30 Mart 2015 Pazartesi

Kim Yahu Bu Her Yere Saldıran İskender?

Antalya'nın her köşe bucağı tarih malum. Gittiğim pazar yürüyüşlerinde mutlaka birkaç kalıntıya rastlıyoruz doğada, yol üstünde. Rehberimiz de orada bir antik şehir olduğu bilgisini veriyor genellikle. Değişmeyen tek ayrıntı şu ki antik kent minik görünse dahi Büyük İskender'in akınına maruz kaldığıdır. Soldaki resimde Yayla Kuzdere, Ovacık (Kemer) çevresinde yürüyüş yapan ben ve yine İskender'in sefer yaptığını öğrendiğim bölge. Sağdaki resimde Büyük İskender.

"Kim bu abi, bu kadar düşman Likya, Pamfilya, Psidia bölgesinin halkına?" diye içimde bir merak uyandı ve hayatıyla ilgili kısa bir araştırma yaptım. Aristoteles'in öğrencilerindenmiş İskender (III. Aleksandros). Anlaşıldığına göre İskender öğretmeninden yanlızca ahlak ve politika dersleri almakla kalmamış... Kitaplara bağlı kalmadan, ağzından anlattıkları bazı bilgiler, sırlar varmış ki bu bilgiler gizli kalır, çok kişiye öğretilmezmiş. İşte Aristoteles İskender'e bunları da öğretmiş.

İskender insan sağlığıyla, hekimlikle yakından ilgilenirmiş. Prens bu konuda öğretmeninden edindiği bilgilerden daha ileri gitmiş, bu bilgilerin uygulamasıyla da uğraşmış. Hasta olan arkadaşlarına bakar, onlara ilaç yazar, tavsiyelerde bulunurmuş.  

Yaradılıştan konuşkanmış; iyi konuşmaya, düzgün cümleler kurmaya, mantıklı düşünceler ileri sürmeye de meraklıymış. Öte yandan, çeşitli bilim dallarına karşı büyük ilgi duyar, okumaktan çok hoşlanırmış.

En sevdiği kitaplardan biri İlyada imiş. Bu destanda asker cesaretinin kuvvet kaynağını görmüş İskender ve Aristo'nun hediye ettiği bu kitabı kılıcı ile birlikte hep yastığının altında bulundururmuş.

Babasının ölümünden sonra M.Ö. 336'da 20 yaşında bir delikanlı iken Makedonya tahtına geçmiş. Babasının öngördüğü üzere Makedonya O'na dar gelmiş; çetin, azimli, sarsılmaz bir yaradılışı varmış. Yunanistan'da birkaç şehri ele geçirdikten sonra bütün düşüncesini Doğu seferi üzerine yoğunlaştırmış. Trakya ve Tuna boylarında savaştıktan sonra M.Ö. 334'te Anadolu'ya geçmiş. Derken sırasıyla Troya, Lydia, İonia, Karia'da savaşıp Lykia'ya gelmiş. Yani Çanakkale'den geçip Ege Bölgesi'ni ele geçirdikten sonra Antalya'ya ulaşmış.

İskender'in ilk amacı babasının da planlamış olduğu gibi Batı Anadolu'da Yunanca konuşan ya da Yunan kültürünün nüfuzu altında bulunan kentleri Pers sultasından kurtarmakmış. Sonra da Pers İmparatorluğu'nu ele geçirecek ve hatta Helenleştirme siyaseti güdecekmiş...

Antalya sınırları içerisinde yer alan Lykia'ya ve Pamphilya'ya, ayrıca bir kısmı Antalya'yı kapsayan Pisidia'ya girdiğinde teslim aldığı yerleşimleri sayacağım ama aslında aklınıza gelen gelmeyen, adını bildiğimiz bilmediğimiz, şu an kalıntılarını gezdiğimiz, Termesos hariç, bütün antik kentler diyebilirim. Lykia'da; Telmesos, Pınara, Ksanthos, Patara ile 30 kadar ufak yerleşme, Phaselis. Pamphilya'da; Perge, Aspendos, Side. Aspendos savaşmadan İskender'le anlaşmaya varmış ancak İskender bölgeden biraz uzaklaşınca kent bu anlaşmanın şartlarını yerine getirmeyeceğini açıklamış. Bunun üzerine İskender hemen geri dönmüş, kentin yakınlarında karargah kurmuş. Bunun  üzerine kentin halkı af dilemiş, O da onlarla anlaşmış ama bu sefer çok daha ağır şartlar ortaya sürmüş, örneğin 50 yerine 100 talanton altın para (1 talanton 20 kg. !!!), ayrıca Makedonya'ya ödenecek yıllık vergi istemiş... Psidia'da ise Termesos'u kuşatıp dağlık bir arazi olmasından dolayı burayı fethetme düşüncesinden vazgeçmiş, bir alamadığı orası kalmış zaten onun hikayesini de çok merak ediyorum gerçekten. Sagalasos'ta ise kent olanca gücüyle karşı koymaya çalıştıysa da sonunda teslim olmuş, ah ne severim Sagalosos, Ağlasun'u...  

Yunan yarımadasından, Afrika'da Mısır'a, Asya'da Hindistan'a kadar uzanan geniş bir alanda çağının en güçlü hükümdarlarını yenerek büyük bir impratorluk kurmuş İskender. Şaşırtıcı olan ise bütün bunları 13 yıl içinde başarmış olup, 33 yaşında Asya seferinden dönüşte Babil'de vefat etmiş olması...

Şu ara evde oyalanmak için Osho'nun bir kitabını okuyorum ve İskender ile ilgili bir anekdota rastladım. Öncesinde "Para, şan, şöhret peşinde koşmayı bırak, varlığının merkezine dokun" diyor özetle Osho. Anekdot şöyle:

İskender'in ölmeden önce maiyetine "Ölü bedenimi sokaklarda taşırken, bırakın her iki elim dışarı sarksın. Onları örtmeyin" dediği söylenir. Bu enderdir - kimse bu şekilde taşınmaz.

Maiyetindekiler anlayamadıkları için sorarlar: "Ne demek istiyorsunuz? Bu alışılagelmiş bir yol değil. Bütün beden saklanıyor... Neden ellerinizin sarkmasını istiyorsunuz?"

İskender cevap verir: "Boş ellerle öldüğümün bilinmesini istiyorum. Bunu herkes görmeli ve bir daha kimse bir İskender olmaya çalışmamalı. Çok şey kazandım ama yine de hiçbirşey elde edemedim; krallığım büyük ama ben hala yoksulum." 

Bu hikaye ne kadar doğru bilemem, ben Osho'nun yalancısıyım. Ama şunu söyleyebilirim ki: Bu dünya hiç kimseye kalmadığı ve kalmayacağı gibi, İskender'e de kalmamış...   


Kaynaklar: 
İskender - Plutarkhos
Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş - Oğuz Tekin
Yaşam Sevgi Kahkaha - Osho




21 Mart 2015 Cumartesi

Baharatlı Sıcak Çikolata

Bahar havası Antalya'da hissedilmeye başlasa da bugün oldukça rüzgarlı ve serin bir gün. Pırıl pırıl güneşimiz var ama birkaç gün için çıkardığımız kazakları bugün tekrar giydik. Benim kış henüz etkisini yitirmeden son haftalarda yaptığım favori bir içeceğim var. Misafirlerime de ikram ediyorum, değişik bir damak tadına sahip olmasına rağmen çok beğeni topladı. Ben zaten Hindistan'ın etkisinden çıkamamış biri olarak çok çeşitli baharatı olan neye rastlarsam deniyorum. Soğuktan birazcık içimizin titrediği bugün de yapmak yerinde oldu, siz de havalar ısınmadan deneyin derim...

Sıcak çikolatanın baharatlısı benim için yeni olsa da Fransa, İsviçre gibi bazı Avrupa ülkelerinde yaygınmış. Bunu duyunca Alpler'de kayak yaptıktan sonra karla kaplı yamaçlarını izlerken içmek gözümde canlandı. Eh bu da gerçekleşir inşallah bir gün...

 Burada bir kişilik tarifini vereceğim:

1 fincan süt
10 gr bitter çikolata
10 gr sütlü çikolata
1/4 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı toz zencefil
1/4 çay kaşığı acı toz kırmızıbiber
1/4 çay kaşığı muskat cevizi rendesi

Bütün malzemeler bir cezvede karıştırılarak pişiriliyor. Fincana konan sıcak çikolatanın üzerine krema konulup üzerine toz kakao serperek de servis edilebilir ama çikolatalı zaten yeterince ağır oluyor ben koymuyorum.
Afiyet olsun ~

 

3 Mart 2015 Salı

Gezegenimizi Afrika'nın Tarlaları mı Besleyecek?

Bu yazımı National Geographic'te okuduğum bir makale hakkında yazmaya karar verdim. "Türkiye'nin onca tarımsal sorunu varken Afrika'da yapılan tarım üzerine yazmak da nereden çıktı?" diyenler olabilir. Bunun sebeplerinden biri Afrika'nın büyük bir kıta olması, yani orada yapılan büyük çaplı tarım, tüm dünya ekonomisini etkileyebilir, özellikle günümüzde orada arazi kiralayıp tarım yapanların genellikle Avrupalı yatırımcılar olduğu ve modern tekniklerin kullanılmaya başlandığı gözönüne alınırsa... İkincisi, Afrika çok sıcak bir ülke olduğundan benim aklıma başta gelen ve pek de akıllıca olmayan "Orada ne yetişir ki?" sorusu. Yarının tahıl ambarı olarak görülen Afrika'nın toprakları çok verimliymiş ayrıca burada tek parça çok büyük alanlara ekim yapılabiliyor. 

Kuzey Mozambik'teki Hoya Hoya Şirketi'nin yaklaşık 10 bin hektarlık soya fasulyesi çiftliğinin işletmecisi olan Arjantinli tarım uzmanı Miguel Bosch şöyle demiş "Tanrı'ya bir mektup yazıp tarım için en iyi toprağı ve iklim koşullarını isteseniz, size bunu gönderir." Bu subjektif bir bakış açısı, farklı iklim koşullarında yetişebilen ve farklı toprak istekleri olan meyve ve sebzeler var. Ülkemiz bu konuda çok şanslı, tahıllar ise daha kurak ve sıcak iklimlerde, fazla su isteği olmadan, tohum ekildiği sürece kendiliğinden yetişebiliyor. Fazla bakım istemiyor, doğal yağmurlarla sulanması yeterli olabiliyor. Sulama, Türkiye'de bilinçsiz yapılan uygulamalardan biri. Tahıla da olsa yağmurlara ilave olarak su verirseniz daha çok ve kaliteli ürün alabilirsiniz ama ben aşırı sulamanın zararlarının göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bitkiye gereğinden fazla su verdiğinizde toprak tuzlulaşmaya başlar. Bu durum, ülkemizde GAP projesinin gerçekleştirilmesinden sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşandı. Yapılan barajlarla bölge suya kavuştu ancak elde su var diye tarla ve bahçelere fazlasıyla verildiği için tuzluluk sorunu ortaya çıktı. Tuzlu topraklar çoraklaşır ve birçok ürün bu topraklarda yetişemez hale gelir. Sonrasında araziyi ıslah etmek de çok zor ve pahallıdır.

Dünyadaki birçok gelişmenin gerisinde kalan Afrika, kendi yerli halkının yaptığı tarım bakımından da geri. Gübre, sulama ve daha iyi tohum kullanımıyla gelen yeşil devrim, on yıllar önce Hindistan ve gelişmekte olan diğer ülkelerde rekoltelerin artmasını sağlamış ancak 1960'lı yıllardan beri alınan mahsül oranlarının artmadığı Afrika'da kök salmamış. Hükümete göre ülkenin 36 milyar hektarlık ekilebilir alanının neredeyse %85'i kullanılmıyor. 2004 yılından bu yana ormancılık ürünlerinden biyoyakıt ve şekerkamışına kadar her türlü ürün için ülkenin ekilebilir topraklarının yaklaşık %7'sine denk gelen 2.5 milyon hektarlık alan, yurtiçi ve yurtdışı yatırımcılara kiralanmış -ki bu Afrika'daki en yüksek oranlardan biriymiş. Ama ben bu oranın kısa bir zamanda çok yüksek bir artış göstereceğini düşünüyorum.



Kaynak: National Geographic Türkiye (Temmuz 2014)                                                                       Kaynak: National Geographic Türkiye (Temmuz 2014)

Kiralanan topraklar yüzünden yerel halk o toprağı ekip biçmekten alıkonuluyor tabi, onlara daha çorak topraklar, bataklık alanlar veriliyormuş. Ayrıca köylerinden uzak mesafelerde oluyormuş bu topraklar. Kimisi de bu uluslararası şirketlerde işçi olarak çalışıyor ve hiç yoktan ailesini geçindirebilmek için biraz para kazanabiliyormuş.

Bu şirketlerin burada yatırım yapmasının bir faydası, köylerin elektrik, su gibi altyapı ihtiyaçlarını karşılaması.  Yine de verimli topraklarından uzaklaştırılan ve verilen bazı vaadlerin yerine getirilmemesi ile karşı karşıya kalan köylü kızgın.



Bilimadamları da bu toprakları laboratuarları gibi kullanıyorlar. Küresel ısınmanın ilk etkilerinin göründüğü bölgede kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin ıslahı ve verimliliği inceleniyor bu bölgede aynı zamanda.


Afrika'da yapılan tarım uygulamalarının asıl amacı şirketlerin daha fazla para kazanmak istemesi olsa da, dünyaya faydalı katkıları olacağı da göz ardı edilemez. Ama yine de patronların ağırlıklı olarak kıtaya ait ülkelerin vatandaşı olması istenmez mi..? Ve her beş çocuktan birinin açlık yüzünden gelişim geriliği gösterdiği bir kıtanın biraz da kendi halkının doyur(ul)ması gerekmez mi..?



Kaynak: National Geographic Türkiye (Temmuz 2014)