmi bana O önermişti.


Gelelim filmin konusuna... İstanbul'da farklı yerlerde vücutları boyanmış ve etrafa renkli boyalar serpilmiş olarak, farklı biçimlere sokulmuş cesetler bulunur. Bir seri katili yakalamak için emniyetteki cinayet masası ekibi işe koyulur. Vakanın zorluğu karşısında yurtdışından bir suç uzmanı da ekibe katılır. Ayrıca Ankara'dan gelen bir emniyet ekibi delilleri inceler. Yabancı filmlerde izlediğimiz polislerin aksine cinayet masası ekibinin birçok acemilikleri olur ve ben bir yerden sonra kıkır kıkır gülmeye başlarım. Filmi anlatmayayım ama aradıkları kişi telefon açıp konum atana kadar başarılı olamazlar. 


Ben filmi çok beğendim, çok da komik buldum. Diğer yandan eleştiri içeren bir film, tavsiye ediyorum.

3 Kasım 2019 Pazar

Zümrüt Yeşil - Kerstin Gier kitap yorumu

Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer serisinin 3. kitabı Zümrüt Yeşil. Gwendolyn ve Gideon'un maceralarını yine merakla okudum ancak serinin diğer kitaplarına göre elimde biraz sürünen, okuması uzun süren bir kitap oldu. Sanırım bunun sebebi kitabın ilk yarısında diğer iki kitaptan farklı bir olayın gelişmemesi ya da yavaş gelişmesi. Daha sonra kitabı finale yaklaştıran heyecanlı kısımlar geldi. Bu cümlelerim sizi yanıltmasın, normalde çok hafif, eğlenceli ve kolay okunan bir seri. Benim işlerin yoğunlukta olduğu bir döneme de denk geldi, diğer bir sebep ise Instagram'da istemediğim kadar çok zaman geçirmem :)


İlk iki kitabın yorumlarına link vermek istiyorum ve bu kitaptan fazla bahsedip süprizleri bozmak istemiyorum:


Serinin kesinlikle okunması gerekiyor, şiddetle tavsiye ediyorum, yazarın az rastlanan bir hayalgücü var. Yakut Kırmızı 2018'in en beğendiğim kitabı olmuştu. 

Gideon kitabın başlarında Gwendolyn'den uzak durmaya çalışsa da daha sonra aşkları pekişiyor ve St Germen Kontu'nun maskesi düşüyor. Yine Ortaçağ'da bir baloya katılıyor çiftimiz, bu balo veya partilerde gelişen olaylar çok ilginç ve komik oluyor. Bu seferkinin sonunda Gwendolyn için hayatın sona erdiğini düşünürken olaylar bambaşka bir boyut kazanıyor. 

"Zaman durdurulamaz ama aşk için bazen durduğu olur" Pearl. S. Buck

"Aşık olanlar ölemez çünkü aşk, ölümsüzlük demektir" Emily Dickinson

İyi haftalar :)

1 Kasım 2019 Cuma

Blade Runner 1 (Bıçak Sırtı) film yorumu

Merhabalar, çoğunluğun izlemiş olduğunu düşündüğüm bir film yorumuyla geldim. Kült bir filmmiş ve benim bundan yeni haberim oldu. İzlemediyseniz tam izleme zamanı çünkü 1982 yılı yapımı film 2019 Kasım'ını anlatıyor. Tabi o yıllarda, günümüzde olabilecek bir distopya olarak fantazi dünyasının kapıları aralanmış...


Başrolde Harrison Ford'u izlemek, eski bir dostla özlem gidermek gibi birşey, üstelik gençlik yıllarında çekilen filmi seyretmenin ayrı bir güzelliği var. Müzikler, lise yıllarımda severek dinlediğim Vangelis'e ait. Film sanırım ülkemizde Bıçak Sırtı ismiyle vizyona girmiş ancak İmdb'de Ölüm Takibi ismiyle geçiyor. Filmi ilginç kılan bir diğer özelliği, devam filminde de Harrison Ford'u izleme şansı bulmamız, bu filmin 2017'de vizyona girmesi ve bu sefer olayların 2049 yılında geçmesi. Kısa süre içinde 2. Blade Runner'ı da izlemek istiyorum. 


Kısaca filmin konusundan bahsedeyim: Tyrell gibi çok büyük firmalar Replikant isimli, dış görünümü insana benzeyen robotlar üretmektedir. Dünya dışında bulunan ve tehlike arz eden kolonilere karşı kullanılan bu robotlar dünyaya geri döner. Burada insanlar için tehlike oluşturmaktadırlar ve Blade Runners ismi verilen çok özel polisler peşlerine düşer. Rick Deckard, bir grup Replikant'ı yakalamak için verilen görevi kabul eder fakat geldiği koca şehirde, iki milyon insan arasından bu insansı robotları bulup yakalamak hiç kolay olmayacaktır...

Makine ögrenmesi konusunda uygulama yaptığım için bana oldukça çekici gelen filmi herkese tavsiye ederim.


Yağmurlu, serin bir havayla ilk gününden kendini hissettiren Kasım hoş geldi, haftasonunuz mutlulukla geçsin :)

Not: Dün ben yazımı girdikten sonra Webtekno sitesinde de filmle ilgili bir yorum yayınlandı. Onu da okumak isterseniz: Bilimkurgu klasiği Blade Runner, 2019 dünyasını doğru tahmin etti mi?

26 Ekim 2019 Cumartesi

Karakomik Filmler

Komşumla eve yakın bir AVM'de filmi izlemek için sözleştik. Çarşamba akşamı gittiğimizde Perşembe günü biletlerin indirimli olduğunu öğrendik. 8 lira indirim bize önemli geldi ve planı ertesi akşama erteleyip kahve içip sohbet ettik. Arkadaşımın alacağı evin sahibi evi satmaktan vazgeçtiği için kredi başvurusu aşamasında yaptığı 900 tl masraf boşa gitmişti ve morali bozuktu. O'nu neşelendirmek için kahveleri ve pastayı ben ısmarladım :) Yılın bu vakitlerinde Starbucks'ın Cadılar Bayramı'ndan dolayı olduğunu tahmin ettiğim Pumpkin Spice Latte'sini deneyin. Amaaan sen de mi Starbucks diyorsun tepkisi verebilirsiniz ama kırk yılda bir'den birşey olmaz :))

Ertesi gün yine aynı yer ve aynı saatte buluştuk. Hemen biletlerimizi alıp salona geçtik. İlk film 2 Arada, diğer film Kaçamak. İki Arada fazla komik değildi ama sevimli bir filmdi. Bazı psikolojik öğeler de barındırıyordu sonlara doğru. Konu iyi işlenmişti, ayrıntılar güzeldi ve oyunculuklar göz doldurdu. Özellikle Cem Yılmaz'ın oyunculuğuna diyecek yoktu.


Aradan sonra başlayan Kaçamak ise bana biraz zorlama geldi. Aslında benim asıl merak ettiğim, uzayla ilgili bölümleri olan ve çok güleceğim diye hazırlandığım film buydu. Ama ilk filmin aksine beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Çok gülemedim ve Nasa'yla ilgili bölümler bile çekici gelmedi ama bu filmin de sevimli-sempatik yanları vardı. Sanırım bu Cem Yılmaz'ın Türklerin insancıl yönlerini ortaya çıkarmasından kaynaklanıyor. Bazı karakteristik özelliklerimizin altını çizerek bize gösteriyor, bunlara dışardan bakmak da hoşumuza gidiyor.

Film ortasında bittiverdi, hikaye yarım bırakılmış hissi yarattı. Sanki nasıl bağlayacağını bilememiş. Bu bana biraz acemice geldi ama genel anlamda filmi beğendik. Arkadaşımın keyiflendiğini söyleyeyim, benden çok güldü. Daha çok sinemaya gidelim diye konuştuk, ben de Türk filmlerine daha çok şans vermem gerektiğini düşündüm. Tavsiye ediyorum, mutlu huzurlu hafta sonları dilerim. 

22 Ekim 2019 Salı

Okul Mimi

Merhabalar, bu haftasonum kongre katılımı ve doğa yürüyüşüyle geçti. Haftaiçinde, yaptığım çalışma ve sunum hazırlama dolayısıyla okuldan hep geç çıktım ve cumartesi 2 sunum yaptım. Pazar günü de doğada 10km yürüdükten sonra akşamına artık yorgunluktan sızmıştım. Pazartesi gününü istediğim gibi, bir kitap kafede kahve içip annem ve arkadaşımla sohbet ederek ayrıca oradan ufak tefek alışverişler yaparak, sonrasında da ofisimde geçirdim. Yoğunluktan dolayı bir süredir bloga yazı yazamıyorum ve işlerim bittiğinde ilk aklıma gelen burası oluyor. O yüzden bugün Şemsiyenin Altındaki Kız Blogu'nda gördüğüm mimi cevaplandırmaya karar verdim :)


1. İlkokulda nasıl bir öğrenciydin? 

İlkokulu farklı 2 okulda tamamladım. İlk başladığım okul Mersin'in Erdemli ilçesindeki Akdeniz İlkokulu'ydu. Öğretmenim çok iyiydi ve okul başlar başlamaz bize disiplinli çalışmayı öğretti. İlkokul 1'i bitirdiğimde okuma yazmayı öğrenmiştim üstelik çok güzel bir yazım vardı. 2. sınıfta Antalya'ya taşındık, sınıfın durumu benden kötüydü. Eğitim oradaki kadar disiplinli değildi, ben de gevşedim tabi biraz. Daha sonra da öğretmenin gözde öğrencilerinden olamadım ama Anadolu Lisesi sınavlarına hazırlanırken kendimi toparladım.

2. Dostluk kavramına inanır mısın?

Eskiden daha çok inanırdım, öğrenciyken... O zaman çok büyük problemlerimiz olmazdı dolayısıyla hepimiz birbirimizin derdini rahatlıkla taşır, çözüm arardık. Yaş alınca daha ciddi dertler ortaya çıktı ve artık kimse kimsenin sorununu taşıyacak kadar hafif değil. Şimdi sorunlar büyük; işsizlik, sağlık, aşksızlık, sevgisizlik, çocuk yetiştirme... Dolayısıyla yakın arkadaşlarıma bile dertlerimi taşımak istemiyorum, zaten bunu yaparsanız o kişi sizden uzaklaşıyor. Ben de pozitif insanlardan hoşlanıyorum. Dert dinlerim ama umutsuz insanlarla sohbeti sevmiyorum, enerjimi emiyorlar. Ama bir arkadaşım zor durumda olursa dost eli uzatırım, örneğin hastaneye yatan bir arkadaşıma refakat ederim.

3. Okul hayatında zorlandığınız ders veya dersler ya da önerileriniz var mı?

Ezbere dayalı derslerde iyi değildim. Biyoloji, tarih gibi derslerde fazla başarılı olamadım. Fizik en sevdiğim dersti lisede, şu an uğraştığım iş de fiziğe dayalı. Matematik herhangi bir konuya dayandırılmadığı için bana daha anlamsız geldi. Üniversitede Harita Mühendisliği okudum. Orada da sözel, ezbere dayalı derslerde zorlanmıştım. Örneğin Kamulaştırma ve Kadastro hukuku... 

4. Öğretmeninizle yaşadığınız komik bir olay var mı?

Lisede bir tarih dersinde üç arkadaş komik şeyler çizip gülüyorduk. Hoca da birşeyler anlatıyor, bize arka planda ninni gibi geliyor, neyden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrimiz yok. O kadar çok gülüyoruz ki görünmemek için sıranın altına saklanmışız gözümüzden yaşlar geliyor. Sonunda hoca bizi tahtaya kaldırdı, biraz azarladıktan sonra konuyu bizim anlatmamızı istedi. Biz de çıt yok, baktım diğer arkadaşlar başlarını eğmiş devamlı yere bakıyor. Böyle olmayacak diye geçirdim aklımdan, özür dileyip hocadan anlatmasına devam etmesini istedim. Daha çok sinirlenip birer tokat atabilirdi ama yapmadı, bizi sıralarımıza gönderdi. Ve o gün o hocayı daha çok sevmeye başladım, minnettar kalmıştım. 

Şimdi okula müdür olmuş o hocamız. Facebook'ta beni ekledi ve her paylaşımımı beğeniyor :) Mutlu oluyorum, acaba hatırlıyor mu o olayı? :)

5. Hiç sınıf başkanı veya yardımcısı oldun mu?

Tam hatırlamıyorum ama yardımcısı olduysam da başkan hiç olmadım sanırım.

6. Hiç öğretmen olmayı düşündün mü?

Annem öğretmen olmamı istiyordu ama ben istememiştim. Lisede öğretmenlerle çok dalga geçen öğrenciler vardı, o duruma düşmek hiçbir zaman istemedim. Ama üniversitede öğretmeyi seviyorum. Öğrenciler eskisi kadar olmasa da daha olgun. Biz çok daha fazla saygılıydık üniversite hocalarımıza karşı. Burada gençler bazen asabi ve tehlikeli olabiliyorlar, bazı hocalarımız mecburen sularına gitmek zorunda kalıyor. Benim sınıfımda öyle bir gerilim yaşanmadı ama sorunlu bir genç vardı, devamlı kendisiyle ilgilenilsin istiyordu ve yaptığı hatada suçu size atıyordu. Ben bununla baş edebildiğim için üniversite hocalığını sevdim. Hayatım boyunca yapmak isterim.

Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur. Olayları hatırlamak ve yazıya dökmek güzeldi benim için. Şemsiyenin Altındaki Kız'a teşekkür ediyorum. O'nun mimini de okumak isterseniz bir TIK.

Herkese sevgiler :) Mutlulukla geçen bir hafta diliyorum...

12 Ekim 2019 Cumartesi

Siz yaptığınız işsiniz (VE bu iyi birşey)

Yine bir motivasyon yazısıyla geldim. Haftaya cumartesi bir kongrede iki bildiri sunacağım ve çalışmalarımı ilerletmek için bugün de okuldayım. Hedeflediğim kısmı bitirince kısa bir yazı yazmak istedim ve yine okuduğum bir medium.com makalesinden esinlendim. Bu sefer yazı dizi halinde haftalarca sürmeyecek :)) sadece makalenin birkaç can alıcı kısmından bahsedeceğim...

Gerçek ve Adalet adlı Estonya klasiklerinden bir kitapta para kazanmak için birkaç yıl orduya yazılmayı düşünen bir çiftçinin oğlu konu edilir. Bu durum çiftçiyi endişelendirmektedir savaşa gidip dönmeyen birçok genç örnek teşkil etmektedir. Baba ise yıllarca emek vererek çiftliği oluşturmuş zamanla burayı oğluna bırakmayı hayal etmiştir. Çiftlik iyi kazandırmaktadır ancak bu durumda bile hala emek vermek gerekmektedir. Oğlu ise eve ekmek getirmenin daha kolay yolları varken neden çiftçilik yapması gerektiğini babasına sorar. Babasından cevap alamaz ve böyle bir işin ancak sevgiyle yapılabileceğini ekler.

Yaşlı adam uzun süre sessiz kalır, sonra ağzından şu sözler dökülür "Çalış ve terle, ardından sevgi gelecektir..."
Vincent Van Gogh
Oğul gibi olmayın ve yarım sevdiğiniz bir işi geçici bir süre yaparım diye yıllar boyu biriktirdiğiniz tecrübeyi harcayıp yeni bir işe dalmayın. Bu macera düşündüğünüz gibi olmayabilir. Bunun yerine sınırsız yoğunlukta mesleğinize dalın. Sadece bir anlığına duygularınızı ve egonuzu bir kenara bırakın ve yanlızca işe odaklanın. Bu sürece güvenmek için cesaretli olun. Ardından sevgi gelecek...

Vincent Van Gogh
Makale kısaca bunları söylüyor. Bu konuda farklı fikirler olabilir ama şu an işime motive olabilmem için bana tam zamanında geldi. Çünkü mesleğimi bırakıp farklı işler denemek ara sıra gündemime giriyor, özellikle sıkışınca ve bu performansımı düşürüyor. En son bir akrabamın boşa kürek çektiğimi söylemesiyle ortamımdan uzaklaşır gibi oldum, oysa burası benim evim ve burada mutluyum...

Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Akşam Şehrazat Balesi'ne gideceğim o yüzden biraz kısa kesmek zorundayım, mutlu bir haftasonu diliyorum :)

11 Ekim 2019 Cuma

Kaleiçi 4. Old Town Festival'i izlenimlerim

Öncelikle Barış Pınarı Harekatı'na katılıp şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet ve yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Mekanları cennet olsun. Ne yaparsak yapalım aklımızın bir köşesinde Mehmetçiklerimiz oluyor...

Dün bir arkadaşımla konuşup festivale gitmeye karar verdikten sonra okul çıkışı buluştuk.  Kaleiçi'nde festival zamanı birçok sokakta etkinlik oluyor, biz tüm etkinliklerden sonra başlayan görkemli konsere gidelim dedik. Buluştuğumuz saatte önümüzden kortej geçiş yapıyordu, kortejde müzik yapan bir grup ve çeşitli ülkelerin temsilcileri, ellerinde ülke isimleri yazan plakalarla yürüyorlardı. Onları arkamızda bıraktıktan sonra Kaleiçi'nin sokaklarına daldık. Benim birkaç sene atölyesinde kurs aldığım ve dört-beş sene önce vefat eden resim hocam Muhittin Selamet anısına atölyesinin bulunduğu sokakta da etkinlikler vardı. Çok sevdiğim hocama gösterilen vefa güzeldi ama  atölyesine bakınca hala içim cız ediyor. Konser alanına doğru ilerlerken kurdele ile adeta bir kapı gibi örtülmüş sokağın öbür tarafında bir gruptan mistik ezgiler yükseliyordu. Dinlemesi oldukça keyifli olan bu grubun ön tarafında, kurdelelerin arasında fotoğraf çektirip biraz zaman geçirdik.


Bir kaç ara sokağı geçmiştik ki, kortejin bandosunun sesini duyduk, "Haydi biz de katılalım" diyerek sesin geldiği sokağa daldık. Aralarına karışıp yürüdük, herkes bize el sallayıp, videoya alıyordu. Biz de gülümseyerek karşılık verip grupla birlikte konser alanına geldik. Grup protokol olarak sahnenin en önüne doğru yönlendirilirken biz de farkettirmeden içeri girdik. Böylelikle konseri 3. sıradan izledik :)


Ukrayna gecesi olduğu için önce Ukrayna halk dansları ve yerel müziğini dinledikten sonra dünyaca ünlü grupları Kazka sahneye çıktı. Gerçekten çok başarılı bulduğum grubun başarılı performansına, müziğine kendimizi bıraktık. Dün gece Ukrayna'ya gitmiş gibi olduk ve bu çok hoşumuza gitti :))

8 Ekim 2019 Salı

Baharatlı kurabiye

Pazar günü "birşeyler yapayım" diye niyet edip, canım tuzlu kurabiye isteyince seviminaskanasi.com'da "Çay saati için kolay tarifler" bölümünde gezinip rastladım bu tarife. Tuzlu ve baharatlı kurabiye... Aslında içinde şeker de var, tatlımsı bir tuzlu kurabiye :)

Malzemeler

100 gr tereyağı
1/2 su b. biraz az çiçek yağı
2 yemek k toz şeker
2 tatlı k kırmızı pul biber
2 tatlı k nane
2.5 yemek k çörek otu
1 yemek k sirke
1 çay k tuz
1 paket kabartma tozu
1 yumurtanın sarısı üzerine sürülecek beyazı hamurun içine
3 su b. un
Unun aldığı kadar birkaç kaşık yoğurt

Yağı eritip tüm malzemeleri ve yumurta beyazını karıştıralım. Elimizle şekil verip yağlanmış tepsiye dizelim. Önceden 170 dereceye ısıtılmış fırında 20 dk kadar pişiriyoruz. 

Baharatlı olması ayrı bir lezzet katıyor, ben çok beğendim. Ayrıca çok da pratik, afiyet olsun :)

5 Ekim 2019 Cumartesi

Çekilişimin Kazananı

Merhabalar, çekilişim sonuçlandı. Katılım şartlarını yerine getiren az kişi olsa da bu kişilerin dikkatli davranıp şanslarının yüksek olması güzel oldu bence. Çok teşekkür ediyorum, katılımınız benim için önemli ve değerliydi. Bloğumun 4. yaşı için güzel dileklerde bulunan herkese de ayrıca teşekkürler. Kazanan arkadaşımız:


ŞULE UZUNDERE BLOG


Şule Hanım'ı tebrik ediyor, katılan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Çekilişi nasıl yaptığımı merak ediyorsanız, isimleri hazır kesilmiş aynı boyutta kağıtlara yazıp, dikkatli bir biçimde katlayıp, şapkamın içinde iyice karıştırdım ve annem çekti.

Herkesle başka çekilişlerde görüşme dileğiyle, mutlu haftasonları diliyorum :)

2 Ekim 2019 Çarşamba

Fındıklı Üzümlü Kurabiyeler

Merhabalar, aslında bu tarifi yazmaktansa önce bu pazar günkü maceralı doğa yürüyüşünü yazsam sanırım daha fazla ilgi çekerdi. Yazdığım tariflere henüz "Denedim güzel oldu" gibi bir yorum hiç gelmedi, genelde "Eline sağlık" ve "afiyet olsun" lar geliyor :D Ben yine de belki tekrar yaparım düşüncesiyle kendim için de yazıyorum...

Bu pazar neler mi oldu? Doğa yürüyüşü için Manavgat'a gittik. Etkinlik sayfasına kısa parkur diye yanlış yazılmış, aslında uzun parkurmuş. Yürüdüğümüz yerler çok dik iniş ve çıkışlıydı, üstelik yerdeki kuru çam pürleri inanılmaz kaygandı. Dolayısıyla ben iki kere düştüm. Gözüme bir çam ağacının daldaki pürü girdi bir de üstüne o akşam grip oldum. Şu ara griple boğuşuyorum ve burnum nefes alamayıp rahatsızlık verdiğinden sabahları erken uyanıyorum. İlk iki gün gözüm ağrıdı ve bacağımda kocaman bir morluk var. Kaslarımın ağrısından bahsetmiyorum bile...

Neyse bunu belki sonra detaylı yazarım. Şimdi tarifimize geçelim. Evinizdeki malzemelerle kolaylıkla yapabileceğiniz bir tarif, ben ekstradan hiçbir şey satın almadım. Fındık ve üzüm aşure malzemelerinden, annem bu sene bir türlü aşure yapmaya yanaşmadı. Bizden de komşulara böyle birşey gitti :D

Bu arada, blogumun 4. yaş çekilişi hala devam ediyor, katılım için son 2 gün!! Postu birkaç önceki paylaşımlarım arasından bulabilirsiniz, yorumlarınıza e-mail adresinizi eklemeyi unutmayın!


Malzemeler:

-150 gr tereyağı
- 1/2 çay b. sıvı yağ
- 1/2 su b. şeker 
- 1 yumurta sarısı
- 1 çay b. kuru üzüm
- 1 paket kabartma tozu
- Birkaç kaşık yoğurt (unun aldığı kadar)
- 3 su b. un

Üzeri için:
- Kıyılmış fındık içi
- 1 yumurta beyazı
- 2 çay k. toz şeker

Üzümleri ılık suya koyup bekletiyoruz. Yağı eritip şekeri ilave ediyoruz. Ardından diğer malzemeleri karıştırıp yoğuruyoruz. En son üzümün suyunu süzdükten sonra 1 çay k. un serpip hamura ekliyoruz. Kurabiye şekli verdikten sonra önce yumurta beyazına sonra da kıyılmış fındık içine batırıp tepsiye diziyoruz. 170 dereceye önceden ısıtılımış fırında 25 dk kadar pişirip fazla kızarmadan alıyoruz.

Çok pratik ve lezzetli, yürüyüşümün de eşlikçisi oldu, afiyet olsun :)