30 Nisan 2020 Perşembe

Sevimli Pandalar

Pandalar en sevdiğim hayvanlardan... Ağır hareketleri, sempatik tavırları ve komik videolarıyla bana neşe veren bir tür. Neslinin tükenmeye yakın olması çok üzüntü verici, umarım koruma çalışmaları nesillerini devam ettirebilmelerini sağlar. Pandalar hakkında kısa bilgiler vereceğim bu yazımda...


Etçiller takımında yer almasına rağmen pandaların öğünlerinin neredeyse tamamı bambu filizleri ve yapraklarından oluşur. Günlerinin yarısını bambu kemirerek geçiren bu ilgi çekici canlıların beslenme haricinde hareket ettiklerini gözlemlemek çok güç. 

Benzer kütledeki diğer memelilerle günlük enerji tüketimleri bakımından kıyaslandıklarında, pandaların beklenenin sadece %38'i kadar enerji harcadığı görülüyor. Bu değer, tembelliğiyle ün salmış koaladan bile oldukça aşağıda.

Pandaların düşük enerjili bambu diyetleriyle kalori hesabını denk getirebilmeleri, sahip oldukları iki temel farklılık sayesindedir. 

Diğer ayı türleriyle karşılaştırıldıklarında pandalar vücut ölçülerine göre daha küçük beyin, böbrek ve karaciğere sahiptir. Bu görece küçük organlar daha az enerjiyle çalışarak pandaların kalori tasarrufu yapmasını sağlıyor. 

Ayrıca tiroid bezinden salgılanan tiroksin (T4) ve triiyodotronin (T3) hormon seviyeleri pandalarda benzer kütledeki memelilerin yaklaşık yarısı kadardır. Metobolizma hızını düzenleyen bu hormonların pandalardaki seviyesi kış uykusundaki siyah ayılarınkinden dahi daha düşük. Araştırmacılar bunun tiroid hormonu üretiminden sorumlu olan DUOX2 genindeki bir mutasyondan kaynaklandığını düşünüyor.

Benim sevdiğim videoyu bulamadım ama komik hallerinin derlendiği başka bir videoya denk geldim. Bizim de biraz onlar gibi gevşemeye ihtiyacımız var sanki. Yukarıdaki gibi sarılmaları ise çok özledik...


28 Nisan 2020 Salı

Osho - Sırlar Kitabı'ndan alıntı

Günlük hayatın getirdiği rutinlere direnç gösteren biriyim. Hergün herşeyi aynı şekilde tekrarlamayı hiç sevmem, beynim değişikliği, iyi anlamda şaşırmayı sever. Ancak günlük yapılması gereken işleri değiştirmek kolay olmuyor, başarı için de bazen uzun süre aynı şeyi aynı saatte yapmak gerekiyor. 

Bu konuda benim gibi düşünen biri Osho'ya bir soru sormuş, biliyorsunuz bazı kitapları soru-cevap şeklinde ilerliyor. Bu kitabın da bir kısmı soru ve cevaplara ayrılmış, soru ve cevabına göz atalım...


Toplu yaşamı sürdürebilmek için insanlar can sıkıcı, tekdüze, birbirini tekrarlayan işler yapmak zorundayken, aydınlanmış bir toplum yaratılmasını nasıl umabiliriz?

Yine: Hiçbir şey can sıkıcı değildir, hiçbir şey birbirini tekrarlayan,tekdüze bir şey değildir... Sen öylesin ve yaptığın her şeye kendi niteliğini getiriyorsun. Hiçbir eylem kendi içinde can sıkıcı değildir, hiçbir eylem kendi içinde can sıkıcı olmayan bir eylem de değildir... Onu can sıkıcı ya da tersi kılan sensin. Ve aynı eylem sana bu an can sıkıcı gelebilir, bir sonraki an mutluluk verici olabilir. Eylem değiştiğinden değil; senin ruh halin, eyleme getirdiğin ruh hali değişmiştir. Bu yüzden unutma, tekrarlayan işler yaptığın için sıkılmıyorsun. Tersine, sen sıkıldın... Bu yüzden iş tekrarlıyormuş gibi geliyor.

Örneğin, çocuklar eylemleri tekrarlamak ister. Aynı oyunu tekrar tekrar oynarlar. Sen sıkılırsın. Ne yapıyorlar? Tekrar tekrar aynı oyun? Tekrar tekrar aynı hikâyeyi isterler. Tekrar tekrar zevk alırlar ve "O hikâyeyi bana yine anlat" derler. Sorun nedir? Kavrayamazsın. Aptalca görünür. Değildir. Onlar öyle canlıdır ki hiçbir şey onlar için tekrar değildir. Sen ölüsün ve senin için herşey tekrar. Onlar aynı oyunu tekrarlar durur. Bütün gün devam edebilirler ve onları durdurursan ağlayıp bağırırlar, sana direnirler, "Oyunu bozma" derler. Ve sen bütün gün ne yaptıklarını anlayamazsın. Onların farklı nitelikte bilinçleri vardır. Onlar için hiçbir şey tekrar değildir. Öyle çok zevk alırlar ki bu zevk niteliği değiştirir ve sonra yine zevk alırlar... Hem de daha fazla zevk alırlar, çünkü artık nasıl oynanacağını bilmektedirler. Üçüncü seferde daha da fazla zevk alırlar, çünkü artık herşeyle aşinadırlar. Zevk almaya devam ederler; zevkleri hep artar. Senin aldığın zevk hep azalır. Sorun nedir? Eylemin kendisi can sıkıcı mıdır, yoksa senin varlık tarzında, bilinç tarzında bir sorun mu vardır.

Gerçekte, eylemin kendisi tekrar değil; senin ona getirdiğin nitelik tekrar. Ne yaparsan yap, eğer seviyorsan asla tekrar olmaz. Yaptıklarını, eylemlerini seviyorsan, can sıkıntısı olmaz. Ama sen sevmiyorsun.

Her gün seninle konuşuyorum. Sonsuza dek yapabilirim bunu. Konuşmayı seviyorum. Benim için tekrar değil. Sonsuza dek seninle konuşabilirim. İletişim, yüreğinle iletişim benim için bir aşk. Tekrarlayan bir eylem değil, aksi halde sıkılırdım.

Picasso sıkılmaz, çünkü o bir yaratıcı. Eylemin bir yaratım halini alırsa, canın sıkılmaz. Ve sen seversen eylemin yaratım halini alır.

Kendini sev. Kendini olduğun gibi kabul et. Çünkü eylem ikinci sırada gelir... O zaman benliğinden akar. Kendimi seversem, o zaman ne yaparsam yapayım, onu da severim. Ve eğer sevmezsem, dururum. Devam etmeye ne gerek var ki?

Ve işini değiştirirsen onu seveceğini düşünme. Hayır, niteliğini yeni işe de getirirsin. Başlangıçta bir heyecan olabilir, yeni bir şey olabilir, ama eninde sonunda yerleşecek ve aynı olacaktır. Kendini değiştir, kendini sev, ne yaparsan yap, sev; ne kadar ufak olursa olsun, fark etmez...

26 Nisan 2020 Pazar

Jumanji (3): Yeni Seviye film yorumu

Dün akşam bu başlığı atıp bilgisayarı uyku moduna almıştım, bugün açıp yazıyı yazıp Yayınla'ya bastım ama kaydediliyor... yazmasına rağmen yazım ne kaydedildi ne de yayınlandı. Bilgisayarı yeniden başlatıp bu yazıyı ikinci kere yazmaya başladım 😆 neyse belki bu daha güzel olur 😊. 

Gelelim filmimize... Birbiriyle samimi olan bir arkadaş grubu üniversite çağı gelince farklı şehirlerde yaşamaya başlamışlar ama ara tatilde, kasabadaki evlerine dönünce buluşmayı kararlaştırmışlardır. Aralarından biri buluşmaya gitmez ve daha önce grup olarak oynadıkları Jumanji bilgisayar oyununu evin bodrumunda bulur ve açar. Oyuncular bu oyuna çekilmektedir yani bedeniniz bir avatara sahip oluyor ve Jumanji denilen dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Orada size bir görev veriliyor ve üç canınız var, eğer üç kere ölecek olursanız gerçekten ölmüş oluyorsunuz. 


Jumanji çok güzel doğası olan, birçok vahşi hayvanın yaşadığı çok güzel bir yer aslında ancak oldukça tehlikeli, insanları ilkel. Spencer buluşmaya gelmeyince arkadaşları evine gider ve O'nun oyuna katıldığını anlar. O'nu kurtarmaları gerektiğini düşünerek oyunu çalıştırırlar ve iki arkadaşı ve farkında olmaksızın evdeki büyükbabası ve O'nun arkadaşı da oyuna katılırlar. Herbiri farklı güçlere sahip avatarlara bürünürler ve macera başlar...

Jumanji serisine hangi filmden başlayacağınızın fazla önemi yok, filmler birbirinden bağımsız. Dört arkadaş her seferinde Jumanji dünyasında farklı maceralar yaşıyorlar. Tek bildiğiniz önceki maceralarda çok tehlike atlattıkları için bu dünyaya asla dönmek istemedikleri...

Benim güzel bir filmde aradığım bol heyecan ve macera olduğu için benden tam not aldı, mutlaka izlenmeli diye düşünüyorum. Mutlu pazarlar  🤗

20 Nisan 2020 Pazartesi

Einstein'ın Düşleri - Alan Lightman kitap yorumu

Daha önce Alan Lightman'ın Tübitak yayınlarından çıkan Yıldızların Zamanı adlı kitabını okumuş ve çok etkilenmiştim. Yazım dili olarak bana hitabeden bir tarzı var yazarın, konu da bilim olunca, oldukça dikkatimi çekiyor. Bu kitabında belki de Einstein'ın denklemlerle ve matematiksel olarak ifade ettiği zaman kavramını teorik olarak anlatıyor, zaman zaman Einstein'in hayatından kısa kesitlere yer veriyor.


Kitapta zamanla ilgili olabilecek her türlü olasılığa yer verilmiş. İnsan hayatı üzerinde anlatılan konuda, sonsuz yaşam, anı yaşamak, geleceği yaşamak, geçmişin sabit olmaması ve hayatımızda verdiğimiz kararların her kombinasyonunun doğurabileceği sonuçlar irdelenmiş.

Örneğin sonsuz yıl yaşayabilecek olsak, nasıl bir hayatımız olurdu? Ya da geleceğe gidebilseydik geri dönebilir miydik? Zaman kesintili, yani ara ara donsaydı ne yapardık? Gerçek anlamda geçmişi unutup anı yaşasaydık, yani sadece şimdiye hakim olsaydık, bununla nasıl başa çıkardık? gibi konuları işlemiş yazar. Her bir senaryoyu örnekler vererek açmış.

Gerçekten ilginç bir kitap, hayalgücünün bilim için ne kadar önemli olduğunu  öğretti bana, aynı Einstein'ın ünlü sözü gibi. Aslında biraz düşüncelerimizi çok iyi bildiğimiz rutin olayların, olağanın dışına çıkarabilsek ve bunu saçma diye bir kenara atmadan üzerinde etraflıca düşünsek kim bilir neler keşfedeceğiz :)

13 Nisan 2020 Pazartesi

Küçük Kadınlar film yorumu

Küçük Kadınlar kitabıyla veya filmleriyle benim gözde klasiklerimden biridir, aslında 1994 yapımı filmine bayılmıştım. Sanırım Türkçeye çevrilmedi ama Amerika'ya gittiğimde Dvd'sini defalarca izledim, sayısını hatırlamıyorum :)

2019'da film tekrar çekildi ve ben bunu dün izledim. Bahsettiğim gibi ilk filmin yeri bende ayrı, o yüzden bunu çok övemeyeceğim ama yine de güzeldi.


İlk filmi aşırı sevdiğim için buna pek ısınamayacağımı hissetmiştim. Yine de kıyafetler, evlerin güzelliği ve kardeşlerin birbirine düşkünlüğünü iyi yansıtıp o büyülü ortamı yakalamışlar. Babaları savaşta olan dört kız kardeş anneleriyle yaşamakta ve para sıkıntısı çekmektedirler. En büyük kız kardeş Jo yazmaya meraklıdır ve yazdıkarıyla evin geçimine katkı sağlar. Diğer kardeşlerin de müzik ve resim yeteneği vardır. Evlerinin karşısında zengin ve varlıklı bir kont oturmaktadır, O'nun torunu Laurie kızlarla yakın arkadaş olur.

Yine filmin bu versiyonunda eleştireceğim bir yön var. Devamlı geçmiş ve geleceğe gidip gelinmiş filmde ve sahneler o kadar kısa çekilmiş ki, şimdi geçmiş mi anlatılıyor gelecek mi diye afallıyorsunuz bazen. 

Benim sevdiğim ise yönetmenin Gillian Armstrong olduğu, Kristen Dunst ve Susan Saradon oynadığı bu afişle yer alan film, bulursanız mutlaka izleyin. Bulamazsanız yeni yapıma şans verin derim ;)

11 Nisan 2020 Cumartesi

Rüzgarın Adı - Patrick Rothfuss kitap yorumu

Bu kitabı Ekim ayında Antalya Kitap Fuarı'ndan aldım, Kasım ayı gibi de okumaya başladım. Araya birçok kitap girdi, 800 küsur sayfa olunca arada bölümler halinde okudum. Bugün kitabı bitirdim ama bu beni üzdü. Böyle akıcı bir kitap ile karantinada saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyordum üstelik serinin 2. kitabı da elimde yok maalesef.


Kvothe, ailesinin gezici bir kumpanyası ile köy köy dolaşmaktadır. Çok zeki ve yetenekli bir çocuktur, bunu en iyi anlayan kumpanyaya katılan Ben adlı bir adam olmuştur. Onun eğitimini üzerine alıp Kvothe'ye dersler vermektedir.

"Tanıştığım ilk gizemci olan Abenthy (Ben), genç bir olan biri için tuhaf ve heyecan verici biriydi. Tüm bilimlere hakimdi: botanik, astronomi, psikoloji, anatomi, simya, kimya, jeoloji...

Biraz tıknaz olup, yerinde duramayan ışıltılı gözlere sahipti. Başının arkasında bir tutam saç bulunuyorsa da (hakkında en iyi hatırladığım şey bu) kaşları yoktu. Daha doğrusu vardı da, simya alanındaki uğraşları yüzünden ikide bir yandıkları için daimi bir yeniden doğuş aşamasındaydılar. Kaşlarının bu hali onu aynı anda hem şaşkın hem de meraklı gösteriyordu.

Kibar konuşur, sık güler ve zekasını asla birilerini rencide etmekte kullanmazdı. Bacağı kırık bir denizci gibi küfrederdi, ama sadece eşeklerine. Eşeklerin adları Alfa ve Beta'ydı. Abenthy kimsenin bakmadığını sandığı zamanlarda onları havuç ve şekerle beslerdi. En sevdiği şey kimyaydı ve babam bir damıtıcıyı ondan daha iyi kullanan birini tanımadığını söylerdi."

Kitabın çoğu Kvothe'nin sıradan bir hancı olmayı seçtiği zaman hana gelen bir tarihçiye yazması için anılarını anlatması ile geçiyor. Bu kitabı sıkıcı yapmamış, devamlı aksiyon ve heyecan içindeki hayatını diyaloglarla, o anı yaşıyor gibi anlatıyor. Kitapta iblisler, büyüler ve sihir de var ama kitabın az bir kısmında bu doğaüstü güçler konu edilmiş.

Ailesi ölünce Kvothe çok yanlız kalıyor ve bir süre korkunç bir sefalet içinde yaşıyor ayrıca üniversiteye başladığında da parasını ucu ucuna yetiriyor. Ailesini bir takım kötü gizli güçler öldürüyor ve daima onlar hakkında bilgi toplamaya uğraşıyor. 

Kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum, ara ara bu kitapla ilgili yorumlar yazdım, bu son :) Bu zor günleri daha kolay atlatmak için "Keşke fuardan 2. kitabı da alsaymışım" diyorum. Şu ara panik olmadan, tedbirli davranarak geçireceğiniz günler diliyorum. 

10 Nisan 2020 Cuma

Arctic - Kutupta Kayıp film yorumu

Psikolojik kitap ve filmlerden çok macera konuluları daha çok seviyorum. Edebiyat ve sinema dünyasının ise önemli bir kısmı psikoloji konusuna ayrılmış ve bunlara ara sıra uğrasam da bana fazla zevk vermiyor. Bu filmi daha önce duymamıştım, bir film izleme sitesine göz gezdirirken macera filmleri kategorisinde dikkatimi çekti.


Filmin kutuplarda araştırma yapan bilim adamlarının başına gelenlerle ilgili olduğunu sanmıştım ama sadece ve tam bir hayatta kalma mücadesini anlatıyor. Tek kişilik küçük bir uçağın düşmüş olduğunu ve buradan sağ çıkan adamın karları kazıdığını görüyoruz ilk sahnede. Bunu işaret olarak yaptığını anlıyoruz daha sonra. Gerçekten bunu gören bir helikopter adamı kurtarmaya çalışır ancak tipiye kapılan helikopter de düşer...

Film çok heyecanlı ancak hemen hemen hiç konuşma yok, devamlı karların içinde bir mücadele izliyoruz. Başrol oyuncusu Mads Mikkelsen oldukça dayanıklı ve hayatta kalma konusunda kararlı ve inançlı bir adamı canlandırıyor ancak başına gelmeyen kalmıyor. 

Tavsiye ediyorum ama izlerken kendinizi sıcacık tutun :)

7 Nisan 2020 Salı

Ali Baba ve 7 Cüceler film yorumu

Ali Baba ve 7 Cüceler bir Cem Yılmaz filmi, diğer yapımlarına göre adı daha az duyulmuş olabilir diye belirtmek istedim. Bir komedi gibi başlayıp dramaya dönüyor film. Oluşturulan karakterler oldukça renkli, izleyicileri nükteleriyle şaşırtmayı başarıyor. Bu da filme renk katıyor.


Dram dediysem yanlış anlaşılmasın, filmde olan olaylar oldukça sıradışı ve konu hafife alınarak işlenmiş. Zaten kötü adam rolünde de Cem Yılmaz'ı görürseniz, filmin dramatik veya trajik gelişmesini veya bitmesini bekler misiniz? 

Konusundan da kısaca bahsedeyim, Şenay (Cem Yılmaz) ve eniştesi bahçelerde dekor olarak kullanılan cüce satma işindedirler ve Bulgaristan'a bir bahçecilik fuarına tanıtım amaçlı katılırlar. Burada zorla satış yaptıkları bir müşterinin İnterpol peşindedir ve bu sayede onların da başı belaya girer. 


Çok anlatmayayım, zaten şu karantina günlerinde bizi güldürebilen yegane isimlerden biri Cem Yılmaz, siz de izleyip eğlenceli birkaç saat geçirin. Filmde Can Yılmaz ve Zafer Algöz'ü de zevkle izliyorsunuz, süprizli karakterler.

Mutlu, sağlıklı ve evde kalın. Sevgiler...

6 Nisan 2020 Pazartesi

Elmalı turta

Bu karantina esnasında kendini hamur işlerine vermeyen var mı? Varsa bravo çünkü ben kendimi dışarı çıkmaktan alıkoymak için yeni tarifler deneyip duruyorum. Sanırım herkesin bir elmalı turta tarifi vardır bir yerlerde, benim de var ama başka bir versiyonu paylaşacağım sizinle:


Bu tarif elmalar rendelenerek yapılıyor ama ilk tarifimde küp küp doğranıyor. Ben ikisinin de linklerini vereceğim, istediğinizi seçebilirsiniz hatta ikisini harmanlayıp yeni bir tarif oluşturabilirsiniz, ben bir dahaki sefere öyle yapacağım :)

Bu tarifi başka bir blogger'dan aldım, aynen aktarıyorum. Sadece tarçınını arttırıp şekerini biraz azalttım. Gayet başarılı, güzel oldu. Kendi de tarifi çok övmüş zaten :)


Daha önce yaptığım tarif için ise yazdığım blog yazısını aşağıya bırakıyorum, 2016 yılında yapmışım :)


Şeker miktarlarını azaltmayı unutmayın, evde yoga veya pilates dersi videoları açıp egzersiz yapın. Yemek, pasta, tatlı yapmak ve egzersiz yapmak benim için dışarıya çıkmanın yerini aldı. Sağlıklı günler.

2 Nisan 2020 Perşembe

Soru-Cevap (Mim)

Merhaba, bizim evde "Konuşma Kartları" diye bir oyun var. Sohbetin bittiği yerde bu oyun yardıma yetişiyor bazen, sırayla çektiğiniz kartlardaki sorulara cevap veriyorsunuz ve sohbet devam ediyor... Kartların hepsi önemli, güzel sorular içermiyor. Hatta bazıları aşırı saçma ama ben dün aralarından cevap vermek istediğim bazı soru kartları ayırdım ve burada cevaplayacağım. Mim gibi olacak, isteyen kendi blogunda da cevaplayabilir :)

1. Sence ideal haftasonu nasıl olmalıdır?


Cumartesi aile ve yakın arkadaşlarla yapılan, mangal yakılan bir piknik, Pazar günü de bir yürüyüş grubuyla doğada 15-16 km yürümek benim için ideal bir haftasonudur.

2. En unutulmaz çocukluk anın nedir?

Çocukken Mersin'in Erdemli ilçesine yakın Alata diye bir yerde oturuyorduk. Şehirlerarası karayolunun bir tarafı deniz kıyısında anne ve babamın çalıştığı enstitü, diğer tarafı ormanın içindeki lojmanlar, başka hiçbir şey yok. Çocukluğum arkadaşlarımla ormanda oynayarak geçti. 4-5 yaşlarındaydım, çiçek toplamayı çok seviyordum ve lale zamanıydı. Kırmızı laleleri çok severdim. Her gördüğüm kırmızı noktaya koşup laleleri toplamaya başladım, böylece bir baktım ki ormanda kaybolmuşum. Çok korkmuştum, hüngür hüngür ağlamaya başladım. Şansıma çevrede işçi hanımları varmış, onlar ara ara ormanda odun toplarlardı. Biri gelip elimden tuttu, "Sen kimin kızısın?" diye sordu, sonra beni lojmanların olduğu yere götürdü.

3. En sevdiğin çizgi film karakteri hangisi?

Ten ten, çizgi dizilerine bayılırım.

4. Ünlü olmak ister miydin?

İsterdim ama yüzümün çok bilindik olmasını istemezdim. Geçen gün Burak Yeter diye bir DJ ve müzisyenin söyleşisine gittik. Dünyanın farklı yerinde okullar açmış, çok ünlü dizilerin müziklerini yapıyor. Özel jetiyle seyahat ediyor ve seyahat ederken yazdığı bir müzik bile hit oluyor ama yürürken yanınızdan geçse tanımazsınız. Çok ünlü ama yüzü ön planda değil. Dolayısıyla bu denli başarılı olmak isterdim ama dışarıda rahat hareket edebilmek de isterdim.

5. Hergün olsa yerim diyebileceğin birşey var mı?

Şekeri abartılmamış peynir kremalı bir tatlı veya pasta yiyebilirim. Cheesecake veya trifle gibi.

6. Hangi ülkede yaşamak istersin?

İsviçre olabilir. Kadınların orada iş hayatında daha fazla değer gördüğünü okumuştum. Nüfus daha az, kazanç daha fazla. Kadınlar için daha güvenli ayrıca.

7. Çay mı kahve mi?

Ben kahveyi çok seven bir insanım ancak ufak bir sağlık sorunum var diye bahsedip duruyordum, sistit oldum. Bütün mesane incelendi sistoskopi ile ve üç aylık bir tedavi içerisindeyim. Tekrar etme riski de olduğu için doktor kahve, çikolata, çilek ve naneyi yasakladı. İşin garibi kahve içmeyince çay da zevk vermez oldu. Soruyu mecburen çay diye cevaplıyorum :) bu süreç içerisinde bir kere yarım fincan Türk kahvesi içtim, nadiren kaçamak yapabiliyorum yani ;)

Ayırdığım başka sorular da var ama gerisi başka bir zamana kalsın, yazı uzayıp sıkıcı bir hal almasın. Soruları cevaplamak isteyen herkesi davet ediyorum :)

1 Nisan 2020 Çarşamba

Tilki Tili'nin Yolculuğu - Hanzade Servi kitap yorumu

Hanzade Servi, çocuk kitapları yazıyor sadece. Kısa bir zaman önce başka bir kitabının yorumunu yazmıştım ve yazarın hayalgücünden etkilendiğimi belirtmiştim. O yoruma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: 


Bu kitabını okuduktan sonra yazarı Instagram'da takibe aldım. Bu sabah,  Tilki Tili'nin Yolculuğu adlı kitabını okuduğu videolarının İthaki Çocuk hesabında bulunduğunu öğrenince hemen bu hesaba gidip kitabı kendi sesinden baştan sona dinledim. Anne ve babasından çocukluğunda hiç masal dinlememiş olan birini bayağı mutlu ediyor :))


Tilki Tili bir oyuncak fabrikasında tek olarak üretilip, devamında üretiminden vazgeçilen yanlız bir oyuncak. Fikir babası O'nu bir oyuncakçıya bırakınca; bir evi olacak, çocuklar onunla oynayacak diye çok seviniyor. Ancak kader O'nu sonu bilinmez bir yolculuğa sürüklüyor...


Ben Tilki Tili'yi çok sevdim. Sanırım kitap yine 8-14 yaş çocuklara hitap ediyor ancak bizim de çocukluğumuzu hatırlamamızda hiçbir sakınca görmüyorum :)