21 Eylül 2018 Cuma

Film yorumu: El Autor / Güdü

Yazarlık üzerine kurgulanmış güzel bir İspanyol filmi. Hepimiz en azından bloglarımızda yazarlık yaptığımız için buradaki hemen herkesin ilgisini çeker diye düşünüyorum. Benim bir de yaratıcı yazarlık atölyesi maceram olduğu için, atölye arkadaşlarımla yaratmak konusunda çektiğimiz sıkıntıları hatırlayıp çok güldüğüm yerler oldu. Tabiki yazabilmek için filmin baş karakterinin başvurduğu yola gitmedik :)


İzlersiniz diye düşündüğümden filmin keyfini kaçırmayacağım. Çok genel olarak, kitap yazmayı çok isteyen ama hayal gücü buna yetmeyen bir adam var filmde. Adamın karısı da yazar ve son yazdığı kitapla iyi bir başarı kazanıyor. Adam karısını bir başka adamla yakalayınca ayrı bir eve çıkıyor ve kitabını yazmaya başlıyor. Apartmanda yarattığı olaylar ile biraz fazla ileri gidiyor ve başı belaya giriyor.


Adamın başına gelenler dram olarak görülebilir ama öykü ve şiir yazarken çektiğim yaratma sancısı yüzünden adamı anladığım için ben kendimden bir şeyler bulup çok eğlendim. İzlemeyi düşünenlere iyi seyirler dilerim.

11 Eylül 2018 Salı

İçimizdeki melek - Chris Widener

Tahmin edilebileceği üzere bu bir kişisel gelişim kitabı... Thomas kendine bir yön bulmak için Avrupa'ya seyahat eder ve İtalya Floransa'da yaşlı bir adamla tanışır. Yaşlı adamın ruhu Michelangelo'nun ruhudur. Kimbilir belki de Tom, Michelangelo'nun eserlerini incelerken kendisine hayat dersleri çıkartmıştır. Ülkesine bambaşka kariyer istekleri olan yenilenmiş bir kişi olarak geri döner.


Yaşlı adam eğitime bir hikayeyle başlar: Bir gün Michelangelo daha sonra David olacak mermer üzerinde çalışırken genç bir çocuk atölyesine geldi. Delikanlı Michelangelo'ya neden bu kadar uğraşıp çekiçlediğini sordu. Michelangelo O'na şöyle dedi: "Genç adam, bu taşın içinde bir melek var ve ben onu özgürlüğüne kavuşturuyorum."

Yaşlı adam Thomas'ı eğitmeye bu heykelle başlar: "Thomas, senin içinde bir melek var. Güzel bir kişilik. Güçlü bir kişilik. David bu unsuru temsil ediyor. Hatırlarsan David - bir zamanların İsrail kralı- çok yönlü bir kişiydi. Şiir yazmaktan harp çalmaya, devleri öldürmekten savaşa gitmeye kadar uzanan ilgi alanları bulunan çok fazla insan yoktur. Hem o kişi, hem de o heykel olan David güzel ve güçlüydü. Hepimizin bir güzelliği vardır. Kim olduğumuzla ilgili olarak değerliyiz bizler. Ama aynı zamanda olağanüstü güce de sahibiz. Bizler büyük başarıların sahibi olabiliriz. Yaşamımızda devlerle yüzleşebilir ve hatta David'in yaptığı gibi, onları yenebiliriz.

Kitapta bahsedilen hedeflere ulaşma yolunda tavsiyeler veriliyor. Kişisel gelişim kitaplarını genellikle altını çizererek okurum ama artık ne yapmak istediğimi keşfetmiş olduğum için ve belkide geçmişte bu tarz çok kitap okuduğum için bunda cümlelerin altını çizerek okuma ihtiyacı duymadım. Ama bildiklerimi pekiştirmek anlamında güzeldi. 

Kitapta verilen dersler ile ilgili bir özet yazılmış, bunu aktarayım. Ama kurgu ve içerik bakımından güzel bir kitap, okunursa daha faydalı olur.

  • İçindeki meleği keşfet
  • Tutkunun peşinden git
  • Kendi gücüne güven duy
  • Güzellik ayrıntılardadır
  • El, aklın tasarladığını yaratır
  • Planla ve hazırlık yap
  • Çevik bir eylemle başla
  • Yontma, biçim verme, kumlama ve perdahlama aşamalarını kucakla
  • Bazen başarı için yıllar gerekir, tatmin ol
  • Kimse Sistine Şapeliyle başlamaz.
İyi okumalar :)

5 Eylül 2018 Çarşamba

Amok (Koşucusu) - Stefan Zweig

Stefan Zweig'la ilgili onlarca övgü yazısı okuduktan sonra kısa zaman içinde yazarın bir kitabını okumayı kafama koydum. Yine üniversite kütüphanesinde gözüme çarpan bir kitap oldu Amok. Bendeki baskısı 1979 ylına ait, Amok Koşucusu o zaman Amok adıyla basılıyormuş ve kitap sadece bu uzun öyküyü içeriyor. 

İtiraf etmeliyim, beklediğimi bulamadım Stefan Zweig'da. Duygularla fazla uğraşıyor bu kitabında, bu da bana biraz sıkıntı verdi. Roman kahramanı doktor olmasına rağmen bir hastasına karşı soğukkanlılığını koruyamıyor.


Doktor bir gemi güvertesinde yanına gelen bir yolcuya başından geçenleri anlatır. Bu kitapta da yaşanan olayların anlatılması ile hikaye okuyucuya aktarılıyor. Herşeyi en başından anlatıyor doktorumuz; Almanya'da öğrenim gördüğünü, yaşadığı bir tatsızlık yüzünden egzotik bir ülkede bir koloninin doktoru olarak yaşadığı kıtayı terkettiği günleri... Dört bir yanında orman, fidanlıklar, fundalık, bataklık ve yerliler...

Uzun zaman Avrupalı görmeden geçen günler... Ve günlerden bir gün kapısını çalan bir beyaz kadın!

İşte doktorumuza ne oluyorsa ondan sonra oluyor, kadının bir derdi var ve yardım istiyor. Ancak yine de doktoru pek umursamıyor; dik başlı, gururlu ve soğuk. Detay vermeyeyim, doktor kadına aşık oluyor. 

Amok, bir tür cinnet hali anlamına geliyormuş. Önce yardıma yanaşmayan doktorun sonrasında kadına fazlasıyla bağlanması ve yardım etmek istemesi amok hali içinde oluyor.

Aslında Zweig okumaktan vazgeçmiş değilim, bir süre sonra tekrar okumak istiyorum. Siz hangi kitabıyla devam etmemi tavsiye edersiniz? 

4 Eylül 2018 Salı

Zaman Makinesi - H.G. Wells

Eser, 1895 yılında yayınlanan bir bilimkurgu kitabı. Tüm zamanda yolculuk hikayeleri yazılırken esinlenen kitap sanırım, mutlaka bir ya da birkaçını izlemiş veya okumuşsunuzdur. Bence hepsinden daha güzel, anlamlı. Yazar günümüzde dönüşen dünyayı o yıllarda farketmiş ve yeni nesile eleştri olarak yazmış. Kahramanımız 802701 yılına yolculuk ediyor ve pasif, akılsız, sadece hoş vakit geçirmeyi bilen zayıf Eloi halkını anlatıyor. Yani yaşam biçimlerimizin evrildiği yönü sorguluyor.


Ancak insan evriminin tek sonucu, dünyayı miras alan tek tür onlar değildir. Yeraltında yaşayan Marlocklar vardır bir de. İnsanoğlu hangi koşullar altında Eloi veya Marlock olarak evrimleşmiştir? Bu konuyu kitabı okuyacak olanların keşfetmeleri için bırakıyorum. 

Zaman gezgini gelecekten döndükten sonra evinde, sofra başında anlatıyor başından geçenleri, anlatacakları bittiği zaman arkadaşları bunları yaşadığına süpheyle yaklaşıyor ve ...

Kitap oldukça ince, ben kütüphaneden aldım, cep boyutunda 140 sayfa. Tanıtımı bir alıntıyla bitireyim.

"Değişimin ve değişime gereksinimin olmadığı yerde akıl da yoktur."

3 Eylül 2018 Pazartesi

Ölü Canlar - Nikolay Vasilyeviç Gogol

Instagram paylaşımımdaki tarihe baktım da bu kitaba başlayalı 1 ay olmuş. Uzun sayılacak bir sürede bitirmemin sebebi yavaş okumam değil, bir süre kitaba hiç zaman ayırmamam. Akıcı ve ilginç bulduğum bir kitap, hatta Rusya kırsalını ve bazı şehirlerini gezmeye karar verdim kitabı okurken. Para biriktirene kadar diğer Rus yazarlarına da ağırlık verip, o dönemin Rusya'sının izlerini arayacağım orada :)


Kitabı kütüphaneden aldığım için oldukça yıpranmıştı gördüğünüz gibi, basımı da eski. Çeviri pek iyi sayılmazdı ama zevk verdi yine de. Konu, bir adamın kolay para kazanamayacağını anlayınca bir yol bulup kısa yoldan kazanmak yolunda çevirdiği entrikalarla ilgili. Kitabın önsözünde o dönemin Rusya'sıyla ilgili bilgiler okudum, oldukça zorlu bir dönemi anlatıyor, işçi sınıfının yaşamı çok dramatik. 

Vatanını çok seven Gogol, ülkesindeki çarpıklıkları ortaya koyarak çözüme gidilmesini istemiş bu eseriyle. 3 cilt olarak tasarlanan bu roman aşırı tepkiler dolayısıyla tamamlanamamış.

Kitabın konusunu kısaca anlatayım ama detaylara girmeyeceğim, tadı kaçmasın. Çiçikov Rusya'da kasaba kasaba dolaşıp toprak sahiplerinin malı olan ancak ölmüş köleleri satın almak istemektedir. Toprak sahipleri bunu hayli garipserler ancak her iki tarafın da çıkarına olduğu için çoğu kabul eder. Önemli ve zengin kişilere nasıl hitap etmesini gerektiğini iyi bilmektedir ancak dolandırıcılığı sonunda ortaya çıkar ve başı belaya girer...

Klasiklerden zevk alıyorsanız okunması gereken bir tanesi. Almıyorsanız da size sevdirebilir :) Herkese iyi haftalar...