28 Eylül 2017 Perşembe

Perseid Meteor Yağmuru Şöleni

Tarih grup fotoğrafında yer alıyor, biz 13 Ağustos'ta gitmişiz meteor şölenine. Yani üzerinden biraz geçti ama fazla sayılmaz, yazabilirim, herşeyi hatırlıyorum :)

Daha önce bahsetmiştim ama o yazımı okumayanlar için tekrar edeyim, Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Bölümünde doktora yapıyorum. Uzaktan Algılama çalışıyorum ama astronomi konularına da çok meraklıyım. Dolayısıyla benim böyle bir şenliği kaçırmam olmazdı. Hatta size meteor yağmurları ile ilgili kısa bir bilgi vereyim: 

Güneşin çevresinde tur atan kuyrukluyıldızlar geride bazı paçalarını bırakarak meteor yağmuruna sebep olurlar. Dünyanın yörüngesinin kuyrukluyıldızın yörüngesiyle kesişmesi sonucunda bu enkaz yığınının içinden geçeriz. Dünyanın kütle çekim etkisiyle bu irili ufaklı taşlar atmosfere müthiş bir hızla girerek yanarlar biz bunu yıldız kayması olarak nitelendiririz. Dünyanın yörüngesi ile kesişim noktası olan doğrultuda hangi takım yıldızı yer alıyorsa meteor yağmurunun ismi o takım yıldızının ismini alır. Yani meteorları o takım yıldızının içinden çıkıyormuş gibi görürüz. 

Bizimki Perseid (Kahraman) göktaşı yağmuruydu, kuyrukluyıldız ise 109/Swift-Tuttle'ymiş. Kış aylarında ise Geminid (İkizler) göktaşı yağmuru gözlemlenebiliyor. Ama kış aylarında hava kapalı olduğu için Perseid daha sık anılıyor. 


Yine grup fotoğrafından anlaşıldığı gibi Antalya'da bir fotoğraf klübü olan Anfok'la program yaptık. Biz profesyonel fotoğraf çekmeyecektik ama fotoğrafçıları izlemek istiyorduk, belki bir gün biz de bu hobiye sahip olabiliriz diye. Yukarıdaki fotoğraf program bittikten sonra gece 2 gibi çekildi, gündüz gibi görünmesinden anlayın ustalığı ;) Akşam 8'de toplanıp Saklıkent'te doğru yola çıktık. Bize kalın kıyafetler alın dediler ama Antalya yanıyor, 45 dk.lık yoldan sonra üşümekten yerimizde oturamayacağımızı tahmin edemedik, üstelik polar ceketlerle!

Ben inanılmaz bir hazırlık yaptım gitmeden önce, mini sandviçler ve kek yapmak üzere kolları sıvadım. Termoslarda çay, kahve aldım ayrıca şarap bile götürdüm :)



Tek isteğim bir örtü serip yıldızların ışıl ışıl olduğu yerde uzanıp gökyüzünü izlemek ve arada kayan yıldızları görüp heyecanlanmak ve dilek tutmaktı :) 

Yukarıdaki fotoğrafı şehirden çıkmadan önce keyifle çektik. Sonrasında yolculuk bir kaybolma macerasıyla başladı, bizi götüren araç şoförü yolu kısaltmak isterken toprak yollarda kayboldu. Kaybolduk gece gece! Keyfimiz kaçtı. Bir arkadaşım da bize kendi arabasıyla katılmıştı, peşimizden geliyordu. Şoför bir de O'nu beklemeyince perişan oldu kızcağız. Birkaç kere girdiğimiz yollardan geri döndük. Sonunda asfalt yola çıkınca O eve döndü...

Saklıkent'e vardığımızda benim uzanma hayalleri kurduğum zemin sert dikenlerle kaplıydı! Neyseki benimle gelen diğer arkadaşım mat getirmişti, matı bile delen dikenlerden matın altına ve üstüne kat kat örtü ve gazete sererek kurtulduk. Tek mat olduğu için oturacak küçük bir alanımız oldu.

Fotoğrafçılar makinelerini üçayak üzerine kurup, uzun poz ayarlarını yapıp beklemeye koyuldular. O arada astronomiyle ilgilenen bir arkadaş teleskop kurdu.  







Saklıkent kalabalıktı, onu belirteyim. Farklı gruplar boş buldup yerleştiğimiz alanın farklı yerlerinde mevcuttu. Mesela bize çok yakın olan bir grup ateş yakmıştı. Biz de üşüyünce acaba elimizi ısıtabilir miyiz niyetiyle o tarafa bir yürüyüş yaptık ama çok artistlerdi ;) kimse bize "gelin, ısının" demedi :)) 

Karşımızda bir taş ocağı vardı ve o tarafta da izleyiciler vardı. Gökyüzünü iyi görebilmek için ateş yakmamışlar ama söyledikleri şarkıları duyabiliyorduk.

Gece boyu 15 kadar kayan yıldız gördüm ve hep aynı dileği tuttum, umarım gerçekleşir! 🙏 Teleskoptan genellikle ayı gözlemledik ve cep telefonlarının kamerasını teleskop merceğine dayayarak fotoğraflar çektik. Daha sonra teleskop bir yıldız kümesine yönlendirildi. Teleskoptan yıldız kümesine bakmak parlayan bir mücevher kutusuna bakmak gibi :) 

Az da olsa dikenlerin arasına uzandım ama dikenler batmasın diye tetikteydim ve sadece ısınmak için çay keyfi yapabildik. Getirdiklerimin çoğunu aynen geri götürmek zorunda kaldım maalesef. Saat üçte şehire döndüğümüzde araç bizi klüp binasında bıraktı ve toplu taşıma araçlarının çalıştığı saate kadar durakta bekledik.

Benim için önemli bir gökyüzü olayı olduğu için herşeye değdi. Yanlız resmen kavrulduğum Antalya için orada "gözünü seveyim" dediğime göre çoook üşümüşüm ;)

26 Eylül 2017 Salı

Salda Gölü Macerası

Çoook uzun aradan sonra ilk defa kampa gittim geçen haftasonu. Bundan önce bir arkadaşımla Patara'da çadır kurmuştuk ama sanırım onun üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçti. Bir yürüyüş grubuna kayıt yaptırıp cumartesi sabahı yola çıktık. Aslında fikir bir arkadaşımdan çıktı. Ben 2 Ekim'de Slovakya'nın başkenti Bratislava'ya doğru yola çıkacağım için onun heyecanı içinde hazırlıklarımı yapmayı düşünüyordum. İşin aslı biraz da stresliydim ve rahatlarım düşüncesiyle kampa gitmeyi kabul ettim. Yürüyüşçülerin yaptığı kamp programları hep ilgimi çekerdi ve sonunda ben de gitmeyi başardım! :)


Göl Burdur'un Yeşilova ilçesinde ve inanılmaz güzel bir havası var, gündüz sıcak ama kuru bir hava. Gece ise oldukça serin, akşamüstü rahatlatan bir serinlik gece ve sabaha karşı ise üşütüyor. Ben daha önce Saklıkent'te Perseid meteor yağmurunu izlemeye gidip üşümekten keyfim kaçtığı için bu sefer çok tedarikliydim. Termal bluzlar, çoraplar, yün hırkalar... Ama ben hariç herkes gece üşümüş sanırım... Bu kıyafetlerle uyku tulumuna girdiğinizde sadece yüzünüz üşüyor, bundan dolayı da saat başı uyanıyorsunuz. Ama o temiz, kuru, serin havanın ciğerlerinize ulaştığını hissediyorsunuz ya o benim çok hoşuma gitti.

"Salda'da kamp yapmalı mıyız?" diye sorarsanız, kamp için iyi bir başlangıç yeri derim. Bizim grubun kurduğu alan dışında zaten her yerde çadır ve bungalovlar vardı. Geniş bir piknik alanı da var. Kendinizi hiç yanlız hissetmeyeceğiniz kesin. Çadırının başında veya piknik alanında devamlı mangallar yanıyor, et kokuları saçılıyor çevreye, gelip, geçerken rahatsız ediyor. Sizin böyle bir donanımınız yoksa belediyenin lokali var alan içerisinde ve istediğiniz ızgarayı alabalık, köfte, tavuk vs. çok ucuz rakamlara yiyebiliyorsunuz (10 tl).

Çok insanın birarada olduğu yerde gürültü de bitmiyor maalesef. Arabaların içerisinden devamlı bangır bangır müzik sesleri geliyor. Akşam bizim grup ateş yakıp şarkılar söyledi, ayrıca piknik alanından gitar sesleri geliyordu. Tam bunlar sustu, bir gece klübü varmış oranın, pavyon şarkıları çalmaya başladı, gün ağırana kadar... Uykuya dalmanızı geciktiren nedenler...  

Tuvalet imkanı kamp kurulan yerden biraz uzak olduğu için sıklıkla tuvalete gitme imkanınız yok. Gece uykunuz arasında gelince ise gitmeye korkabilirsiniz ıssızlıkta. Ben gecenin bir yarısı hissettiğim tuvalet ihtiyacına rağmen uyuyup 7 gibi gittim. Bu sefer çay demlemek için yakılmıştı mangallar, müzik de o an başladı "Güneeeeş doğdu ama yastaaa..." :D:D

Göle girmedim ama suda yürüdüm. Gölün kamp alanından farklı bir kıyısında doğal yapısı bozulmamış bir yerde yürüyüş yaptık.





Son olarak beni buraya çeken bir nedenden bahsedeyim. Burası dünyadaki Mars özelliği gösteren iki yerden biriymiş. Göldeki magnezyum yüklü beyaz kayaların aynısı Mars'ta da varmış!

20 Eylül 2017 Çarşamba

Pikniğimiz

Devamlı birlikte görüştüğüm iki arkadaşım var. İki kişi sözleşsek bile genellikle 3.yü çağırırız. Biri vejeteryan ve ben onları bir akşam yemeğe çağırmayı kafama koydum, bu arada isimleri Nilüfer ve Selami. Boş bir akşam ayarlayıp Nilüfer'i aradım: " Eve gelmeyelim hep birlikte birşeyler hazırlayıp Falez Parkta yiyelim" dedi. Eve gelselerdi (daha doğrusu ben onları akşam büromda ağırlayacaktım) sebzeli lazanya yapma planım vardı. Böylece planlar değişti ve ben peynir topları, yoğurtlu havuçlu salata ve mercimek köftesi yapmaya karar verdim. Ayrıca bir termos çay götürdüm.


Nilüfer'de gün içinde işlerini bitirip apar topar pazara gidip aldığı otları ve yaptığı karışık salatayı getirdi. Park sıcak günlerin aksine daha boş ve serindi, yani akşam piknik yapmak için ideal zamanlar...

Selami'de gelirken şarabımızı getirince herşey neredeyse 4 4'lük oldu :)


Gelelim yemekleri tariflerine... Mercimek köfte tarifini her yerde bulursunuz veya zaten biliyorsunuzdur onu vermeme gerek yok. Havuçlu yoğurtlu salata çok beğenildi, gerçekten inanılmaz güzeldi... Tarifi için TIKAYIN lütfen.

Peynir Topları ise oldukça kolay, birkaç tarifin karışımından kendime göre bir tarif elde ettim. Çok kolay ve çok lezzetli, keşke daha sık yapsam :)

- 200 gr süzme peynir
- 1 diş sarımsak (ezilmiş)
- 4-5 yemek kaşığı dövülmüş ceviz içi
- 1 tatlı kaşığı kuru nane
- 1 çay kaşığı pul biber
- 1 çay kaşığı tatlı toz biber
- Az karabiber
- Cıvık yapmayacak kadar zeytinyağı
- Susam

Susam hariç tüm malzemeyi biraraya getirip yoğurun ve minik toplar yapın. Susama bulayıp servis tabağına alın. Afiyet olsun.

O akşamın tadı damağımda kaldı, en kısa sürede böyle bir buluşmayı tekrarlayacağız. Aklımızdan, daha zahmetsizce olacak, içeceklerimizi alıp oturduğumuz banka pizza ısmarlamak geçiyor bu kez.

19 Eylül 2017 Salı

Dangal Filmi

Tüm zamanların en çok izlenen Hint Filmi'ymiş. Sinemaların sezonda getirdikleri Hollywood filmlerinden farklı olarak yaz boyu Cinemaximum sinemalarında vizyona giren Dangal'ı izlemek oldukça sevindirici ayrıca da hesaplıydı, 8 tl. Cinemaximum ayrıca sezon dışı birkaç Hollywood filminin de gösterimini 5 tl'ye yaptı bu yaz.

Pek çok Hollywood filmine taş çıkaracak kalitedeydi bu Bollywood filmi. Özellikle Aamir Khan'ın oyunculuğu takdire şayan. Bir hayran daha edindi ancak sosyal medya hesabı yok yıldızın, takibe alamadım.


Eski güreşçi bir babanın geçimini sağlamak için bıraktığı güreş sporunun içinde kalması ve güreşin onu bırakmaması üzerine film. Bu da gerçek bir hikaye, Hintli Mahavir Singh Phogat'ın hayatı beyazperdeye uyarlanmış. Babamız erkek evladı olsun ve O'nu güreşçi yapayım diye yanıp tutuşuyor ancak üç tane kızı oluyor. Hayalleri yıkılan baba bir olay sonrasında iki kızını sporcu olarak eğitmeye başlıyor. Büyüdüklerinde iki kız da güreşte iddialı isimler oluyor. Fazla anlatmayayım, izlenilmesi gereken bir film. Yokluk içinde mucizeler yaratan kahramanlar... Ders alınması gerekir. Filmin sonlarına doğru çok ağladım, ışıklar açılınca da görmesinler diye hemen kayboldum ortalıktan :)

Mayalı Mahlepli Çörek


UFUK MUTFAKTA blogu dün yayınlamış bu tarifi, ben de hemen bugün denedim. Şimdiye kadar yaptığım en iyi çörek oldu! Şekeri tarifteki kadar kullanırsanız paskalya çöreği olur. Ben biraz daha az kullandım. Kahvaltı ve 5 çayı için iyi bir seçenek ;) Hamurları düğüm şekline getirmek çok zevkli oldu, piştiğinde de hoş bir şekil aldı. Benim evde yıllar önce aldığım bir mahlep vardı onu kullandım, hiç tadı gelmiyor ama yine de pastane çöreği gibi oldu.


Malzemeler;
*1/2 su bardagı süt
*1/2 su bardağı ılık su
*1/2 su bardağı sıvıyağ
* 1/4 su bardağı toz şeker
*1/2 tatlı kaşığı tuz
*1/2 paket yaş maya
*1/2 tatlı kaşığı mahlep
*Aldıgı kadar un
*1 yumurta
*üstüne çörekotu
Hazırlanışı;
1-Yaş mayayı 1/2 bardak ılık su ile ezin.
2-Daha sonra süt, sıvı yağ ve şekeri karıştırıp,yumurtanın beyazını ve erimiş mayayı ekleyin.
3-Mahlep, tuz ve aldığı kadar un ekleyiniz çok yumuşak bir hamur hazırlayınız.
4-Hamuru elinizi yağlayarak yine yağladığınız tezgah üzerine küçük bezelere ayırın.
5-Bezelerin her birini kalınca rulo yapıp düğüm atın.
6-Tepsiye dizip 15 dakika kadar bekleterek biraz mayalanıp kabarmasını bekleyin.
7- Üzerine yumurta sarısı sürüp çörekotu serpin.
8-Önceden 180 derecede ısıtılmış fırında kızarıncaya kadar pişirin.

Mümkünse sıcak veya ılık servis yapın. Afiyet olsun

5 Parmak Filmi'nin Düşündürdükleri

Herkese merhaba! :)

Yazacak çok şey birikti ve bunların hepsini zamanla size yazıp yayınlayacağımdan kuşkum yok. Öncelikle dün izlediğim 5 Fingers (5 Parmak) filmini yorumlamak istiyorum. Yani sondan başa doğru gideceğim sanırım. Yeni çekilmiş konusu başka olan bir Beş Parmak filmi daha var öncelikle onu belirteyim. Benim size bahsedeceğim James Mason'un başrolde oynadığı siyah beyaz bir casusluk filmi. Olaylar 2. Dünya Savaşı sırasında Ankara'da geçiyor ve gerçek bir olay beyazperdeye aktarılmış.



Olay gerçekten ilginç üstelik film de akıcı, ayrıca 1958 yılının Türkiye'sini de izliyorsunuz arka planda. Başlıca olay Ankara'da ve filmin bir kısmı da İstanbul'da geçiyor. İngiliz Büyükelçiliğinde çalışan bir görevli, savaşta İngiltere'nin Almanya'ya karşı olan stratejik hamlelerinin dökümanlarını fotoğraflayarak Alman Büyükelçiliği'ne satıyor.


Ben bu kadar bahsedeyim filmden. Biz bu filmi bir arkadaşımla kitap sohbeti yaparken Zülfü Livaneli'nin bir kitabında gördük, bahsi geçiyordu. Orada bu casusun filmde Arjantin asıllı olarak geçse de Türk asıllı olduğunu öğrendik isminden de anlaşılıyor zaten. Birşey daha öğrendik ki bu filmde geçmiyor, Almanlar bu İngiliz casusun İngilizlerle işbirlik halinde olduğunu düşünüp, onlara ilettiği belgelerde yazanlara güvenmeyip gerekli tedbirleri almadıkları için savaşta bozguna uğramışlar. Filmin sonu da başka bir süprizle bitiyor.

Biz bunu arkadaşımla bu pazartesi sabahı bir araya gelip, birlikte kahvaltı yaptıktan sonra işimizi yapar gibi izledik, çok merak ediyorduk ve bu filmi izlemek için program yaptık. Tarihten ilginç bir kesiti zevk alarak öğrenmek isterseniz mutlaka izleyin. Sevgiler...