29 Mayıs 2018 Salı

Pisagor'u daha yakından tanıyalım

Pisagor'u araştırdığımda karşıma gerçekten ilginç bir kişilik çıktı. Daha ilkokulda dik açılı üçgenle ilgili teoremini öğreniyoruz ama nasıl bir insan olduğunu hiç merak ettiniz mi? Ben okuduğum bir yazıda adı geçince kendi adını bir teoremde yaşatmayı başaran bu filozofu daha detaylı tanımak istedim. Böylelikle kütüphanede kısa bir araştırma yapıp hakkında yazılmış iki kitap aldım ve bunlardan okuduğum ilgi çekici bilgileri derledim.


M.Ö. 565 yılında Doğu Ege'de bulunan Yunan adası Sisam'da doğdu. Yunanca'da filozof "bilgiyi seven" demektir ve Pisagor kendini böyle tanımlayan ilk kişiydi. Önceki filozoflar "bilge kişi" anlamına gelen sofist olarak biliniyordu. İlk matematikçi, ilk filozof ve ruh göçüne inanan ilk kişiydi. Kosmos kelimesini O buldu ve dünyaya bu ismi verdi (Yunanca'da kosmos "düzen" anlamına gelir ve Pisagor dünyaya "mükemmel uyumu ve düzeni"nden dolayı bu ismi verdi).

Pisagor'un babası Mnesarkhos Suriye'ye bir yolculuk yapmayı tasarlıyordu. Ancak bu yolculuğun kendisi için yararlı olup olamayacağını bilmediği için bu konu üzerinde Tanrı sözcüsüne danışmak istemişti. Tanrı Apollon'un rahibesi bilici kadın Pythia olumlu sözlerle Mnesarkhos'u tasarladığı yolculuk konusunda yüreklendirdi. Bu arada birşey daha söyledi, Mnesarkhos karısını da yanında götürmeliydi, bu da nedensiz değildi. Kadın hamileydi çünkü ve bu yolculuk sırasında bir erkek çocuk dünyaya getirecekti. Çocuk büyüdüğü zaman hem güzellik hem de akıl yönünden herkesten üstün olacak, insanlığın gelişimine çok büyük katkılarda bulunacaktı. Gerçekten bu kehanetler gerçekleşmiş ayrıca Pisagor bir din kurmuştur. Bu yüzden peygamber olarak da anılmaktadır. Ancak bu dinin müritlerinin uyması gereken tebliğler oldukça saçmadır. Yere devrilmiş herhangi birşeyi kaldırmaları ya da bir sırığın üzerinden geçmeleri yasaktı. Ayrıca çiçek kopartmaktan ya da beyaz bir horoz yavrusuna dokunmaktan kaçınmalıydılar. Ve fasulye yemek kesinlikle yasaklanmıştı. Pisagor son yasağı, yeni bir mezara konulup üstü 40 gün boyunca gübreyle örtülünce, fasulye tanesinin bir insan biçimini almasıyla gerekçelendirerek açıklıyordu. Yani Pisagor reenkarnasyona inanıyordu, insanların hayvan veya bitki olarak tekrar bedenlenebileceğine... 

Buraya kadar Pisagor'un mistik düşüncelerine ağırlık versem ve de aslında mükemmel bir matematik dehasıydı. Pisagor'un birşey yazmamış olmasında ötürü yaşamına ilişkin çok az kesin şey biliniyor ki düşüncelerini izleyicilerinin düşüncelerinden ayırmak gerçekten imkansız. Yani teoreminin Pisagorcular tarafından keşfedilmiş ve ispatlanmış olması da mümkün. Ancak yapılan keşiflerin hepsi Pisagor'a mal edilmiştir. Pisagor müzikal uyumun orantılara karşılık geldiğini keşfetti. Oktavın orantısı 2:1'dir ve do ile fa arasındaki aralığın oranı 4:3'tür.

Gök cisimlerinin periyodik hareketi Pisagor'un matematiğe inancını daha da pekiştirdi. Başlangıçta doğal olarak dünyanın evrenin merkezi olduğu varsayılıyordu. Pisagor dünyadan uzaklıkları sırasıyla gezegenlerin düzenini (sanırım burada yörüngesi denmek isteniyor) hesapladı: Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Satürn. Bu bilinen en eski güneş sistemi kuramıdır. Daha önce kimse dünyanın dönen bir küre olduğunu ileri sürmemişti. Daha sonra geç Pisagorcular gezegenlerin güneşin çevresinde döndüğüne dair ilk kuramları oluşturdular.

Müziğin altında sayısal oranların bulunduğu keşfi ve oranların aynı zamanda gökleri yönettiği inancına dayanarak her şeyin sayıya göre işlediği sonucunu çıkarttı. Soyutlama, ispat, tümdengelimli usumlama: matematiğin bu başlıca üç özelliği eski Yunanlılar tarafından ortaya kondu ve bunları Pisagor'un kendisinin bulmuş olması çok güçlü bir olasılıktır. 

Umarım yazı hoşunuza gitmiştir. Pisagor teoremini herkesin bildiğini düşünerek bahsetmedim. Bu teoremin ispatını da yapmış, farklı kenar uzunluklarındaki üçgenleri incelemiş ve sadece üçgen değil farklı geometrik şekiller üzerine de çalışmıştır. 

Kaynaklar: 
1. Pisagor ve Teoremi - Paul Strathern
2. Pythagoras Bir Gizem Peygamberi - Derman Bayladı

26 Mayıs 2018 Cumartesi

Kitap yorumu: Şifacı ve Av / Virgina Boecker

Herkese merhabalar! Bir kitap yorumu ile karşınızdayım :) Virginia Boecker'in Cadı Avcısı serisinin 3. kitabı bu, bu kitapta iki hikaye tek bir kitapta toplanmış, Şifacı ve Av. İlk kitap Cadı Avcısı ve üzerinden bayağı zaman geçti ama okumuştum. İkinci kitabı atladım (Kral Katili) ve kitap fuarından bu kitabı aldım. Cadı Avcısı'nda olduğu gibi bu da çok beğendiğim bir kitap oldu. Hatta Kral Katili'ni de en kısa zamanda edinip okumaya karar verdim. 

Bu kitapta hikayeleri hangi sırayla okuduğunuzun önemi yok. Kitabın bir yüzü Şifacı diğer yüzü Av. Yani hikayelerin biri bitince kitabı ters çevirip okumaya devam ediyorsunuz. Ben Şifacı ile başladım.


Kitabı aldığımda tek hikayenin Şifacı olduğunu sanıyordum. Cadı Avcısı'ndaki şifacıdan çok etkilendim ve bu kitaba çekildim resmen. Hikayenin kısalığı biraz hayal kırıklığı yarattı, 2. kitabı okumadığım için olayların içine balıklama dalış oldu ama sakıncası yok, anlaşılıyor. Anlatım çok akıcı, olaylar ilgi çekici. İşin içine makul düzeyde duygular da girince iyice merak uyandırıcı bir hikaye olmuş. Şifacının sezgisel, merhametli, duygusal yapısı beni çok etkiledi, ilk kitapta da öyle olmuştu.


Av'da da Şifacı'da da iki karakter aynı: John ve Fifer. John şifacı ve ilk hikayede baş karakter. Fifer ise arkadaşı, Av'da baş karakterlerden biri. Diğer baş karakter ise hoşlandığı Schuyler. Schuyler bir hırsız ve ölümlü değil, insan olduğu zamanlarda ölümle burun buruna geldiği esnada bir ölümsüz olarak yeniden diriltilmiş, dolayısıyla Fifer'a göre çok yıl yaşamış biri ve başı beladan hiç kurtulmuyor. Aynı John gibi ben de ona sinir oldum ama değişik bir karakter olarak hikayeye renk katıyor.

Bu genç yetişkin romanı sizi günlük hayatınızın rutininde hayal kurmaya zorluyor ve kaygı ve stresinizi alıp götürüyor. Tavsiye ediyorum, ilgilenenlere iyi okumalar :) 

23 Mayıs 2018 Çarşamba

Film yorumu: Prenses Kaguya Masalı

Merhabalar :) Bu filmi, cumartesi sabahı bir arkadaşımla benim büroda birlikte kahvaltı yaptıktan sonra izledik. Bu arada, dikkat ettiyseniz bloğumun adı değişti, sebebi Yeni Yazı adında başka bir blog ve dergi olması, benim bu adı koyarken bu durumdan haberim yoktu. Google da kendi bloğumun adını yazdıktan sonra gelen sonucu gördükten sonra, çok kısa bir süre içerisinde adını değiştirdim. Yani çok düşünmedim üzerinde ama umarım beğenmişsinizdir :)


Trt 1 radyo kanalında sinema üzerine bir program yayınlanıyormuş, burada her hafta değerli bir film tanıtılıyormuş. Son programın kaydını da arkadaşım telefonuna kaydetmiş, filmin tanıtımını dinledik önce kahvaltı masasında. Isao Takahata tarafından yönetilen bir Japon çizgi animasyon filmi ve 8 yılda büyük emek harcanarak çekilmiş. Sahnelerin her biri ayrı bir suluboya şaheseri. Yanlız film çok uzun 2 saat 15 dk ve başlarında biraz sıkılıyor gibi oluyorsunuz. Belki de bu tarz bir filmin içine girmeniz için bir süre geçmesi gerekiyor. Filmi anlatarak tadını kaçırmak istemiyorum çünkü izlenmesi gereken bir film. Çocukluğunu taşrada geçirip gençliğinde şehire yerleşen kişiler kızın yaşamında kendilerinden bir parça bulacaklardır. Kızın çok mutlu geçen çocukluk günlerinden sonra şehir hayatı içerisinde ve büyüdükçe artan mutsuzluğu yürek burkuyor. Daha sonra kızın hayal dünyası ve rüyalarda mutlu olması (ki ben bu sahnelerde ağladım biraz) derken  dünyaya geldiği gibi büyülü bir şekilde ait olduğu yere geri dönmesi.

Beyazperde.com dan filmin özetini de yazayım buraya, ben spoiler vermeyeyim diye pek birşey anlatamadım :)

Isao Takahata yaşlı bir çiftin ormanda buldukları sihirli bir bebeği büyütme macerasını, masalsı ve şiirsel bir dille beyazperdeye taşıyor!

Bir gün, yaşlı bir oduncu ve onun karısı tarafından bir bambu ağacının parıldayan sapında bulunan avuç içi büyüklüğündeki gizemli küçük kız, hızla büyüyerek, güzeller güzeli bir kadına dönüşür. Kendisiyle karşılaşan her insan bu esrarengiz kızdan etkilenir. Prensler bu gizemli prenses ile evlenebilmek için sıraya girer. Fakat Kaguya'nın aradığı çok daha kozmik bir aşktır.

Studio Ghibli’nin kurucularından da biri olan Takahata’nın 1999 tarihli Komşularım Yamadalar’dan beri yönetmiş olduğu ilk film olan Prenses Kaguya Masalı Ghibli usulü epik öyküleri özleyenler için duygusal bir şölen vadediyor. Her karesinden ruh fışkıran el yapımı suluboya çizimleri ile sinemaseverlerin gözüne de hitap eden film, eski bir Japon efsanesinden esinlenerek perdeye aktarılmış.

İlgilenenler için filmin fragmanını da aşağıya bırakıyorum. İyi seyirler, mutlu günler :)


8 Mayıs 2018 Salı

Kara Delikler - Stephen Hawking /kitap yorumu

Bu kitabı Metro'dan aldım, muhtemelen Hawking'in vefatı sonrası popülerleşmesi dolayısıyla burada satışa sunulmuş. 3.5 tl'lik kitapların bulunduğu tezgahın içinde bulunuyordu, görünce gözlerimden yıldızlar çıktı :)) İlk basımı 2017 olan kitabın kapağında "Kara deliklerle ilgili son bilgiler" diye yazıyor.


Eminim bu kitaptan sonra bir hayli çok bilimsel makale yayını yapılmıştır ama yine de konuyla ilgili önemli gelişmelerden haberdar olabileceğimiz en güncel Türkçe kaynak. Biliyorsunuz 14 Mart 2018'de Hawking vefat etti ve ölümü çok fazla kişi tarafından üzüntüyle karşılandı. Ben şaşırdım, ne kadar çok kişi takip ediyormuş diye. Bu yazı aynı zamanda O'na bir saygı duruşu niteliğinde olsun...

Hawking, Einstein'dan bu yana en parlak fizikçi olarak kabul ediliyor. Ölümünden önce Cambridge Üniversitesi'nde profesör olarak Teorik Kozmoloji Merkezi'nin araştırma müdürlüğünü yönetmekteydi. Kitabın Türkçe basımı için önsözünü İTÜ Fizik mühendisliği bölümü profesörlerinden Kerem Cankoçak yazmış. Prof. Cankoçak o kadar güzel bir giriş yapmış ki kitaba, bize Galileo ve Newton fiziğinden başlayıp Einstein'in görelilik kuramına kadar açıklamalı bir popüler bilim yazısı sunuyor, Hawking'in omuzunda yükseldiği devler ve kuramlarını okuyoruz. En son kuantum fiziği ve kara delikler hakkında kısa bilgiler veriyor. Kitabın asıl kısmının yer aldığı 30 sayfada Hawking, kara deliklerle ilgili ömrü boyunca yaptığı araştırmaları matematiksel denklemler olmaksızın açıklıyor. Kitap, akıcı bir dille yazılmış, anlaşılması güç bazı yerlere biraz kafa yorarak ama çok da takılmadan okunduğunda zevk veriyor. Astrofiziğe meraklıysanız benim gibi, karadelikler hakkında değerli bilgilere ulaşabilirsiniz. Örneğin karadeliklerin boyutlarına göre özelliklerinin farklılaştığını ilk burada okudum. Bir karadeliğe yolculuk yapacak olursanız ne ile karşılaşırsınız? Bu imkansız seyahatin imkanlı kılınması halinde başınıza gelecekleri öğrenebilirsiniz. Gerçekten zevkli bir kitap, bilime ilgisi olanlara tavsiye ederim. Ayrıca bilim meraklılarının kütüphanelerinde olması gereken bir başucu kitabı niteliğinde...