23 Ağustos 2017 Çarşamba
Herşeye Rağmen
İnsanlar kimi zaman akılsız, mantıksız ve ben merkezci olurlar.
Yine de onları sevin.
İyilik yaptığınızda, insanlar sizi bencilce amaçlar taşımakla suçlarlar.
Yine de iyilik yapın
Başarılı olduğunuz takdirde, sahte dostlar ve gerçek düşmanlar kazanabilirsiniz.
Yine de başarılı olun.
Bugün yaptığınız iyilik, yarın unutulabilir.
Yine de, iyilik yapın
Dürüstlük ve şeffaflık sizi kırılganlaştırabilir.
Yine de, dürüst ve şeffaf olun.
Kurmak için yıllarınızı harcadığınız şey, bir gecede yerle bir olabilir.
Yine de kurun.
Gerçekten yardımcı olmak istediğiniz kişiler yardımınıza saldırganlıkla karşılık verebilir.
Yine de yardımcı olun.
Dünyaya elinizdekilerin en iyisini verin, bu yüzden incitilebilirsiniz.
Yine de dünyaya elinizdekilerin en iyisini verin.
Dünya çatışmalarla doludur.
Yine de huzuru seçin.
Kaynak: Aşka Dair - Geveze
Hayata Aşkla Bağlanmak
Merhabalar! Bir süredir buraya yazamadığımı farkettim. Yoğun bir tempodan çıktım ve şimdi biraz daha rahatım. Hatta yaz bitmeden birazcık olsun kendime tatil verebilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu uzun süreli bir tatil olmayacak muhtemelen ama tempomun bir süreliğine yavaşlaması bile benim için yeterli.
Geçen hafta Slovakya vizesi için Ankara'ya gittim. Vize işlemi insan haklarının en büyük ihlali bence. O kadar çok ayrıntıya boğuyorlar ki sizi, bu kadarı da ayıp dedirtiyor. Konsolosluk kapılarında ülkelerine gideceğiz diye sunulan belgeler ve pek de önemi olmayan bir imza yüzünden hepsinin geri çevirilmesi, gurur kırıcı... Sanırım ben de babam gibi bu işlemleri protesto edip yurtdışına çıkmaktan vazgeçeceğim bir süre sonra.
Yanlız iş için de olsa Ankara'ya gidip amcamlarda 3 gün geçirmek beni dinlendirdi. Vize işlemlerim can sıkıcı geçmiş olsa da Antalya'ya geldiğimde enerji doluydum. Bu da sadece mekan değiştirmekten kaynaklanan bir mutluluk. Üniversiteye gittiğimde herkese gülücükler dağıtıyordum, sanırım bunun anlamı şükür. Aslında bulunduğum yerin ne kadar güzel olduğunun idrakı.
Ankara'da kalma sürem tahminimi aşınca kütüphanelere iade etmem gereken kitaplarım süreyi aştı. Dün hem Doğan Hızlan kütüphanesine hem de üniversite kütüphanesine uğrayıp kitapları başka kitaplarla değiştirdim ve hemen yeni kitaplardan birini okumaya başladım. Bu, radyo programcısı Geveze'nin Aşka Dair kitabı. Geveze tam aşka aşık bir adam olduğunu söylüyor. Hayattaki dileği sevmek ve sevilmek. Buna uygun olarak da böyle bir kitap yazmış. Bazı bölümleri sosyal medyada okuduğumu farkettim, bilindik alıntılar olabilir veya kitaptan sosyal medyaya düşmüş. Tahmin edileceği üzere kolay okunan bir kitap. Bir bölümde yayınlanan yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Ben de dahil fazla birşey yapmaya zaman veya motivasyon bulamayan okuyuculara gelsin. Aralarda Ankara fotoğrafları...
"19 yaşından beri çalışıyorum. Liseyi Robert Koleji'nde okudum. Boğaziçi Üniversitesi'ni tam gün çalışarak bitirdim. Dört yıl süreyle sadece öğle tatillerinde, Fransız Kültür Merkezi'ne giderek Fransızca öğrendim. Daha sonra da, para biriktirip Fransa'ya gittim. Indiana Üniversitesi'nde master yaparken oğlum iki yaşındaydı, arada üniversitenin Eğitim Araştırmaları Merkezi'nde çalıştım. Kızıma hamileyken, Ohio State Üniversitesi'nde doktora yapmaya başladım. Tezimi yazarken eşim askerliğini yapmak üzere Türkiye'ye geldi (yani ben ve iki çocuk tezimle başbaşa kaldık!) tezimi bitirdiğimde kızım 4 oğlum 11 yaşındaydı. Oniki yıl yaşadığımız Amerika'dan, üçbuçuk yıl önce Türkiye'ye döndük. Döndükten iki gün sonra özel bir üniversitede işbaşı yaptım. Şimdi oğlum 16, kızım 9 yaşında. İkisi de derslerinde başarılı. İki dilde eğitim yapan bir okula gidiyorlar, oğlum trompet çalıyor, kızım ise flüt. Onlara her akşam derslerinde yardımcı oluyorum. Okuldaki etkinlikleri kaçırmam: tiyatro, konser ne olursa giderim. Bu arada, benim üniversitede haftada 12 saat dersim, toplam 70 öğrencim var. Ayrıca bir eğitim grubunun danışmanlığını yapıyorum, okul gazetesinin de yayın kurulu üyesiyim. Günde en az 12 saat çalışmazsam, kendimi çalışmış saymıyorum. Her gece ya ders hazırlıyorum ya da yayın için araştırma yapıyorum. İkisini de yapmazsam, mutlaka birşeyler okuyorum. Her gün birkaç arkadaşımla telefonda, birkaçıyla da e-posta yoluyla haberleşmezsem, içim rahat etmez. Yemeklerimi kendim pişiririm, haftada sadece bir gün gelen yardımcım var, onun dışında evin idaresi ve alışverişi benden sorulur. Sabah 8.30'da dersime makyajsız gitmem, bakımsız gezmem. Onsekiz yıllık evliyim. Kocama hala aşığım, haftada en az üç dört gün öğlenleri birlikte yemek yeriz. Bazen sabahlara kadar bir kitabı ya da bir konuyu tartıştığımız olur, birbirimizle sohbete doyamayız. Salı geceleri dans derslerine gidiyoruz, rumbayı bitirdik, şimdi ça-ça öğreniyoruz. Çoğu arkadaşımız İstanbul'da yaşıyor, iki ayda bir onları da ziyaret etmeye gayret ederiz. İlkokul üçüncü sınıf, ortaokul ve liseden bu yana süren arkadaşlıklarım var. Robert Koleji'nden mezun olduğumuz yıldan oluşan 135 kişilik e-mail grubumuza düzenli olarak yazmaya çalışıyorum. Amerika'daki dostlarımla hala bağlantımı sürdürüyorum. Bunları kendimi methetmek için yazmadım. Sadece sizin 'olağanüstü' olarak bahsettiğiniz bir durumun, bazı sıradan insanlar için 'normal' olacağını anlatmak istedim. Sözün özü; istenirse vakitler ikiye katlanır ve herşeye zaman yaratılır."
"19 yaşından beri çalışıyorum. Liseyi Robert Koleji'nde okudum. Boğaziçi Üniversitesi'ni tam gün çalışarak bitirdim. Dört yıl süreyle sadece öğle tatillerinde, Fransız Kültür Merkezi'ne giderek Fransızca öğrendim. Daha sonra da, para biriktirip Fransa'ya gittim. Indiana Üniversitesi'nde master yaparken oğlum iki yaşındaydı, arada üniversitenin Eğitim Araştırmaları Merkezi'nde çalıştım. Kızıma hamileyken, Ohio State Üniversitesi'nde doktora yapmaya başladım. Tezimi yazarken eşim askerliğini yapmak üzere Türkiye'ye geldi (yani ben ve iki çocuk tezimle başbaşa kaldık!) tezimi bitirdiğimde kızım 4 oğlum 11 yaşındaydı. Oniki yıl yaşadığımız Amerika'dan, üçbuçuk yıl önce Türkiye'ye döndük. Döndükten iki gün sonra özel bir üniversitede işbaşı yaptım. Şimdi oğlum 16, kızım 9 yaşında. İkisi de derslerinde başarılı. İki dilde eğitim yapan bir okula gidiyorlar, oğlum trompet çalıyor, kızım ise flüt. Onlara her akşam derslerinde yardımcı oluyorum. Okuldaki etkinlikleri kaçırmam: tiyatro, konser ne olursa giderim. Bu arada, benim üniversitede haftada 12 saat dersim, toplam 70 öğrencim var. Ayrıca bir eğitim grubunun danışmanlığını yapıyorum, okul gazetesinin de yayın kurulu üyesiyim. Günde en az 12 saat çalışmazsam, kendimi çalışmış saymıyorum. Her gece ya ders hazırlıyorum ya da yayın için araştırma yapıyorum. İkisini de yapmazsam, mutlaka birşeyler okuyorum. Her gün birkaç arkadaşımla telefonda, birkaçıyla da e-posta yoluyla haberleşmezsem, içim rahat etmez. Yemeklerimi kendim pişiririm, haftada sadece bir gün gelen yardımcım var, onun dışında evin idaresi ve alışverişi benden sorulur. Sabah 8.30'da dersime makyajsız gitmem, bakımsız gezmem. Onsekiz yıllık evliyim. Kocama hala aşığım, haftada en az üç dört gün öğlenleri birlikte yemek yeriz. Bazen sabahlara kadar bir kitabı ya da bir konuyu tartıştığımız olur, birbirimizle sohbete doyamayız. Salı geceleri dans derslerine gidiyoruz, rumbayı bitirdik, şimdi ça-ça öğreniyoruz. Çoğu arkadaşımız İstanbul'da yaşıyor, iki ayda bir onları da ziyaret etmeye gayret ederiz. İlkokul üçüncü sınıf, ortaokul ve liseden bu yana süren arkadaşlıklarım var. Robert Koleji'nden mezun olduğumuz yıldan oluşan 135 kişilik e-mail grubumuza düzenli olarak yazmaya çalışıyorum. Amerika'daki dostlarımla hala bağlantımı sürdürüyorum. Bunları kendimi methetmek için yazmadım. Sadece sizin 'olağanüstü' olarak bahsettiğiniz bir durumun, bazı sıradan insanlar için 'normal' olacağını anlatmak istedim. Sözün özü; istenirse vakitler ikiye katlanır ve herşeye zaman yaratılır."
Darısı başımıza ;)
❤️❤️❤️❤️
❤️❤️❤️❤️
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)