16 Nisan 2017 Pazar

Karaf Şarap Evi

Cuma günü okulda üniversitede ders verdikten sonra bir ağrı şikayetimden dolayı hastaneye gittim. Hastanede çalışan arkadaşım beni kardiyolojiye yönlendirdi, tetkiklerden birşey çıkmadı. Pazartesi günü de genel cerrahiye gidip kontollerimi tamamlayacağım.

Oradan çıktıktan sonra üniversitenin sosyal tesislerinde annemle yemek yedik. 2 gün önce doğumgünüydü ve kutlama yemeğini orada yemeği kararlaştırmıştık. Yemeklerimizi bitirip çayımızı yudumlamaya başladığımızda vakit hala erkendi ve cep telefonumdan Kaleiçi'ndeki gece programlarına bakmaya başlamıştım bile. Çok sevdiğim Karaf Şarapevi'nde Şiir Dinletisi vardı ve şiiri çok seven biri olarak bunu kaçırmam olmazdı. Yanlız etkinlik sayfasında bulunan saatlerde bir karışıklık olduğu için ben erken gitmiştim. İki kadeh şarabımı içip bir saat kadar oturduktan sonra bile (saat 21 gibi) etkinliğin başlamasına yarım saat vardı. Ben kalktım ve eve doğru yola çıktıktan sonra aklıma Raven Bar'da Shy Talks grubunun sahne alacağı geldi. 20.30'da başlayacaklardı ve tam vaktiydi. Hemen geri dönüp tekrar Karaf'ın önünden geçerken birisi "hatun" diye seslendi. Bu, birbirimizi çok iyi tanımadığımız ama görüştüğümüz kadarıyla birbirimizle anlaştığımız bir arkadaşımdı. Adımı unutmuş, ben de O'nunkini unutmuştum :), ufak bir şaşkınlık yaşadıktan sonra durumun farkına vardım :) O'da şiir dinletisine gelmiş ve geceye birlikte katılmamız konusunda ısrar etti, kırmadım. Tekrar Karaf'a girdik ve sahneyi gören bir yere oturup içeceklerimizi ısmarladık.


Selfilerimizi çekerek programın başlamasını bekledik. Mekan sahibi bir pratisyen hekim ve sanırım sahneye klasik gitarı ile çalıp söylemek ve şiir okumak için çıkan 2 kişi de hekimdi. Önce müzik başladı. Şarkılar çok iyi seçilmişti, eski Türkçe pop ağırlıkta olmak üzere yabancı müzik de çalıp söyledi. Daha sonra şiir okumak için diğer hekim sahnede yerini aldı. Her şiiri için ayrı bir müzik seçmişti ve bunları da müzik sisteminden açtı ve bu parçalar O'na arkaplanda eşlik etti. Şiirler de çok iyi seçilmişti, ünlü şairlerin hiç duymadığım ama çok güzel şiirlerini dinledim etkili bir ses tonuyla. Ben bunları neden bilmiyorum, hiç bir kitapta görmedim, okumadım diye de şaşırdım. Yanlız ne yazık ki fazla şiir seven insan bulunmuyor, şiir okunurken mekan bayağı boşaldı.

Şimdi çalınan parçalardan ve okunan şiirlerden birer tanesini sizinle paylaşacağım. Umarım siz de çok zevk alarak dinler ve okursunuz. Sevgiler...



İstanbul Ağrısı

Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kayarken
şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen eğer yine İstanbulsan
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pançak pançak şiirler tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine İstanbulsan
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci Garında tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanları içindeki Haydarpaşadan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlıyan
sen eğer yine İstanbulsan
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildiğin Attila İlhanı
zehirleyebilirim
sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversiteden
Tophane İskelesinde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor
ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazut tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden
peki İstanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaranlarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin
eğer sen yine İstanbulsan
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine İstanbulsan
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
ulan yine sen kazandın İstanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiçbir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbulsan
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 Eylülünde birader mırç ve ben
sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık

Attila İlhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder